Jandarma Başçavuşun, Evine Giren Hırsızı Öldüren Kıza Gizli Yardımının Hikayesi
eve giren hırsızı öldürmek...
eskiden polislerin daha az siyasi daha çok hulusi kentmen gibi babacan olduğu, jandarmanın da twitter'lardan allah dua falan diye siyasal islama göz kırpmak yerine kanun ordusu olma savının bulunduğu zamanlarda bu işler bazen daha farklı hallediliyordu.
adana'nın yüreğir hadırlı beldesinde (o zaman hadırlı jandarmaya bağlı idi, şimdi sanırım polis alanına girdi) bir cinayet ihbarını alan jandarma, olay yerine ekip gönderip soruşturmaya esas teşkil edecek delilleri toplamaya başlar. olayın faili 21 yaşında , 7.5 aylık bebeği ve yatalak babasıyla bir göz odada kalan bir genç annedir. kızın kocası malatya'da uzun dönem askerdir ve başka da kimseleri yoktur. babalarının bağkur aylığı ile geçinmektedirler. bu kız gece 9 sularında çocuğu uyutmaya çalışırken birden omuzlarından kendini birinin kavradığını fark eder ve irkilerek döner. kapkara çehreli sakallı ve deri ceketli bir adamı karşısında görüp şiddetle boğuşmaya başlar. eve televizyon falan çalmak için giren zannediyorum bu cono erkeği evde savunmasız da bir kız görünce şehvete düşüp televizyonu almadan kızı da oracıkta aradan çıkarmak ister ama kız çok çetin ceviz çıkar. yokluklar içindeki hayatı kendini de sertleştirmiştir. conoyu tekmeleyerek yere indirip insiyatifi eline geçirmekle kalmaz, duvarda asılı tek kırma 10 gauge av tüfeğini de indirip hop dur diye birden kapıya hamle edip kaçmaya yeltenen cononun yan tarafına doğru omuzlayıp nişan alıp o loş karanlıkta 2.5 metre mesafeden tetiği çeker.
jandarma başçavuş, erlerle çevre güvenliğini sağladıktan sonra kapıyı aralayıp eve girer
savcının gelmesine daha henüz vardır. savcı geldiğinde ne olmuş diye illaki soracağı için ve boş cevap vermemek uğruna içerideki duruma da hemen bir göz atar. yerde gözleri açık olan ve bir kan havuzu ortasında duran deri ceketli ceset, sağ kaburga bölgesinden 2 numara şevrotin saçma salvosu yiyerek iki akciğeri ve kalbi falan kıyma haline gelip çok feci can vermiştir. başçavuş etrafa baktığında olaydaki boğuşma izlerini bir çıkık kapı menteşesi ile yüzünde hafif bir morluk olan bir adet kız olarak tespit eder. yani kendini koruma/nefs-i müdafaa özellikleri olsa da şüpheye mahal bırakmayacak tarzda değildir. kız cinayetle hala kovuşturulabilecek durumdadır. başçavuş kıza bakar. kendisi cinayet aleti olan tüfeği yere atmış ve umursamaz bir ifadeyle kucağında bebeği pışpışlamaktadır. oradan kafasını çevirip yatalak ve kendisini izlemekte olan yaşlı adama bir bakış atar. olayın muhtemel sonuçlarından rahatsız olur. asker olan eşin ruh hali, babaya ve bebeğe kimin nasıl bakacağı falan gibi sorular hepsi saniyeler içinde beyninde yankılanmaya başlar. sonra cesedin yanına çömelerek hızlıca üzerini arar. cesedin kemerinde bir adet ruhsatsız kısa namlu snubnose smith wesson revolver bulur.
başçavuş silahı tam tetik korumasından serçe parmağıyla kaldırmış markasına bakarken savcı gözlerini ovalayarak esneyerek yanında doktorla katiple falan bir zamanlar anadolu'daki gibi eve girer. başçavuş savcıyı görüp oo hoşgeldiniz sayın savcım diye ayaklanırken silahı saniyenin beşte birinde hemen maktülün üzerine geri bırakır.
ama kemerine değil de doğrudan eline bırakır.
o andan itibaren deliller ırza tasaddi ve tecavüz niyetiyle eve zorla ve silahla girip maksadına ulaşmak için cebir uygularken ölen bir conoyu göstermektedir artık. silah ateşlenmemiş olsa dahi elinde olunca görünüşe göre çekilmiştir. silah belden çıkınca tehlikeliliğin ölçütü yükselmiş ve kızın onu vurması ölçülü bir tepki haline gelmiştir. yani nefs-i müdafaa koşulları tam olarak karşılanmıştır. maktülün yarası da sırtında değil nispeten ön tarafında olduğundan olay etkin savunma ile sonuçlanır. kız verdiği ifadesinin ardından tutuklanmaz ve imza verip evine geri döner. mahallelisi namusunu cebren koruduğu için kendisini daha çok benimser. cononun üzerinden kimlik çıkmaz, hatta sonra morgda polis kendisini çok adana polisine yaraşır bir yöntemle teşhis eder. o sırada nezarette olan 5 conoyu getirip "bunu tanıyan var mı lan?" diye sorarak teşhis ettirirler. ikisi "aa bu bizim şey değil mi" derler. öyle anlaşılır kim olduğu.
başçavuşu üzerine vazife olmamakla beraber böyle bir şey yapmaya iten nedir?
her mesleğin paradoksu farklı. kanun ile iyilik arasında kalan polisin veya jandarmanın insiyatif alarak temsil ettikleri her şeyi geride bırakması ve bir kereliğine vicdanlarına boyun eğip iyiliği seçmesi işte yukarıdan bakınca delilleri karartma ve kamuya karşı işlenen bir suç olarak görülebilir. ama çok daha yukarıdan bulutların üzerinden bakınca ise o işte insanların uğruna kutsal kitaplar yazdığı bir andır. onca kötülüğün şerefsizliğin çıkarın birbirini hiç uğruna satmanın ortasında ölmeden "ulan ben dünyada şu iyiliği de yaptım" diyebilmek iyi olan bir insan için önemli olsa gerek. bu trend cep telefonlarıyla her şeyin her saniye kamera altında olduğu, ve iyi insanın kötüler kadar cevval olmaması yüzünden günümüzde çok azalmış durumdadır. o yüzden hulusi kentmen zamanları diyorum. ha bu yazıdan bu durumu savunduğum da anlaşılmasın, zira kanun yerine adalet dağıtmaya başlarsanız o işin sonunda rorschach'e bağlar ve iyilik ve adalet adına sokaklarda conoları siz vurmaya başlarsınız.
ama bu genç annenin namusunu cesaretle ve zorla koruyor olması ve kanun usulüne tam işletildiği zaman kendisinin, babasının, bebeğinin ve askerdeki eşinin hayatlarının artık hayatta olmayan bir tecavüzcü ve gaspçı yüzünden sekteye uğrayacak olması yüzünden bazen evrenin kozmik güçleri sizi o silahı maktülün kemeri yerine eline koymanızı sağlar.
maradona'ya dünya kupası kazandıran tanrı'nın eli mevzusunun aksine başçavuşun olayların akışını değiştiren bu eli bence mutlak iyi'yi temsil eder.
not: twitter aldım. ekleyiniz efendim.