Kadınlara ve Alkole Düşkünlüğüyle Futbol Dünyasının En Karizma Figürü: George Best

"1969'da kadınları ve alkolü bıraktım. Hayatımın en kötü 20 dakikasıydı." sözüyle günümüz sosyal medyasında kendini hatırlatan Best'in hikayesi bundan çok daha büyük. Hayatı, önemi ve dikkate değer yönleriyle kendisini hatırlıyoruz.


Hayat hikayesi

22 mayıs 1946'da doğdu george best. 1961 yılında manchester united'da oynamaya başladığında 15 yaşındaydı. 1966 yılında dönemin devi benfica'nın manchester united'a, ilk on dakikada atılan 5 golle yenildiği maçta gollerin ikisini atmış, manchester taraftarınca el beatle olarak adlandırılmış ve hatta taraftarlardan biri elinde makasla bir parça saçını alabilmek için sahaya inmişti.

ne var ki best yukarda bahsedilen büyük futbolcuyken ve çok daha büyük bir futbolcu olabilecekken bambaşka hazları keşfetti ve yeteneğini ve yeteneğiyle kazandığı parayı bu "zevklere" harcamaktan ve -özellikle manchester united'lı- futbol seyircisini güzel futboldan mahrum bırakmaktan çekinmedi. izleyicileri ve taraftarlarını mahrum bıraktığı futbol öyle bir futboldu ki alex ferguson best'in 'zamanında' defans oyuncularının oldukça sert ve insana tükürdüğünü yalatan bir karakter taşıdıklarını, ancak best'in en baba yiğidine bile çimleri öptürdüğünü, takımına zarar vermeden, oyunu ufak ufak kendi iddiası içinde biçimlendirmeyi başaran, şartlar ne olursa olsun kendi hesabını gören dik kafalı yıldızlardan birisiydi der.

ne var ki best'in dik kafalılığı sadece bu konuda değildi. ahmet çiğdem'in zamanında radikal'deki bir köşe yazısında dediği gibi "george best, hayranlarınca yüceltilip batırılan, kendi imgesiyle baş etmekte zorlanan 'modern' futbol yıldızlarının ilk örneğiydi. best, inatla bildiği gibi yaşadı ve bunun bedelini de ödedi". evet best inatla kendi istediği gibi yaşadı kadınlardan, seksten ve alkolden hiç vazgeçmedi. alkolden veya hızlı ve sorumsuz yaşantısının yorgunluğundan uyanamayıp antremanlara gidemedi; yine böyle bir sebepten dolayı manchester united'ın efsanevi hocası matt busby tarafından takımdan kovulduğunda 27 yaşındaydı ve manchester united için 137 gol atmıştı. pele gibi para basan bir salon adamına dönüşebilecekken parasının çoğunu kadınlarla ve alkolle harcadı. futbolundan ve bir anlamda da kendisine manchester united gibi bir takımın kapılarını açan yeteneğinden para kazanmaya başladığında çok geç olmuştu; elinde kalan tek şey ödüllerini satmak ve televizyon yorumculuğuna başlamaktı. kendi dilediği gibi kimseye kulak asmadan yaşamanın bedelini ödedi best, büyük ve inanılmaz yeteneğini çarçur etti başlangıç olarak; öyle bir yetenekti ki arkadaşı michael parkinson şöyle demişti: "iki ayağını birden kullanabilen, oldukça hızlı, ve muhteşem derecede dengeli. aynı beceride uzun ve kısa paslar atabilir, çeviklikle ve korkusuzca çalımlar atabilirdi. top sürmeyi bize yeniden öğretti. orta sahada sofistike ve emprovizeydi, gol şansı yakaladığında da ekonomik ve ölümcüldü."

