Küresel Isınma Konusunda Açık Ara En Önemli Faktörlerden Biri: Karbondioksit Salınımı

Dünya'yı ve hayatımızı gelecek yıllarda daha da çok etkileyecek olan küresel ısınmanın baş aktörlerinden biri olan karbondioksit salınımı tam olarak nedir? Türkiye bu konuda neler yapıyor?
Küresel Isınma Konusunda Açık Ara En Önemli Faktörlerden Biri: Karbondioksit Salınımı
iStock


neden co2 (karbondioksit)?

sera gazı etkisi oluşturan gazları biliyoruz. ozon, azot oksit, klorofolorakarbonlar, metan vs. atmosferde %0.032 oranında bulunan ve sera gazlarının %50’sini oluşturan co2 yani karbon atomunun iki oksijenle yaptığı bu alışveriş, sera etkisini daha fazla hisstememize neden oluyor.

biraz daha deşelim durumu

güneş ışınları yerküreye ulaştığında, %30’u doğrudan geri yansır. kalan kısımlar ise %20’si atmosfer tarafından absorbe edilir ve kalanın %50’si yeryüzüne ulaşır. yeryüzüne ulaşan bu ışınlar görünen ışınları infrared'e dönüştürürler. normalde atmosferin üst yüzeyinde bulunan sera gazları görünen ışın için transparandır ancak infrared ışınlar için bir ayna etkisi gösterir. dolayısıyla ne kadar sera gazı olursa, geri yansıtılan ışın o kadar olacaktır ve böylelikle yeryüzünün sıcaklığı bir o kadar da artacaktır.

bilinen, atmosferdeki karbon oranının %0.032 olduğu yani 332 ppm. bu durumdaki endüstriyel devrimden önce bu oradan 280 parçacık kadardı ve dünya’nın düzeni buna göre şekillenmişti; parçacık sayısının 320’ye çıkması ortalama sıcaklıkta 1 c’lik bir artışa sebep oluyor. bunu mercanlarla anlatacak olursak; bu bir derecelik artış onları çok rahatsız etmeyecek. atmosferdeki karbon sayısını 450-500’e çıkardığımızda 2 c’lik bir artışla karşı karşıya kalacağız. bu durumda yalnızca güçlü kuvvetli mercanlar ayakta kalabilecekler. biraz daha kötü bir senaryo kuracak olursak ki bu 550 karbon parçacığına eşit, bu durumda mercan denen bir şey kalmayacak ve denizlerin ya da okyanusların yıkıcı etkisi doğrudan şiddeti azaltılmadan kıyılara yansıyacak ve kıyılar bozuluma uğrayacak.

bu olay yalnızca mercanlarda vuku bulmayacak. psikolojik dengemizi belirleyen 14 c çoktan yerini daha üst rakamlara bıraktığından, daha da kötü senaryolara hazırlıklı olmamız gerekecek. zor bir sınavla karşı karşıyayız.

küresel bazda olan karbondioksit salınımı hızla artarak geçen bir on yıldan sonra 2015'te artık durma noktasına gelmişti. şimdi de sıra mevcut değerleri düşürmekte.


küresel ısınma mevzusu son zamanlarda öyle büyük alarmlar vermeye başladı ki, karbon emisyonu konusunda ülkeler çoktan harekete geçti

fakat küresel bir hareket hala sağlanamıyor, sebebi ise 'tarihsel sorumluluk', sanırım önce bundan bahsetmemiz gerekecek.

sanayi devrimi ile zenginleşen ingiltere'nin başı çektiği büyük ülkeler için 'küresel ısınma var, fosil yakıt kullanmayalım' demek elbette çok kolay. zira ekonomisi çoktan gelişmiş ve yatırımları farklılaşmış, sürdürülebilir enerji kaynakları yatırımı almış başını gitmiş, sürdürülebilir ekonomileri çoktan kurulmuş ülkelerden bahsediyoruz. bu ülkeler kalkıp 'gelişmekte olan'ülkelere 'tatlım siz de fosil yakıt tüketmeyin, karbon salmayalım, kardeş kardeş yaşayalım' dedikleri zaman çin gibi, türkiye gibi ülkeler de diyor ki, 'tatlım yalnız şuanki berbat durumun sorumlusu sensin, sen dünyaya karbonu bastın ve bugün bu haldeyiz. fakat geliştin. benim de gelişmem lazım' diyor.

bence hiç bir yere varmayan, uzlaşmadan uzak, saçma sapan bir görüş olsa da haksızlar diyemeyeceğim.

hal böyleyken 'hadi bakalım artık karbon salmıyoruz' diyemiyoruz ne yazık ki. fakat ne yapıyoruz? karbon ekonomisi geliştiriyoruz. aslında çok basit iki sistem var, bir tanesi ülkemizde uygulanmamasına karşın prensibine aşina olduğumuz 'vergi' sistemi, diğer ve daha ilginç olanı ise 'karbon borsası'.

