Kemerlerde Taşınan Takoz Telefonlardan Sonra Hayatımızı Değiştiren iPhone'un Doğuş Hikayesi

28 Haziran 2007 tarihinde Steve Jobs tarafından tanıtılan ve o tarihten itibaren dünyayı değiştiren iPhone'un ortaya çıkış hikayesini ve o hikaye sırasında yaşanan ilginç olayları ''tosiba'' anlatmış.
Kemerlerde Taşınan Takoz Telefonlardan Sonra Hayatımızı Değiştiren iPhone'un Doğuş Hikayesi

iphone, akıllı telefon devriminin şüphesiz baş kahramanıydı. bugün kullandığımız ve hatta zaman zaman sonu gelmez tartışmalarını yaptığımız tüm akıllı telefonların, sistemlerin ve hatta kaydırarak tuş açmanın dahi başlangıcı olan o dönemlere birlikte inelim.

*

apple o sıralar ipod ve imac'lerle dünyada hızla yükselmiş ve steve'in deyimiyle bir şirketten çok 'sosyal statü' olma kıvamına gelmişti. ancak hızla gelişen teknoloji apple'ın sonunu getirebilir, onu tekrar tarihin tozlu raflarına gönderebilirdi.

steve sürekli neyin kendilerini yok edebileceğini düşünüyordu. bir toplantı sırasında şöyle dedi; 'bizim ekmeğimize ancak bir cep telefonu kan doğrayabilir!'

cep telefonları o dönemde denizlere korku salan bir korsana dönüşmüştü ve artık kameralı telefonların üretimiyle birlikte dijital kamera piyasasına akılalmaz bir darbe vurmuştu. dümenin 'müzik çalar' piyasasına döndüğü çok belliydi ve şöyle dedi; 'eğer bu adamlar telefonlara müzik çalar eklerlerse, bu ipod'un ve apple'ın sonu olabilir.'

haksız değildi çünkü apple'ın gelirlerinin çok büyük bir kısmını ipod'dan elde ediliyordu. üstelik ipod ile birlikte imac satışları da artmıştı. itunes ile yeni bir devrim yaratılmıştı. yani ipod'un yok olması demek, apple'ın tüm ürünleriyle birlikte denizin dibine gömülmesi demekti.

steve ve korsanları ufak bir paniğe kapıldılar. ve o anda dna'sında hiç olmayan, ondan hiç beklenmeyecek bir şey yaptı; bir telefon üretmek için apple'a ortak aramaya başladı ve kısa süre içinde motorola'da karar kıldı.

motorola ise o sıralarda bizim hiç de yabancı olmadığımız, oldukça popüler olan razr telefonlarıyla telefon piyasasını sallamış ve hiç belli etmeden nokia'nın da ilk sallantılarının önünü açmıştı.

Motorola RAZR


steve gibi bir adam nasıl oldu bilinmez, o güne göre iyi de olsa apple'ın sadelik ve iyi tasarım anlayışından fersah fersah uzak olan razr modeline güvenerek, razr'ın bir ipod versiyonunu motorola'ya yaptırmakta karar kıldı.

ve sonuçta; ölü doğan, steve'i çıldırtan, ne ipod'un minimalizmine ne de razr'ın inceliğine benzemeyen ucube motorola rokr ortaya çıktı.

Motorola ROKR


çıkışının hemen ardından teknoloji dergileri tarafından topa tutuldu. apple, motorola ve cingular ortaklığıyla yapılan bu bebek adeta bir grup seks sonucu oluşmuştu ve onu sahiplenen kimse yoktu. ki ilk reddedişi steve yaptı; 'motorola gibi geri zekalı şirketlerle çalışmaktan bıktım. hadi şu işi kendimiz yapalım!'

steve, ekibin topladı ve piyasadaki tüm telefonları incelemeye başladı. bütün toplantı boyunca onların ne kadar çirkin, ucube ve kalın olduğundan bahsetti. 'ne kadar da salak bir şey!' dedi avukatının telefonunu alarak. steve'e göre hepsi çok karmaşıktı ve bir sürü bilinmeyen özellikleri vardı..

ve toplantının sonunda ekledi; 'hadi şu işi kendi istediğimiz gibi yapalım!'

evet, en iyi motivasyon kaynağı bu olabilirdi ancak. insan bencil bir varlık ve kendisi için en iyi düşünür her zaman. steve de bunu ustaca kullandı ve herkese kendileri için bir telefonun en iyi nasıl olacağını sordu.

