Kanada'da Yaşayan Bir Ekşi Sözlük Yazarının Orada Şaşırdığı İyi İnsan Manzaraları
insanlarının inanılmaz iyi niyetli olduğu bir ülke kanada. bizdekinin tersine ilk kez gördükleri bir insana ve söylediklerine %100 güveniyorlar.
kaydolduğum spor salonu dar gelirlilere indirim uyguluyor. ülkeye ilk geldiğimde işsiz olduğum için başvurmuştum. hiç bir belge vermedim, beyanınız direk kabul görüyor. iş bulunca tam ücret ödemek için başvurduğumda görevli kadın şöyle dedi: “bu işler belli olmaz, istersen bir iki ay destek almaya devam et, eğer işin iyi giderse yardımı keseriz”.
soyunma odasında dolaplar var, kilidinizi kendiniz getiriyorsunuz. bir kaç sefer kitlemeyi unuttum, spor bittiğinde cüzdan, araba anahtarı, cep telefonu hepsi yerindeydi. aynı şekilde arabayı, evin kapısını kitlemeyi unuttuğum, garajı açık bıraktığım çok oldu, bir kere bile bir şey olmadı. online sipariş ettikleriniz eğer kutuya sığmıyorsa kapıya bırakıyorlar. fotoğraf makinası, bilgisayar bile olsa akşama kadar kimse dokunmuyor. bir seferinde evdeki sehpayı internetten satışa çıkardım. almak isteyen kişi evde olmayacağım bir saatte gelebileceğini söyledi. sehpayı dışarıda bırakacağımı, parayı paspasın altına bırakmasını söyledim. eve geldiğimde para paspasın altındaydı. evlerin bahçelerinde çit, camlarında, balkonlarinda demir yok. herkes birbirine güveniyor. dışarda elektrik prizi, musluk var, kimse gelip kullanmıyor. insanlar bisikletlerini, çocuk arabalarını, bahçe aletlerini dışarda bırakıyorlar, ertesi gün yine yerinde buluyorlar.
birisi bir eşyayı düşürdüğü veya bir yerde unuttuğu zaman aradığında kolaylıkla bulsun diye kimse dokunmuyor. defalarca cep telefonu buldum, kararsız kaldım, bıraksam mı gidip bir yere mi teslim etsem diye.
gazeteler bayide satılmıyor. gazete kutuları var, sabahtan dolduruyorlar. gelen kutuya para atıyor, kutunun kapağı açılıyor. isteyen hepsini alıp gidebilir ama kimsenin aklına böyle bir şey gelmiyor, gelen bir tane alıp kapağı kapatıyor.
bir keresinde balkonda telefonda türkiye’yle konuşuyordum. fazla içli dışlı olmadığımız yan komşu sesimi duydu, aramızdaki çite geldi, bana bakınmaya başladı. ben de sesten rahatsız olduğunu düşünerek eve girdim. 10 dk. sonra kapıya geldi. ona seslendiğimi düşünmüş, cevap vermek istemiş, beni bulamayınca bozulup eve girdiğimi düşünmüş, özür dilemek için gelmiş.
ilk işe girdiğimde herkes güler yüzlü yaklaşıp hal hatır sorarken çalışanlardan biri yanımdan asık suratla geçiyor, selam vermiyordu. pek üzerime alınmadım, adamın huyu böyle diye düşündüm. zamanla adamla zaman zaman karşılaşınca muhabbet etmeye başladık. işe girdikten yaklaşık 1.5 sene sonra yanıma geldi, “senden özür dilemek istiyorum” dedi. “niye, ne oldu?” dedim. “işe başladığında sana dostça davranmadığım için” dedi. o kadar ezikti ki o haline ben ondan çok üzüldüm.
havuza gittim. bir kulvarı hızlı yüzenlere ayrılmıştı. bir anne ve üç çocuğu yavaş yavaş yüzüyorlardı. onları rahatsız etmemeye çalışarak yanlarından yüzmeye başladım. bir kaç tur sonra kadın bu kulvarın hızlı yüzenlere ait olduğunu belirterek çıkacağını söyledi, ama kızarak veya söylenerek değil, gayet güleryüzle söyledi. ne kadar ısrar ettiysem yüzmeyi kabul etmedi.
marketten eşya depolamak için büyük plastik kutusu almıştım, arabanın bagajına sığmadı, geri getirdim, iade etmek için sırada bekliyorum. önümdeki kadın muhabbet olsun diye niye getirdiğimi sordu, ben de söyledim. nerede oturduğumu sordu, söyledim. biraz düşündü sonra: "eğer kutuları eve kadar götürebilseydin yine de iade eder miydin" diye sordu. yani kibarca kutuları evime taşımayı teklif etti. ben de teşekkür edip arabada kullanmam gerektiğini, yine de iade edeceğimi söyledim.
evlerin önündeki kaldırımdan yürüyordum, bir eve yaklaştım, ev sahibi arabasıyla geldi ve evinin önüne park etti. o sırada beni görmedi ve motoru durdurdu. arabası kaldırımı kapladı ama önünde yarım metre kadar geçecek kadar mesafe vardı. sonra beni gördü, özür diledi, arabayı çalıştırdı, geri vitese takip kaldırımı boşalttı, ben geçince tekrar park etti.
kütüphaneye gittim. bir bölgeyi ziyaret edeceğim, orası ile ilgili bir rehber arıyorum. aradığımı bulamadığımı gören bir kütüphane görevlisi geldi, güleryüzle, “yardımcı olabilir miyim?” diye sordu. ne aradığımı söyledim. beni bilgisayara götürdü, bir kaç tane kitap buldu, raf numaralarını bir kağıda yazdı, elime verdi. gittim aramaya başladım, birazdan yanıma geldi, “nasıl, aradığınızı bulabildiniz mi?” dedi yine güleryüzle. teşekkür ettim kendisine içimde sonsuz minnetle.
yatırım amaçlı aldığım bir yazlık ev var. yazlıkçılara kiralıyorum. çatıda bir sorun vardı, yağmur yağdığında eve su giriyordu. çatıcıyı aradım, gelirim dedi ama geleceği günde ben orada olamıyorum. sorun değil ben bakar sana fiyat veririm dedi. aradım ertesi gün, şu kadar dedi. iyi ne zaman yaparsın dedim, yarın yaparım dedi. ben şu gün orada olacağım dedim. sorun değil ben yaparım, sonra parayı bana yollarsın dedi. adam daha yüzümü görmeden bana güvenerek çatıyı yaptı. ben de parayı internetten yolladım daha sonra.
insanlar otoyol kenarında sebze, meyve, çiçek satıyorlar. başında durmuyorlar, fiyatı yazıyor. bir kutunun içine insanlar parayı bırakıyorlar. buraya kadar bilindik hikaye. bir gün çiçek aldım, kutu var ama kutunun kilidi yok, açtım içini bayağı bir para var. ben de parasını bıraktım, yoluna devam ettim. adam o kadar güveniyor ki insanlara, kilit bile koymamış.
ayrıca insanlar iyi niyetli olunca müşteri şikayetlerini de ikiletmeden onore ediyorlar. kimse de nasıl olsa sorgulamıyorlar diye sömürmüyor.