Kendinizin Farklı Versiyonlarını Tanıyabildiğiniz Oyun: The Alters İncelemesi

The Alters nasıl oyun? Alınır mı? 11 Bit Studios tarafından geliştirilen 2025 çıkışlı hayatta kalma oyunu The Alters, kesinlikle bir hikayesi ve derinliği olan bir oyun.
Kendinizin Farklı Versiyonlarını Tanıyabildiğiniz Oyun: The Alters İncelemesi

the alters yaklaşık 15 saat oynadığım ve oynamaya devam edeceğim 11 bit studios'un bilimkurgu türündeki yönetme oyunudur.

efendim öncelikle alters bir yönetme oyunu. ama sadece bir yönetme oyunu dersek haksızlık olur, çünkü oyunumuzda farklı oyun mekaniklerinin bir harmanı var. daha önce frostpunk, this war of mine gibi ses getiren yönetme oyunlarını yapan 11 bit stüdyo, ustalaştığı yönetme tarzına farklı mekanikler ekleyerek ortaya çok yaratıcı bir oyun çıkarmış. şunu net söyleyeyim bradalarımız: the alters, benim son yıllarda oynadığım en yaratıcı oyun. 11 bit gerçekten çok farklı — en azından benim daha önce oynamadığım türde bir oyun yapmayı başarmış. the alters size hitap eder mi etmez mi orasını bilemiyorum ama oyunu oynadığınızda daha önce oynadığınız hiçbir oyuna benzemeyen çok yaratıcı bir oyun oynadığınızı hissediyorsunuz. galiba bunun nedeni de geliştirici abilerimizin farklı oyun türlerini güzel birleştirmesi.

oyunda telltale tarzı diyalog seçimleriyle farklı sonuçlara evrilen çok ilgi çekici bir hikâye anlatımı var. diyar diyar dolaşıp çeşitli kaynaklar toplamaca gibi hayatta kalma dinamikleri var. bana death stranding’deki inşa mekaniğini hatırlatan çeşitli üsler kurma dinamiği var. uzay gemimizin işleyişini sürdürmesini sağlayan kaynakları yönetme dinamiği var. e bir yandan da uzay gemimizin içine tıkılıp kaldığımız kendi alternatiflerimizin gönlünü eyleme gibi bir “insan eyleme” mekaniği var. 11 bit iyi bir iş çıkarmış. alters’ta tüm bu farklı mekanikler bir arada ve düzgün çalışıyor.

oyuna başlarken biraz şüphelerim vardı. “off, yönetme oyunu mu ya, kim uğraşacak şimdi? ben kendimi mikro menecmıntlayamıyorum zaten. bir de oyunda mikromenecmıntla mı uğraşacağım?” diyordum ama alters hiç de düşündüğüm gibi bir oyun çıkmadı. evet, bir yönetme oyunu; zorlu kararların altından kalkmaya çalışma, zamanı, mekânı ve hatta insanları verimli kullanma oyunu ama bunları size çok karmaşık bir arayüzle sunmadığı için kullanıcı dostu bir oynanışı da var. her şey oldukça sade, anlaşılır ve kullanışlı dizayn edilmiş. yani öyle karmakarışık bir arayüzü yok. kısa sürede geminizi nasıl idare edeceğinizi çözüyorsunuz. oyunda ilerledikçe işler karmaşıklaştıkça evet, çok daha hızlı olmanız gerekiyor ama o yönetme oyunu karmaşıklığı içinde kaybolmadan kısa sürede oyunun yapısına alışıyorsunuz. bu da benim gibi türde yeni oyuncular için oldukça iyi.