şimdi her iki sistemi de artılarıyla, eksileriyle, etik tartışmalarıyla biraz gözden geçirelim

karbona vergi koyan ilk ülke, 1990 yılında finlandiya oluyor. onu norveç ve isveç 1991 yılında takip ediyor ve akabinde pek çok ülke vergi politikalarıyla karbon salınımının azaltılması için kendi çaplarında önlemler alıyorlar. türkiye çevre politikalarına bakacak olursanız, devlet baba size 'akaryakıttan yüksek vergi alıyoruz ki ülkenin karbon salınımını azaltalım' diyecektir. gülüp geçiniz. neden? zira 'karbon vergisi' ile elde edilen bütçe tamamen fosil yakıt ithalatına gidiyor =)

normal şartlar altında, diğer ülkelerin yaptığı gibi, bu vergi kumbarasının yenilenebilir enerji kaynaklarına ya da karbon emisyonunu azaltacak teknoloji yatırımlarına gitmesi gerekirdi. boş bir lakırdı anlayacağınız bizdeki 'akaryakıt vergisi', altı tamamen ekonomik çıkarlara dayanıyor. peki teoride yüksek vergi, az tüketimi getirir tamam, bu sistemde problem ne? problem şu, aslında tüketim, öngörüldüğü kazar azalmıyor. finlandiya'da yüksek vergi ile üretilen bir mamul yerine türkiye'de yüksek karbon salınımı ile üretilmiş bir ürün ithal edilerek yine finlandiya'da tüketiliyor. ne oldu? bu sefer bir de lojistik dolayısıyla daha fazla karbon salmış bir ürün tüketmiş oldun. çok tatlı. ülkenin bana göre en vizyonlu iş adamlarından biri olan cem boyner'in bu konuya şahane bir önerisi vardı, her ürünün karbon ayak izini hesaplamak ve satışı sırasında etiketlemek. nasıl ki çikolata aldığınızda arkasında şeker gramajı varsa, bunu da öyle düşünebilirsiniz. bu elbette küresel ısınma bilinci olan kişilerde işe yarayacaktır. özetle: vergi tek başına yeterli bir sistem olmamakla birlikte tüketim bilinci arttıkça verimliliği artacaktır.

gelelim karbon piyasasına

bu bir hayli ilginç bir konu bana sorarsanız. karbon piyasası nedir? kısaca şöyle anlatalım. örneğin benim bir fabrikam var ve bana 100 tonluk karbon salınım izni verilmiş. ayşe'nin de bir fabrikası var ve ona 300 ton karbon salınım hakkı verilmiş. ben yıl sonunda bakıyorum ki aslında 80 ton karbon salmışım, 20 tonluk karbon hakkım kalmış. ayşe'ye ise 300 ton karbon yetmemiş bile. ayşe bana diyor ki, malmocuğum, sen bana o 20 tonluk hakkını satsana? ben de diyorum ki, tabi yahu, zaten o 20 ton benim 'üretim fazlam' (bu şekilde kabul ediliyor), bari sana satıp para kazanayım.

ve satıyorum.

ne oluyor? doğaya 400 tonluk karbon salınmış oluyor. yani ben kotamı doldurmayıp karbon salınımımı azaltıyorum aslında üretimimde. ancak bunu azaltamayan biri gelip benden karbon salınım hakkı alarak kendi sınırlarını aşıyor ve günün sonunda atmosfere salınan karbonda bir değişiklik olmuyor. üstelik, daha da saçması, günümüzde o kadar çok 'üretim fazlası' karbon salınım hakkı çıkıyor ki ton fiyatları anormal derecede düşük oluyor. örneğin, atmosfere bir metrik ton karbon salmanın maliyeti 20 dolarken (doğaya verdiği zarar baz alındığında ücret bu çıkıyor), piyasadaki karbon salınım fazlası nedeniyle bu ücret karbon borsasında 5 dolarlara kadar düşüyor. saçmalığın farkında mısınız?

çözüm nedir?

kotaların kısılması elbette. bunu kime sorsanız söyler, fakat koskoca borsalar nasıl oluyor da bunu düşünemiyor diyebilirsiniz. düşünüyorlar. fakat ne yazık ki radikal kararlar alamıyorlar. karbon metrik tonunun ücretine alt limit koymaktan öteye gidemiyorlar.

türkiye'de karbon borsası da yok. ismini tahmin edebileceğiniz birkaç büyük holding gönüllü olarak bunu şu an kendi aralarında deniyorlarmış, öte yandan dünya bankasının da "türkiye'de karbon borsası başlatılabilir mi?" hedefinde yaptığı bir inceleme varmış. fakat benim ülkeye dair inancım sıfır.

kahvenizi, kırmızı etinizi, avokadonuzu filan azaltın, şu kaloriferlerinizi de az kısın arkadaşlar be. valla bak.

Bu içerik de ilginizi çekebilir