Fotoğraf: Peter Robinson

bizi de bu yeteneği zevkle izlemekten mahrum etmekten çekinmedi, sağlık durumun kötüye gitmesiyle de ödedi istediği hayatı yaşamanın bedelini. önce takımından kovuldu, daha sonra alkole bağlı sağlık sorunları yaşadığı. bir karaciğer nakli yetmedi, aldırmadan içmeye devam etti, alkolüyken araba kullanmaktan çekinmedi üstüne kaza da yaptı, ikinci karaciğer nakline aldırmadı best yine içti, yine uğruna kendisini bitirmekten çekinmediği yaşantısını sürmeye devam etti; ama 25 kasım 2005 tarihi itibarıyla iki nakil geçirmiş ve alkolden yorgun düşmüş vücudu bunları kaldıramadı...

22 mayıs 1946 belfast'ta başlayan 59 yıllık hayatı, 25 kasım 2005'te londra'da bir hastahanenin yoğun bakımında son buldu. evet george best, ada futbolunun yetiştirdiği tartışmasız en büyük yetenek, ve kendi imajı altında ezilip onu taşımayan ilk futbol yıldızı, "el beatle" ölmüştü. futbol oynadığı seneler boyunca en büyük özlemi memleketi olmuştu best'in. hep memleket hasreti çekti. belfast'ta annesinin yanına gömüldü.

benim gibi, adını kişisel merak sonucu öğrenmiş ve ancak eski maçlarını bant kaydından izleyebilenler ve kanlı canlı oynadığı efsanevi senelere yetişenler ve canlı izleme şansına sahip olanlara ise sadece arkasından bakıp bu dünyadan george best geçti demek kaldı...

Neden önemliydi?

salon adamı bay "endüstriyel futbol" pele'ye ; "best her zaman en iyisiydi" tanımını yaptırmayı başaran fenomendir george best. belfast pub'larının "en çok özleneni". futbol tanrılarına "güzel bir çalım ve güzel bir gol" için yalvaran romantik futbol serüvencileri için siyah beyaz bir fotoğraf albümünün en haşarı sayfası. ilk antremanında seri şekilde çalıma dizdiği stoperlerin depresyona girmesine neden olarak, rakiplerini futbolcu olduklarına pişman eden adamdır george best. sıkı çalımcılar, bileği kıvrak futbolcular için; "bir insanın elinin içine girseler, o avucun daracık hacminde bile çalım atar" derler, george best'in çalım atamayacağı yer daha icat edilmedi. yok öyle bir nokta.

irlanda ve kuzey irlanda'nın birleşerek tek bir ülke olarak uluslararası turnuvalarda mücadele etmesi düşünü, yaşarken gerçekleştiremedi ama yerküre üzerinde futbolu seven milyonlarca insana görüp görebilecekleri en güzel futbol hikayesini armağan etti. attığı taşlar okuduğu kitaplardan fazla olan, sokağın damarına sahip, barikat adamlarından birisiydi george best. pratik adamıydı. bayrak adamdı. ingiliz tabloid basınının paul gascoigne öncesi sahip olduğu korkulu rüyaydı. basının ikiyüzlü ahlakına en damar ayarları vermeye başaran, tutsak ustura ağzında çıplak yaşayan bir romantikti. tüm o güzel kadınlar, güzel içkiler, sarhoşluklar, pub maceraları, britanya magazin gündemini belirleyen özel hayat bir imajın parçası değil bilakis george best'in "hayatı bildiği gibi yaşamak" üzerine kurduğu felsefesinin boyalı tabloid medyaya karşı çektiği restti.