“bir bakar çıkarım.” dediğim oyunda şu anda 15. saatteyim ve bu aralar oyuna fena tutuldum, sürekli oynamak istiyorum. bana hitap etmez derken bir anda oyuna düşmüş buldum kendimi. e bir de oyun ciddi anlamda hikâye anlatımı odaklı olunca ve bu hikâye de hem bilimkurgu soslu hem de insan psikolojisine odaklanan çok derin ve kaliteli bir yazım dili olunca ben zokayı yuttum. oyunda diyaloglar, hikâye anlatımı baya iyi. “dur yahu ben aslında basit bir yönetme oyunu oynamıyorum. bu adamlar bir yönetme oyununun içine sağlam bir hikâye koymuşlar,” nietzsche’ye, albert camus’ya falan gönderme yapan karakterler var. hikâye oldukça gizemli, finale de ters köşe yaptırma ihtimali çok yüksek. felsefe soslu bir bilimkurgu the alters.

efendim oyunun hikâyesiyle ilgili çok fazla detay vermeyeceğim. zaten ben de oyunu henüz bitirmedim. bu gizemli hikâye nasıl final yapacak çok merak ediyorum. hikâyemiz özetle şöyle: ana karakterimiz jan dolski, yaşadığı hayatın zorluklarından sıkılmış ve dibe vurmuş biridir. işi, özel hayatı, her şeyi berbat haldeyken bir uzay madencilik şirketinin uzay keşif görevi ilanını görür ve düşünmeden bu göreve gönüllü olur. ancak görev sırasında henüz nedenini bilmediğimiz bir sorun yaşanır. jan ve mürettebatı taşıyan uzay gemisi, dünya’ya oldukça uzak bir öte gezegene düşer. sağ kalan sadece jan dolski’dir. şimdi jan bu tehlikelerle ve bilinmezlerle dolu gezegende tek başına hayatta kalmaya çalışmalıdır. gezegendeki uzay üssünü bulur, gizemli birinden bir çağrı alır. bu ses jan’a bu gezegenden tek başına kurtulamayacağını söyler. bunun için yardım almalıdır. ve yardım alabileceği tek kişi de jan’ın ta kendisidir.

gizemli ses jan’a, bu gezegende "rapidyum" adlı sıra dışı bir materyal olduğunu ve bunu kullanarak kendi kopyalarını — daha doğrusunu alternatiflerini — yaratabileceğini söyler. efendim, böylece oyunun da mekaniklerini öğrenme bölümümüz başlar. gezegende keşif yaparız, çeşitli maden ocakları inşa ederiz, hızlı seyahat noktaları kurarız. bu inşa etme mekaniği bana death stranding’i hatırlattı demiştim ya... ilginç bir şekilde bu oyundan tuhaf bir kojima tarzı aldım. hikâye anlatımından, kurmaya çalıştığı ilginç evrenden, bazı mekân tasarımlarından falan... gezegenin farklı bölgelerinde dolaşmak, sadece yürümek ve ana üssümüze dönüp kafayı yastığa koyup günü sonlandırmak bana ds oynarken aldığım o kafa dağıtma tadını verdi.

ilk kopyamızı yaratınca da aslında oyunun en ilgi çekici tarafı da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor

