Malcolm in the Middle Dizisinde Mükemmel İşlenen Otorite-Birey-Toplum Üçgeni
otorite, düzen ve kaos arasındaki ilişkiyi mükemmel irdelemiş dizidir malcolm in the middle.
Lois
lois adeta evin leviathan'ı yani otorite timsali devlet gibi bir kadındır. onun dışındaki neredeyse bütün karakterler kaos yaratmaya meyilli tiplerdir, hatta francis bizzat aile içi düzene (ki bu lois oluyor) başkaldırmayı gündelik bir pratik haline getirmiş ve bu alışkanlığını yine otoriter bir kurum olan askeri okulda da devam ettirmektedir.
malcolm'ın dahi derecesinde bir zekaya sahip olması da burada ayrı bir derinlik katar senaryoya. malcolm kendini gerçekleştirme, bireysel sınırlarına ulaşma başarısını ancak bir otoriteye gösterdiği asgari itaat vesilesiyle elde edebilecektir. otoritenin/otoriterliğin saçma yönlerinin yanı sıra gerekliliği de bir anlamda vurgulanır. birçok bölümde lois'in arkasından iş çeviren çocukların, hal'ın, francis'in içine düştüğü hengameyi izleriz.
otoritenin hiyerarşisi de konu edilir dizide. evin adeta diktatörü olan lois işyerinde saçma sapan ego sahibi yöneticilerle başa çıkmak durumundadır. lois'in otoritesinin bir sorumluluklar zincirinin sonucu olduğunu gösterir bu ikili ruh hali. lois'in de bu sebeple bazen bunalıma girdiğine garip alışkanlıklar edindiğine tanık oluruz. toplum içinde otoritenin nasıl ritüelleri varsa lois'in de sahip olduğu garip alışkanlıklar vardır.
Reese
reese karakteri ise ev ahalisinin (komünitenin) ortalama altı zekaya sahip, ancak kaba kuvveti en etkin kullanan karakteri olarak karşımıza çıkar. lois evin leviathanı ise reese de okulda bu rolü üstlenmiştir. hatta bir bölümde kabadayılığı bırakıp sevgi kelebeğine dönüşünce okulda ortaya çıkan kaosu (akan kanı durdurmak için!) tekrar adil diktatörlük çağrısıyla eski statüsüne geri döndürülmüştür ezdiği çocuklar tarafından.
Hal
hal'e yani 'aile babası'na bakılacak olursa tamamen lois'in baskısıyla normal toplumsal hayata eklemlenmiş bir hippiyle karşılaşırız. otoritenin normalleştirici/sıradanlaştırıcı etkisi denebilir buna. ancak lois'e rağmen hal'in arıza vererek garip davranışlarda bulunması da neredeyse her bölümün özelliğidir. hal gündelik toplumsal hayatın pençesinde ezilip büzülen bir şizofren olmuştur artık.
Francis
francis karakterinde otoriteye başkaldıran anarşistin yıllar geçtikçe aile yaşamına, yani toplumsal yaşama adapte olması sürecini izleriz. bütün sorumlulukları otoriteye yükleyen francis gün gelir kendi otorite alanını inşa etmeye başlar. (aslında onun da hal'de olduğu gibi bir lois'i vardır)
Malcolm
malcolm karakteri ise gerçekten de 'in the middle' durumunda kalmış bir dahi adayıdır. safi olarak ailesindeki bütün insanlarda bulunan istediğini yapma arzusu genelde dehasını ortaya daha iyi koyabilmesi amacıyla engellenerek birçok tavizler vermesi sağlanmıştır. reese'den farklıdır çünkü onun potansiyeli yüksektir. bu da onun sırtına fazladan sorumluluk yükler. bu arada kalmışlığıyla krelboyneların arasında da farklı bir yeri vardır. diğer arkadaşları malcolm'un arada sırada ortaya çıkan asiliklerini hayranlıkla seyreder kimi zaman destek verirler.
Dewey
dewey karakterine bakıldığında ise şüphesiz bir troubadourla (ozan, bilge) karşılaşılır. dewey'in potansiyeli ve yapabildikleri hakkında başlarda çokça şüphede kalınır. malcolm'ın aksine zekası ve yetenekleri sanata yatkındır. bu özellikleri anlaşılması en zor karakter kılar onu. anlaşılamaması onu daha düşük seviyeli öğrencilerin arasına sokmuştur eğitimcileri vasıtasıyla tabii. en çok soru işareti barındıran karakter de dewey'dir bana kalırsa. kardeşleri tarafından gördüğü baskı ona daha zor koşullarda ayakta kalabilme yeteneği sağlamıştır.
ailenin en son dahil olan üyesi ise jamie'dir. onun hakkında çok fazla bilgi edinemeden dizi bitmiştir ancak kardeşlerine benzer birtakım davranışlar onda da mevcuttur.
otorite-birey-toplum üçgeninin çok zarif çizildiği bir dizidir malcolm in the middle. bunun dışında amerikan ailesinin ekonomik endişeleri, bireylerin yabancılaşması da genelde farklı aileler vasıtasıyla yansıtılmıştır. toplumun genç fertlerinin nasıl sosyal hayata dahi edildiğine tanık oluruz bu dizide. kutsal ailenin bir anlamda çürük toplumsal yaşamın mikrokozmosuna evrilmişliği, bireylerin içine düştüğü şizofren durum sıkça yüzümüze vurulur. bunu yaparken kurgusal sürekliliği de elden bırakmaması benim gözümde kendisini amerikan dizileri arasında bir numaralı yerine oturtmuştur. hobbes, rousseau, mill, proudhon ve hatta belki marx'tan yapılabilecek çıkarımları popüler anlatım yöntemleriyle yansıtmayı becermesi ise ayrı bir başarıdır.