Mantık Sınırlarını Zorlayan Bir Görevi Hakkıyla Yerine Getiren Askerin Eğlenceli Anısı
2004 yılında, gelibolu merkeze 25 km uzaktaki birliğimizden yaklaşık 25-30 tane ikinci dünya savaşından kalma reo kamyonu, ilçe merkezindeki bakım merkezi komutanlığı'na götüreceğiz. onlar da perte ayıracaklar, jilet yapacaklar, çarpışan araba oynayacaklar artık canları ne isterse.
küçük bir sorun var ki araçların büyük kısmı yıllardır hurda garajında çürümüş halde, hiç çalışmamış ve bakımsız. çoğunun frenleri tutmuyor, lastikleri patlamış, koltukları ve camları yok. üstüne üstlük bir çalıştırabilirsek af edersiniz ama hayvan gibi de benzin yiyecekler.
tabi ki, bu hurda araçların gider hale gelebilmesi için 5-6 asker ile bölük asteğmeni olarak ben görevlendiriliyorum. görev yazısına göre aşağı yukarı 1 ay kadar süre var. askerde olmasam discovery channel'ın araba modifiye programlarındaki tipler gibi "dostum lanet olsun, bu kadar sürede yetişmesi imkansız, bu çılgınlık" diyeceğim, elimdeki üstüpüyü fırlatıp trip atacağım ama, biliyorsunuz, askerlikte mantık yok. bir de bölük komutanım şahane bir adam, bir şey diyemiyorum.
neyse gece gündüz çalışıp araçların birçoğunu toparlıyoruz, çalıştırabildiklerimizi taburun arkasına sıralayıp numaralandırıyoruz. bazı araçların içine kedi köpek yavrulamış, kuşlar yerleşik hayata geçmiş, onlar için bölükte yuva yapıyor bazı askerler, dört koldan çalışma var, şafak çabuk atıyor keyifler yerinde.
teslim günü geliyor ve 1 tanesi hariç tüm araçları iyi kötü kullanılabilir hale getiriyoruz. kalan son aracın ise frenleri tutmuyor, şoför koltuğunda itibaren egzozu yok, alttan ateşler saçıyor ama dahası koltuğu yok. asker, frensiz aracı, metal tellerle kamyona bağladığımız bir tabureye oturarak sürecek, ve aşağı bakınca hem yol hem de egzozdan çıkan alevler görünecek. araç komutanı benim ve elimdeki 20 lt'lik damacana ile egzozu soğutup olası bir durumda, işte fren tutmama, yangın falan, nasıl yapacaksam müdahale edeceğim.
bütün araçlar taburun kapısının önünde sıraya giriyor ve 25 km'lik saros körfezi manzaralı yolculuğumuza başlıyoruz. hurda kamyon konvoyunun en arkasında biz varız, bizim arkamızda ise sadece tabur komutanının jipi ile gelen bir acil durum bakım ekibi var. gelibolu'nun girişine kadar sadece 1 kere bolayır civarında yoldan çıkıp geri girerek kazasız geliyoruz, ben arada damacanadan egzoza su döküyorum, duman oluyor ortalık falan baya aksiyonlar olaylar. yoldan çıktığımız yerde, kurusun diye ay çiçeği çekirdeği sermişler, birkaç avuç alıyoruz, film izler gibi gidiyoruz.
sağ olsunlar, gelibolu'nun girişinden bakım komutanlığına kadar yollar kapatılmış ama büyük kısmı yokuş aşağı olan bir yolu inmemiz gerekiyor. yokuşun başında önümüzdeki freni tutan kamyonun tamponuna çarparak yapışıyoruz ve bütün caddeyi arada refüje de sürte sürte iniyoruz.
zar zor güç bela da olsa kazasız bir şekilde vardığımız bakım komutanlığının nizamiyesinden de teğet geçerek giriyoruz. şoför askerim, park etmiş reo'lardan birini beğeniyor, "komutanım şuna çarpıp duralım mı?" diyor, kırmıyorum çocuğu, zaten başka türlü duramayacağız, çocuğun şafağı da kalmamış, son isteğini yapıyorum.
çarpmanın etkisiyle bizim arabanın kapıları da açılmıyor artık. olmayan ön camdan çıkıp akrobatik bir şekilde ön kaputtan yere atlıyorum ve tabur komutanına selam veriyorum. tabur komutanı tebrik ediyor, korhan üsteğmenimle kucaklaşıyoruz. guruluyuz, olmaz denileni başarmışız, içimiz rahat artık. üstümü çırpıyorum. ve bir sonraki macera için yemekhaneye doğru giderken ufukta kayboluyorum.