steve bu sırada geçmişi hatırladı. ipod'u yapmadan önce de müzik-çalar piyasasının ne kadar çirkin, ucube şeylerle dolu olduğunu ve buraya elinde şık ve etkileyici bir ürünle geldiğinde insanları nasıl peşine taktığını iyi hatırladı. 'tıpkı cehennemdeki birine bir bardak buzlu su vermek gibiydi..'

ihale tony fadell'ın başına kaldı. onun aklına ilk gelen şeyse ipod'u modifiye edip bir cep telefonuna dönüştürmek oldu ki bu onun yakın bir zamanda steve'in gazabına uğrayacağının ilk işaretleriydi.

ipod'u ortasındaki tekerle birlikte bir telefona dönüştürdüler ama sonuç büyük bir hüsran oldu. şık bir cihaz olduğuna şüphe yoktu ama kullanışlı değildi. buna bir çözüm aramak için bir miktar süre istediler.

bu sırada apple'ın geliştirdiği bir proje daha vardı. aslında çok tanıdık; amacı bir tablet bilgisayar üretmekti. ve kısa süre sonra telefon ve tablet ekibinin yolları kesişti.

o sıralarda microsoft da bir tablet geliştiriyordu ve bu departmanda çalışan bir mühendis, doğum günü partisine steve/laurene jobs ile bill/melinda gates'i birlikte çağırdı.

bill gates daha sonraları bu partiyi hatırladığında; 'aslında steve bana çok iyi davrandı ama parti sahibine çok sıcak davranmadı' diyecekti.

parti sırasında mühendis, o sırada microsoft'un geliştirdiği tablet ile ilgili bilgileri herkese anlatınca gates'in şartelleri attı. ilginç bir şekilde bir tablet üzerinde çalışan steve'in de.. daha sonra steve şöyle anımsıyordu partiyi;

'o herif başımın etini yedi.. microsoft'un bu tablet yazılımıyla dünyayı tamamen değiştireceğini ve apple'ın microsoft'un yazılımını alması gerektiğini söylüyordu. ama o tablet kalemliydi ve kalemin varsa hiç şansın yoktur..! o gece eve gidince canıma tak etti ve "hadi şunlara tablet nasıl yapılır gösterelim" dedim.'

ertesi gün jobs ilk iş ekibini topladı ve 'bana kalemsiz bir tablet yapmanızı istiyorum. tamamen parmaklarla kontrol edilecek..' dedi ve ekibi derin düşüncelerle baş başa bıraktı. apple mühendislerinin bu dokunmatik ekranı yapmaları 6 aylarını aldı. sonunda ortaya kaba bir şey çıkmıştı ve ufak birkaç rötuşla 'ilk kaydırmalı geçişler' ortaya çıktı.

bu sıralarda meşhur tasarımcımız jonny ive de bir çoklu dokunmatik ekran üzerinde çalışıyordu ve bu ekranı bilgisayara nasıl aktaracağını düşünüyordu. bunu steve'e hemen söylememişti çünkü steve kaba bir adamdı. eğer steve fikri kötü bulursa onun ne kadar boktan bir şey olduğunu anlatıp jonny'ye göre oldukça narin olan fikirleri zedeleyebilirdi.

kısa bir süre sonra cesaretini toplayıp jobs'a fikrini açınca beklemediği bir tepki aldı; jobs, fikri harika bulmuştu ve bunun cep telefonundaki ekran sorununu çözdüğünü düşündü.

bu olaydan hemen sonra tablet fikri askıya alındı ve herkesin telefon projesine yoğunlaşması istendi. 'eğer telefonda işe yararsa, dönüp tablete de bunu uygulayabiliriz' dedi daha sonra.

toplantı sırasında telefon projesini ikiye böldüler. birinci ekip p1 denen ipod'un tekerli bir telefon versiyonu üzerinde çalışacaktı, ikinci ekipse p2 denen dokunmatik ekranlı bir telefon üzerinde. daha sonra p2'yi iphone olarak görecektik.

bu sırada bir köşede sessiz sedasız çalışan fingerworks isimli bir şirket, çoktan dokunmatik ekranlı tabletler üretmeye başlamıştı bile. bugün çok kullandığımız çimdikleme ve tıklama hareketlerinin ilk örneklerini vermişlerdi. kısa bir süre sonra apple tarafından satın alındılar.

