Kuru Otlar Üstüne'deki Samet-Nuray-Kenan İlişki Üçgeninin Düşündürücü Analizi

Nuri Bilge Ceylan'ın dolu dolu son filminden farklı farklı analizler çıkarmak hala mümkün. Filmdeki aşk üçgeni de bundan nasibini alıyor, buyrun.
Kuru Otlar Üstüne'deki Samet-Nuray-Kenan İlişki Üçgeninin Düşündürücü Analizi

kuru otlar üstüne kılçıklı bir film

kim iyiydi kim kötüydü kim haklıydı kim suçluydu, izlerken tartacağımızı biliyor nbc de o yüzden tüm kapıları aralık bırakıyor, nedir ne değildir daha anlamamışken bir kol bir omuza atılıyor, bizim içimize de bir kılçık.

ben sevim'in samet'e bir arkadaş olduğunu düşünüyorum kendi iç dünyasında. okullarda böyle popüler kız öğrenciler vardır, sevimlidir, heveslidir, sıcaktır, kendini sevdirmeyi bilir. hele de öyle bir coğrafyada belki de bağlamından bağımsız sadece değer gördüğünü hissettiği tek anlar öğretmeninin onunla ilgilendiği ve onu önemsediği zamanlarsa, daha da.
aralarındaki yakınlık sevim'in hayatını da kolaylaştırır zaman zaman, öğretmen bir eşyasını vermek için birini ararken sevim o yatağın kendi istediği birine verilmesini sağlayabilir, öğretmenin telefonunu kullanmaya ihtiyaç duyunca rahatça isteyebilir.

bu fayda güden üstü kapalı ilişki kurma durumu nuray'da da vardır. geceyi samet ile geçirdiğini kenan'ın bilmesini istemez. çünkü kabul etmez ve hatta anlamaz görünse de kenan'ın ona ilgisi olduğunu ve samet ile olan durumunun bu ilgiyi ve ilgiden doğan faydaları zedeleyeceğini bilir. çok da akıllıca üste çıkar, onun gözünde bu durum yüzünden değerinin mi düştüğünü ve bunun ne kötü bir düşünce olduğunu savuruverir kenan'ın üstüne, konuşması da epey iş görür ki kış bittiğinde üçünü tekrar arkadaşça gezilerde görebiliriz.

sevim de böyle son düzlükte birkaç jest ile bizimkiyle arasını düzeltivermiştir.


sevim ile nuray'ı aynı derecede hesapçı çizilmiş karakterler olarak izledim

belki de tamamen yanlış ki kılçık da bu ya, asıl samet'in halinden tavrından rahatsız oluyorsun ama tam da bir kalıba oturtamıyorsun.

ve fakat ilçede suçlama ile ilk kez karşılaştıklarında samet'in aklına asla doğrudan sevim'in gelmeyişi onu temize çıkaran bir kanıt gibidir. sevim ile olan bağı farklı ve çirkin olsaydı o bunu içten içe bilir ve biz de bu bilişi hissederdik.

oysaki mektubunu alamayan sevim'in hırslı bir reaksiyonuydu bu durum yalnızca, şikayet ederken hediyeyi söylememesi ya da “yalnızken” ifadesini kullanmayıp sınıfta olan bir şeyleri anlatması bunu gösteriyor.

tüm bunlar olurken samet'i hayli bencil, pragmatist, hatta kibirli görmeme rağmen dürüst ve insanî buldum, üstelik tutarlı ve kendi içinde mantıklı.

nuray ile ilk kez buluştuğunda onu henüz iyi tanıyamamıştı ve onun istediği yere tayin olabileceğini de bilmiyordu, kendisinin mutlaka zamanı dolduğunda gideceğini biliyordu ve bir geleceklerinin olmadığını görebiliyordu. bu çok mantıklı ve kabul edilebilir. ama arkadaşı evlenmesi gerektiğinden ve hatta bir yıl içinde mutlaka evleneceğinden uzun uzun söz edince ona nuray'ı düşünebileceğini söyledi.

ve fakat, nuray'ı tanıdıkça ve belki istanbul'a gelebileceğini görünce aklına yatmış olabileceği ihtimali hiç mantıksız değil.

arkadaşına kerelerce sormasına ve pas vermesine rağmen kenan'ın hiçbir şey paylaşmamayı seçmesi, nuray'a dair düşüncelerini sahiplenecek derecede cesur davranmayışı, direksiyon için görüştüklerini bile saklayacak şekilde içten pazarlıklı oluşu samet'i de onu düşünmeyi bırakmaya sevk etti ki bu da iyi ya da kötü olmaktan bağımsız çok insanî bir tepki.

gerisi nuray ile samet arasındaydı ve nuray'ın saklamak istediği, zaten hiçbir duygusal anlam yüklemiyormuş gibi göründüğü ve kendi imkanlarının ve fırsatlarının daha doğrusu yeni çekim alanının sınırlarını anlamaya çalıştığı için yaptığını itiraf ettiği bu şey, bir kırılmaya da sebep olsa günün sonunda nuray'ın seçimiydi ve hatta bencilliği. ya samet ondan gerçekten hoşlanıyor olsaydı ve fakat nuray ona bunun bir kerelik anlamsız bir şey olduğunu ve sadece kendini denemek için yaptığını söyleseydi?

yolda karşılaştıklarında eve davet ederken samet komşuları sorduğunda afili cevaplar verip samet kapıdan içeri girerken seni kimse gördü mü diye soran nuray, maalesef dış görünüşüyle sevim kadar sevimli ve sempatik bulamayabileceğimiz o zor durumdaki diğer kız öğrenciyi botları alırken de sonra dışarıda karşılaştıklarında da tanımayan samet kadar tutarlı olmayı başaramayan bir pozcudur.

o botları kardeşi için alan ve beni filmi durdurup öylece yerime çivileyen kızın durumunu derslere pek katılamadığından samet onu tanımıyor şeklinde yorumlayan yazılar görsem de benim dünyamın sameti köpekler için, iki çocuk sahibi babanın yumurtalarını satmak için ve diğer benzer şeyler için duyarlı da olsa belki insanın göze güzel geleni seçmeye teşne oluşundan kendi estetik anlayışı çerçevesinde ayrımcı biri ve bunun farkında.

insanlar kötüdür, bencildir, hesaplar yapar, iyilikler yapar, adildir, değildir, kıskançtır, düşüncesizdir, merhametlidir, kibirlidir, muhtaçtır, yardımseverdir ve daha bir sürü şey...

hepsi gerçek.

ancak bir ideayı savunup ve dikte edip kendi pratiğinde direksiyon sallamak, pardon at koşturmak, işte o karlar eriyince yemyeşil çayır çimen beklerken ortaya ancak bahar gelmeden kavrulmuş kuru otlar çıkmasına benziyor.

yani nuray “insan nereye giderse kendini de götürüyor” derken kendisi için de söylüyordu. o da o karın içinde saklanıp sinip kalmayı tercih ediyor ve edecek. her fırsatta sığındığı derneğinin ona istanbul'da sosyal yabancılık çekmeyecek imkanlar sağlayacağını söylerken de bu fikri bir can simidi gibi suyun üstünde tutuyor ancak karadan ayrılmıyor ve bunun sebebi herkes giderse orada kimin kalacağını düşünmesi değil, kendi kabuğunun ve konfor alanının orası olması, bacağı dolayısıyla artık daha da.

ve insan oradan o karın altından çıkmadıkça, kendini aramaya çıkmadıkça, içine doğduğu fikirlerin dünyasında debelenir, yorulur, yıpranır, eksilir, solar, kurur, gider.

işte böyle.