tüm kartlar açıktı george best'in hayatında. karşı tarafın elini görmek için blöf yapmaya ihtiyaç duyan poker face adamlardan değildi. çocukken mahalle maçlarına katılmış, bir futbol efsanesi haline gelmeden önce belfast'ın gri bulutlarla kaplı işgal sokaklarına futbolun yazılmamış en güzel öykülerini armağan etmiş, taştan kaleler önünde dizlerini kanatmış, sınırda yaşayan sınırlıların yanında saf tutarak yeteneğini özgürlüğüne adamıştı. kimseye sevimli görünmek, kimseye yapay bir mutluluk vermek, kimsenin normlarına uygun yaşamak ve kimseye kendini genel geçer toplumsal kurallara bağlı kalarak kabul ettirmek gibi bir derdi yoktu. ezebere yaşayan, akışına bırakan, yandan gelen falsolu muz ortaya havada yarım voleyi çakıp topu doksana takan, 10 kişiyi çalımlayıp 11. rakip olan kaleciyi ters köşeye yatıran, bu dünyanın görebileceği en güzel şakaydı. sigarası ve içkisiyle tanju okan, tekniğiyle maradona, yaşamıyla mahalle maçlarımızın arkadaşıydı. beşinci beatle diyorlardı onun için, haksız da sayılmazlardı. biraz beatnik, biraz çiçek çocuk, biraz centilmen ve bolca çapkındı. britanya'nın muhafazakar politikalarını şekillendiren demir leydi dönemlerinin monarşi kokulu beş çayı seanslarına inat, liman ve demiryolu işçilerinin maç izleyerek demlendiği sokak arkası pub'larının alkol ikindilerini sevdi george best. ününe karşın elit bir sınıfa, elitist bir sosyeteye ait olmadı.


george best; skinhead punk-rock ve futbolla bezeli ingiltere alt kültürünün kült figürlerinin öncüsü, bayrak adamıydı. yaşadığı çağa tanıklık etmiş ve insanların futbola bakış açısını değiştirmişti. peşinden güzel kadınlar, güzellik kraliçeleri, medya ordusu, gazeteci kalabalıkları, taraftarlar ve politikacılar koşuyor, o ise dar alanda kısa paslaşmalara girip verkaçlar yardımıyla çalımı basarak tüm bu kalabalığa golünü atan adam olarak tarihe geçiyordu. manchester united ile kariyerinin en parlak günlerine imza atıp britanya futbol tarihinin tüm rekorlarını kıran, kendisine dayatılan her şeyi elinin tersiyle iterek gol attıkça daha çok içen ve daha çok kadınla beraber olan aykırı bir yüz olmayı seçtiği zamanlarda asla kendisi olmaktan taviz vermedi. kimsenin tercihlerini sorgulamadı ve kendi tercihlerini sorgulatmadı. kendisine dayatılan normların dışında yaşama cesaretini gösterirken, endüstriyel futbolun günümüzde yarattığı kaosu daha o yıllardan görmüş ve kendi harakirisiyle onurlu bir samuray misali bu çarkın dışında kalmıştır.

yaşam tarzını yapay bir marjinalite için değil; tabloid basının sansasyonel haberlerinin, reklam anlaşmalarının, futbolu kapitalize eden tüm finansal verilerin, onun cesur ve sert futbol ahlakı anlayışıyla asla bağdaşmamasından dolayı seçmiştir. yeteneklerinin büyüklüğü ölçüsünde yaşamını riske etmenin bedellerini de ödemeyi kendi hür iradesiyle göze almış ve siroza yakalanıp yeşil sahalara son veda volesiyle el sallamadan önce, hayatın yaptığı bu acımasız falsoyu; "kimse benim gibi ölmesin" diyerek ters köşeye yatırmış bir filozoftur. anlayabilenler ve görebilenler için tez konusudur aslında. incelenmesi ve yaşarken ne anlatmaya çalıştığının irdelenmesi gerekir.