satın almanın hemen ardından p1 ve p2 ekipleri tekrar toplandı. steve bu noktada kritik bir karar vermek zorundaydı. iki telefondan birini seçmeliydi ve ikisi de kendi deyimiyle şirketi çok büyük bir riske atacaktı. ama eğer olursa, şirket bu işten oldukça kazançlı çıkabilirdi.

bu sırada steve'i sinirlendirecek bir öneri geldi. 'neden telefona blackberry gibi fiziksel bir klavye eklemiyoruz?' o cümledeki 'gibi' var ya, o ne kelimedir o.. steve anında veto etti. zaten aylardır blackberry'lerin ne kadar çirkin olduğunu söylemiyor muydu? üstelik fiziksel bir klavye ekranı küçültmekten başka bir şeye yaramazdı.

ardından belki bizim için bugün çok normal olan ama o gün p2'nin iphone olma sürecini başlatacak, akıllı telefon devriminin ilk adımını atacak olan o kararı aldı; telefon tamamen dokunmatik olacaktı ve klavye de sanal olacaktı. bu şekilde telefonda yazı yazarken harf klavyesi, arama yaparken de numara klavyesi çıkacaktı.

ve bugün oldukça basit olan birçok özellik, aslında o günlerde çok uzun süreli beyin fırtınalarının eseriydi. örneğin telefon cepteyken yanlışlıkla arama yapılması korkunç bir şeydi. hangimiz yaşamadık ki bunu? steve bunun için 'dahiyane' bir fikir üretti, hani o meşhur slide to unlock özelliği. işte bu bir 'kusura bakma ya göt cebimde kalmış üstüne oturunca seni aramışım' çağını bir anda bitirmişti.

keza telefonu kulağınıza götürdüğünüzde kulak memenizin telefonda sizden habersiz bir şeyleri karıştırmaması için bir sensör geliştirildi.

ios'in ilk ikonlarıysa steve'in ilk macintosh'tan beri favorisi olan yuvarlak kenarlı karelerdi. steve her şeyiyle en ince detayına kadar ilgilendi. her şeyi ama her şeyi en sade hale getirmek için çabaladılar. ve artık bir konferans araması yapmak gibi karmaşık bir olay dahi basit bir çubuğa indirgenmişti.

ama söz konusu steve ise bu işi birkaç işletim sistemi özelliğiyle bırakmazdı. telefonun kasası çok önemliydi ve çin'de bir fabrika kurdurdu bunun için. anodize, yani asit banyosu yaptırılıp elektrik verilerek yüzeyi oksitlendirilmiş bir alüminyum üretmek için jonny'yi görevlendirdi ve çin'e gönderdi.

kasa sorunu hallolunca steve; 'camlara odaklanmalıyız coni, camlara!' dedi. aslında steve camlara apple store'lardan yabancı değildi. apple store'larda büyük ve sağlam camlar kullanıyordu. 'peki neden bu camlardan p2 telefonunda da olmasın' diye düşündü ve çok da yabacı olmadığımız bir cama yöneldi, dünyada ilk kez;

gorilla glass.

steve camlar için önce asya'ya yöneldi. çünkü apple store'ların cam duvarları ve merdivenleri hep asya'dan geliyordu. ama aradığını bulamadı. ona new york'un kuzeyindeki corning glass şirketini önerdiler. hiç vakit kaybetmeden şirketi aradı.

telefonu açan bir sekreterdi. 'beni ceo'nuz wendell weeks'e bağla' dedi. sekreter ona mesaj bırakmasını önerdi ama jobs öfkeden adeta kudurmuştu; 'hayır! bunu yapmayacağım, ben steve jobs'ım, ben saksı değilim!!11!' dedi*. ama sekreter bunu da reddetti ve jobs 'tipik doğu yakası saçmalıkları'na maruz kaldığı konusunda epey bi söylendi.

daha sonra corning ceo'su weeks, steve'e ulaşmak için apple'ı aradı. ama aldığı cevap 'talebini yazıya döküp faks çekmesi' yönünde oldu. steve, weeks'in kendisini aradığını öğrenince onu cupertiona'ya davet etti.