çünkü bu yarattığımız kopyalar aslında ruhsuz birer işçi değiller. bir yere kadar kendi anılarımızı paylaştığımız ancak bir yerden sonra bizim yapmadığımız seçimler yaparak hayatları bambaşka bir yöne doğru giden alternatif kişiliklerimizdir aslında bu yarattıklarımız. hani deriz ya “acaba başka bir okul okusaydım, bir soru daha fazla yapsaydım, şu işe değil de bu işe girseydim? ah o sözü söylemesem nasıl olurdu?” diye... hah işte bu oyunda o yapmadığımız şeyleri yapan alternatif bizler, kanlı canlı bir şekilde karşımızda duruyor. paralel evrenlerdeki diğer bizlerle bir uzay gemisine tıkılı kaldığınızı düşünün. kimisi doktor olmuş, kimisi madenci, kimisi kendini alkole uyuşturucuya vurmuş, kimisi kibirli bir bilim adamına dönüşmüş. ve tabii ki hepsinin de sizden farklı istekleri var. hepsini eylemeniz lazım. alkolik, uyuşturucu bağımlısı alternatifinize istediği ilaçları verecek misiniz yoksa bir isyanı göze alıp karşı mı çıkacaksınız? kibirli bilim adamı alternatifinize sizi sürekli küçük görmesini alttan mı alacaksınız yoksa “buranın patronu benim, kapa çeneni.” mi diyeceksiniz? seçimleri doğru yapmalı, kendinizle sıkışıp kaldığınız bu cehennemden kurtulmak için kendinizle iyi geçinmelisiniz. yani oyun sizi adeta sizinle sınıyor, bradalarımız. ben açıkçası şimdiye kadar kendimlerimi iyi yönettim. çok fazla büyük isyan çıkmadı, tüm kendimlerimle iyi geçindim. ne istedilerse verdim. ilaç bağımlısı kendime dayadım ilacı falan. ama adım gibi eminim, bunun da boktan sonuçları olacaktır. oyunun son chapter’ında işlerin kontrolden çıkacağını ve çok daha zor seçimler yapacağımdan emin gibiyim.

tabii bu alternatiflerimiz sırf “kendinle evlenir misin abi?” geyiğine cevap bulmak için yaratılmıyor. uzay gemimizi yönetmek için farklı alanlarda uzmanlaşan alternatiflerimize ihtiyacımız var. madenci kopyamızı maden görevine atarsak madenlerde bizden çok daha hızlı çalışıyor. ha hız demişken bu arada, oyunda bir zaman döngüsü var. mesai bizim için sabah yedide başlıyor ve 20 gibi bitiyor. 23 gibi uyuyor ve günü bitiriyoruz. her gün bittiğinde içinde bulunduğumuz gezegen, ölümcül bir radyasyon fırtınasına sebep olan güneşine bir adım daha yaklaşıyor. güneşin yakın ve uzak konumuna göre ne kadar süreniz kaldığını da görebiliyorsunuz. eğer güneş en yakın konuma gelir ve siz hâlâ uzay geminizin ateşleme mekanizmasını çalıştıran organik materyal yakıtını dolduramadıysanız... oyun bitiyor.

o yüzden güneş yaklaşana kadar her günü çok verimli kullanmalısınız. geminizin yakıtını fullemeli, alternatifleri aç bırakmamalı, üssümüzün çalışmasını sağlayan alet edevatı sürekli üretmeli, bakım yapmalı, kaynak toplamalı, gezegeni keşfetmeli, verilen ana görevleri tamamlamış olmalısınız. işte bu yüzden de işinde uzman alternatifler işinizi kolaylaştırıyor. bilim adamı yeni yetenekler açan araştırmalar yapıyor. doktor kopyanız iş kazaları yaşayanları iyileştiriyor ve mutfakta sizden daha hızlı yemek yapıyor. teknisyen jan hızlı bakım yapıyor ve alet edevat üretebiliyor gibi.

dediğim gibi çok yönetme tarzı sevmiyorum ama the alters’ın tempolu, sürükleyici tarzını ve çok da yormayan yönetme mekaniklerini sevdim. gerçekten çok bağlayıcı bir tarafı var. “dur bir gün daha atayım, bir görev daha yapayım, bir maden ocağı kurayım öyle kapatırım. lapa bitmiş, mürettebat aç, biraz lapa yapayım sonra kapatırım. yok efendim şu anomaliyi de keşfedeyim de yatarım” derken bir baktım sabah saat 5 olmuş, ben oturmuş alternatiflerimle film izliyorum.