best için önemli olan ölümünden sonra adına pul bastırılması, isminin havaalanlarına verilmesi veya üzerinden sağlanan popülist ticaret kültürü değildir. best yaşarken sadece futbolu ama hepimizin küçükken dizlerimizi kanatarak oynadığı, iki taştan kale ve toprak bir sahadan oda yoksa beton yollardan ve kanalizasyonlardan kurulu sokağın futbolunu, yani oyunun aslî ruhunu yüceltmektir. best'in meselesi; futbolun estetize edilmiş tüm güzelliklerini, incelikli bir hayta misali satır aralarına gizlediği muzur nüanslarla süsleyerek, güzel bir gol için tanrı'ya yalvaran düş gezgini futbol dilencilerine sunmaktır. henüz hayattayken, şimdi onu yerlere göklere sığdıramayan ingiliz tabloid basını kendisi için beş yüzden fazla kadınla beraber olup sadece iki kere evlenen - bu iki evlilik de tescilli dünya güzelleriyle gerçekleştirilmiştir- alkol bağımlısı bir playboy olarak bahsetmekteydi, işte best bu ikiyüzlü ahlakın önünde çin seddi oluşturmuştur. kendisini izleyen futbol simsarlarının; "onu izlerken tanrı'ya soruyorduk gerçekten onu da bizi de sen mi yarattın? ama bu diğer futbolculara haksızlık değil mi?" cümlesi best için yeterli açıklama olur. dünyanın en fanatik manchester city taraftarlarından birisi olan ünlü the faal grubu bestecisi mark. e. smith kicker consiparcy şarkısında best için "manchester'ın mavi yakasının kralı da besttir" diyebilmiştir.

günümüzde best'i seven tüm futbol aşıkları, irlanda'nın işgal duvarlarının yıkılmasını ve futbolun ayrılan kardeşlerinin best için birleşmesini istiyor. ruhuna kaldırılan her kadehte pub'lar futbol müritleri için tapınaklara dönüşüyor ve bir başka best'in asla gelmeyeceği bilinerek tek ve benzersiz olan için futbol tanrısına dualar ediliyor.

onu best yapan şişelerce içip devrilmeyen ve eski bir irlanda atasözünü hatırlatan tutkulu ruhuydu: "ben irlandalıyım, sarhoş olmam".

rip güzel adam. siyah beyaz posterin süslüyor hala odamın duvarlarını.

Belfast'taki bir mural.


Nasıl bir kişilik olduğunu ispatlayan muzır bir anı

best, kariyerinin son demlerinde hollanda ile kuzey irlanda karşılacaktır. basın toplantısında kendisine gazeteciler, biraz da iğnelercesine "artık futbolunuzun eskisi gibi olmadığı açık sanırım, siz de johan cruyff'un dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu kabul ediyorsunuz" tadında bir sonu yöneltmişlerdir. best'in cevabı ise "maçta topu onun beşliğinden geçirdiğimde kimin daha iyi futbolcu olduğunu hep beraber göreceğiz sizi zibidiler" tadında bir ayar vermiştir. velhasılı maça çıkılır, maç esnasında bir pozisyonda best iki futbolcuyu çalımlar ve bomboş kanatta ilerlemeye başlar. önü açıktır, gol pozisyonu vardır fakat birden dönüp tam cruyff'un olduğu ters kanada doğru ilerler, topu cruyff'un beşliğinden geçirir ve sağ elini tribünlere doğru kaldırarak durmadan yoluna devam eder...

sanırım hakkındaki tribünlerin sloganı her şeyi en güzel şekilde özetliyor:

maradona is good, pele is better, george best...

Dikkat çeken hareketlerinden örneklerle bitirelim

aramızdan ayrılalı neredeyse altı yıl olmuş "the belfast boy". yaşam tarzıyla ve erişilmez futboluyla efsane oldu. şu an milyonlarca hayranı ona kalpten bağlı ve bunun için onu kırmızı formayla canlı izleme şerefine erişmiş olmalarına gerek yok. yollarının ingiltere'ye düşmüş olmasına bile gerek yok. yerçekimi gibi işte. herkes orada olduğunu biliyor ve kabul ediyor. bir anda hızlandı mı durdurulamaz olduğunu, içki ve kadınlardan vazgeçemediğini biliyoruz. mitolojik bir figür diyebiliriz kendisi için.

koşarak adam geçmek


tarihin en anlamlı "sayılmayan gol"ü


"ya tutarsa" golü


Ülke Dışına Transfer Olması Yasaklanan Efsane: Pele Hakkında Az Bilinenler

Maradona ''Tanrı'nın Eli''ni 2 Kez Kullanmış