Kendi Kuyruğunu Isıran Yılan Sembolü Ouroboros Ne İfade Ediyor?

Mısır'dan İskandinav mitolojisine, simya ve psikolojiye kadar uzanan bu kadim sembolün hikayesi.
Kendi Kuyruğunu Isıran Yılan Sembolü Ouroboros Ne İfade Ediyor?

ouroboros, birçok kültür ve zaman diliminde görülen, kendi kuyruğunu yiyen bir yılanın antik bir sembolüdür. dairesel yapısı, sonsuzluğu, doğum, yaşam ve ölüm döngüsünü temsil ederken, ouroboros "kuyruğunu yiyen" anlamını taşır. kelime olarak ise yunancadan gelir. genellikle "yılan" veya "ejderha" olarak yorumlanabilen drákon kelimesine önek olarak kullanılmıştır ve bu nedenle ouroboros'un görsel temsilleri arasında bu iki figür değişiklik gösterir.

sembolün tasvirleri, mö 1300 civarına tarihlenen antik mısır'da bulunmuştur ve bilinen en eski ouroboros yazıtı, tutankhamun'un mezarındaki altın bir tapınakta keşfedilmiştir.

 tutankhamun'un mezarındaki kabartma bir heykel:


kral tut'un dünyasında, ouroboros, nil nehri’nin yıllık taşkınlarıyla ilişkilendirilir. bu taşkınlar, nehir boyunca ekinler için gerekli suyu sağladıktan sonra çekilirdi. ayrıca güneşin gökyüzündeki günlük geçişiyle de bağlantılıydı. mısırlılar, güneş tanrısı ra'nın güneşi her gün gökyüzünde taşıdığına ve her akşam annesi nut tarafından tüketilip ve ertesi gün yeniden doğduğuna inanırlardı. bu döngüsellik, kendi kuyruğunu yiyen yılanın sembolü ile temsil edilir ve antik mısır'da birçok mezar ve anıtı süslemek için kullanılmıştır.

ouroboros'un mitolojik güce sahip olduğu tek yer mısır değildi. ouroboros'un temsilleri, iskandinav kozmos kavramını yansıtır. jörmungandr adlı devasa bir yılanın tüm dünyayı çevrelediği ve yılanın sonsuz döngüsünü simgelediği söylenirdi. yılan aynı anda hem korkunç hem de koruyucu olup, insan durumunun ikiliğini ve her sonun yeni bir başlangıç getirdiği fikrini temsil ettiği düşünülür.

helenistik dünyadaki simyacılar, sembolü antik mısır'dan almışlardır. kleopatra'nın chrysopoeia adlı eski bir parşömende yer alır. (chrysopoeia, "altın yapma" anlamına gelir) bu kleopatra ms 3. yüzyılda iskenderiye'de önde gelen simyacı olarak bilinirdi. kleopatra'nın chrysopoeia'sı, tarihçiler tarafından bir kadının yazdığı en eski bilim kitaplarından biri olarak tanımlanmıştır ve felsefi düşüncelerin yanı sıra sıradan metalleri altına dönüştürmesi için simya deneylerini içerir. bu ve diğer simya kitaplarında, ouroboros sonsuzluğu temsil etmek için kullanılmış ve anlamı nil ve güneş döngülerine olan orijinal mısır bağlantısından daha modern çağrışımlarına doğru kaymıştır.

rönesans simyacıları, ouroboros'u, magnum opus veya ‘’büyük eser’’ arayışlarına uyarladılar. bu ölümsüzlüğü sağlama veya kurşunu altına dönüştürme gibi pratik deneyler ve felsefi tartışmalar yoluyla elde edilen bir hedefti. alman gravürcü lucas jennis, 1625 tarihli de lapide philosophico adlı eserinde bir ouroboros'un ikonik bir görüntüsünü dahil etti ve onu bir wyvern (efsanevi kanatlı bir sürüngen) veya kendi kuyruğunu yiyen ejderha olarak tasvir etmiştir.


kitap, simyanın felsefi temellerini ileten 15 amblem içeriyor. ilk beş gravür, tüm insanların içinde çalıştığı düşünülen iki rakip dürtünün, örneğin vahşi bir kurt ve evcilleştirilmiş bir köpeğin dövüştüğü farklı versiyonlarını gösteriyor. bu konseptin ardından ise bu dürtülerin yüceltilmesini temsil eden ouroboros'un tasviri gelir.

ms 2. yüzyıldan itibaren greko-romen gnostikler, insanlığın ilahi ve dünyevi yönleri arasındaki gerilimi sembolize etmek için ouroboros'u kullanmışlardır. onlara göre, kendi kuyruğunu yiyen yılanın görüntüsü, bu iki tarafın nasıl dengelenip birleşebileceğini temsil eder. gnostikler, insanların her birinin içinde tanrı'dan küçük bir parça, genellikle ilahi bir ateşleyen olduğunu düşünürlerdi. bu düşünce, yılanı insanlıkla eşitler ilahi ve insanın zıt güçlerinin ouroboros'ta uyum bulduğu söylenilebilmektedir.

ouroboros, modern döneme kadar psikoloji ile bağlantılarını sürdürmüştür. alman kimyager friedrich august kekule, 1865 yılında kendi kuyruğunu yiyen bir yılanı rüyasında gördükten sonra bileşiğin halka şeklindeki yapısını tanımlamıştır. psikiyatrist carl gustav jung ise bunu sürekli olarak kendimizi tüketmeye ve yeniden doğmaya çalıştığımız bir insan karakteri arketipi olarak kavramsallaştırdı.

ouroboros'un kalıcı sembolizmi, uzun ömürlü olmasını sağlamıştır. avusturya arşidüşesi maria christina'nın 19. yüzyıldan kalma mezar anıtından, sanatçı salvador dali'nin 1976 tarihli sanatçı kitabı alchimie des philosophes'a kadar çok çeşitli görsel sanatlarda bulunur.

bugün ouroboros, insanların bu antik sembolde bulduğu çoklu anlamlara atıfta bulunarak popüler bir dövme tercihi haline gelmiştir. bize yaşam ve ölümün sonsuz döngüsünü ve yeniden doğma olasılığını hatırlatır.