bu arada bu animasyon filmler de çok hoş olmuş. tabii her şey yeme içme değil, alternatiflerinizin moralini artırmak için onlarla film izleyebilir ya da bira topu oynayabilirsiniz. ha tabii zamanı iyi değerlendirme şartıyla. geçirdiğiniz her boş dakika sizi güneşe daha da yaklaştırıyor. yaptığınız her yapı da uzay geminize ağırlık olarak yansıyor. böyle film izleme alanları ya da “kopyalarım az da sebze yesin, lapa yemekten sıkıldılar zavallılar” derseniz yapacağınız bir sera da geminizi ağırlaştırıyor. böylece bulunduğunuz yerden kalkış yapmak için daha fazla organik maddeye ihtiyaç duyuyorsunuz.

ben mesela oyunun bir yerinde neredeyse çok eski bir save’e dönmek zorunda kalıyordum. gemi ağır olduğu için organik maddem kalkışa yetmiyordu. organik madde kotasını doldurunca da gemi daha da ağırlaşıyordu. böyle bir paradoks yaşadım, bayağı bir uğraştırdı ama sonunda bir şekilde çözdüm. yani aman oynarken planlamanızı, iş yönetiminizi iyi yapın. yoksa bu tarz döngüye giren sorunları çözmek aşırı sıkıcı olabiliyor. ki oyunun da aslında en olumsuz yanı bu. yani yeni bir bölgeye girdiğimizde her şeyi baştan kurmak biraz sıkıcı. evet, atmosfer değişiyor, tema olarak farklı bir yerde oluyorsunuz. ki oyunun görselliği de bence gayet iyi. bazı sahneler göze acayip hoş geliyor. o böyle, öte gezegende tek başınıza keşfe çıkmışsınız hissini çok iyi veriyor. mass effect 1’de bu olay iyiydi. no man’s sky da bu açıdan iyidir. the alters’ı da bu açıdan o oyunların yanına koyuyorum amma... her yeni bölgede tekrar maden kaynağı aramak, maden ocaklarını gemimize bağlayan pilon direklerini tekrar tekrar dikmek çok da zevkli değil. oyunun en negatif yönü bu. tekrar eden bazı işler sıkıyor.


ama ben oyunun giderek açılan yapısını da beğendim

yeni bölgelerle birlikte gelen yeni mekanikler keşfi eğlenceli hale getiriyor. bilim adamına yaptırdığınız araştırmalar da işlerinizi hızlandıran yetenekler açmanızı sağlıyor. daha hızlı maden kazıyor, lazer silahı menziliniz genişliyor, tırmanma kancanız daha az enerji tüketiyor gibi. bu gelişim olayı, farklı temalara sahip bölgeleri keşfetmeyle ve merak uyandıran hikayeyle birleşince the alters, “acaba ne olacak?” dedirten ve temposu çok iyi ayarlanmış bir oyuna dönüşüyor.

ben oyunda özellikle bu zamanı yettirmeye çalışma dinamiğini de çok sevdim. her gün o kadar iş yoğunluğu oluyor ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. bir de kurduğunuz düzen işlemeye başlayınca, maden ocaklarınız materyal bastıkça, üssünüz geliştikçe, yeni yetenekler açıldıkça o kurduğunuz düzene şöyle bir bakıp “vay be, nereden nereye geldik” demek de yönetme-hayatta kalma oyunlarının o kendine özgü tatminini yaşamanıza neden oluyor. bu arada lazer silahı, üs kurma dinamikleri de iyi çalışıyor. hem görsel efektler hem de ses efektleri tatmin edici.

bir ilk izlenim gibi olacakken bir incelemeye dönüştü neredeyse video. bazı tekrar eden şeyleri sürekli yapmanın bir bayıklığı olsa da ben the alters’ı genel olarak beğendim. bir kere farklı bir oyun bradalarım. aynı şeyleri oynamaktan sıkıldıysanız kesinlikle bir şans verin derim. ve işin en güzel yanı: oyun türkçe. ve çevirisi de şahane. ve daha da güzeli, ilk günden game pass’e geliyor.

bence kesinlikle bir göz atın derim. benim bu yıl oynadığım en ilginç oyunlardan biri oldu: the alters... diyor ve ben kaçıyorum.

ahan da inceleme videosu