weeks'i hemen toplantı odasındaki o meşhur beyaz tahtasının önüne aldı. weeks ona 1960'larda özel bir formülle üretilen ve basınca dayanıklı olan gorilla glass adında bir cam ürettiklerini ama o dönem talep olmayınca kestiklerini anlattı. jobs, 'ben pek ikna olmadım. sağlamlığına güvenemiyorum.' dedi. hiç beklenmedik bir cevap geldi karşı taraftan;

'sus da sana biraz bilim öğreteyim.'

steve afalladı ve kenara çekildi. aslında hiç de yapılmasını sevmediği bir şey oluyordu karşısında, weeks, onun beyaz tahtasını kullanıyordu. aman tanrım! steve ise buna ses çıkarmıyordu. neyse ki bilimsel bazı açıklamalar işin içine girince steve sustu ve kabul etti.

'ama bunu üretemeyiz, kapasitemiz yok' dedi weeks. ne yazık ki steve'in gerçekliği çarpıtma sahasından haberi yoktu ve steve ona; 'inanıyorum. bunu yapabilirsiniz. 6 ay içinde..' dedi ve daha sonra weeks şöyle anımsıyordu; 'buna imkan yoktu. ama bir şekilde üretimi 6 aydan daha kısa bir süre içinde yaptık ve tüm fabrikalarımızı tam gün gorilla glass üreten yerlere çevirdik.'

ve hala masasında duran bir not vardı yıllar sonra, steve'den iphone tanıtımından hemen sonra gelen; 'siz olmasaydınız başaramazdık.'

camın da tamamlanmasından sonra ortaya artık bir kasa çıkmıştı. ama steve ertesi gün jonny'ye gelerek; 'gece hiç uyumadım çünkü onu sevmediğimi fark ettim.' dedi. jonny ise daha sonra 'tersliği fark edenin steve olması beni yerin dibine sokmuştu' diyecekti.

aslında bu ilk değildi. daha önce oyuncak hikayesi ve apple store tasarımlarında da son anda baştan tasarım istediği olmuştu. bu kez 'apple'da en çok gurur duyduğum an oydu' dediği toplantıda bu isteğini tüm tasarım ekibine açtı ve ekip surat asmak yerine destek verdiler.

bu pek sevilmeyen tasarım fazla ciddi, erkeksi ve kasayı ön plana çıkaran bir tasarımdı. oysa steve zaten başından beri bundan yakınıyordu. tıpkı 1976'da o bilgisayarların gelecekte insanlığı ele geçirecek korkunç şeyler olduğu dönemde ortaya 'apple' gibi dostane bir isimle çıkan steve, yine bir dostaneliğin peşindeydi.

tasarım kısa süre içinde baştan aşağı değişti. ama bu bize steve'in kontrol tutkusunu bir kez daha hatırlattı. cihaz tıpkı macintosh'ta olduğu gibi sımsıkı kapalıydı. bataryayı değiştirmek için bile kasayı açamıyordunuz. ama bu telefonun ince olmasını sağlıyordu ki steve'e göre güzellik, incelikle beraber gelebilirdi. daha sonra tim cook, steve'in bu anlayışıyla övünecekti; 'inceliği tüm ürünlerimizde görebilirsiniz. en ince tablet bilgisayarlar bizde, ipad'i ince yaptık ve daha sonra daha da incelttik.' haksız da sayılmazdı.


ve tüm bu süreç, steve'in yine dünyayı değiştirmesine sebep olacaktı. kemerlerde taşınan takoz telefonlardan bugün yediğimizde içtiğimizde bizimle olan, en yakınımızdan da daha çok yakın olan o
akıllı telefonlara bir dönüşüm başlayacaktı.

üstelik kısa bir süre sonra ios, google tarafından satın alınan android tarafından berbat bir şekilde kopyalanacak ve steve'i yine küplere bindirecekti. tıpkı microsoft'un macintosh'u berbat bir şekilde kopyalayıp piyasaya egemen olması gibiydi bu olay. hiç hatırlamak istemediği o olay, yıllar sonra yeniden tekrar ediyordu şimdi.

ve ancak 4'e kadar görebildi. sıra 4s'e gelince hastalığı ağırlaştı, iphone'lara babalık yapması için tim cook'u seçti. ama tim, steve gibi bir tasarım değil ticaret adamıydı. belki de bu yüzden iphone'lar bir daha asla eski ruhunu yakalayamadı.

Steve'in son fotoğrafı.

yehuu 2gb ram koymuşlar!