İstanbul'un Karanlık Dehlizlerinde İnsanı Hayattan Soğutan Bir Detay: Esenler Otogarı Tuvaleti
yerin üç kat altına yapılmış, giderken tenhalığından ürküp "acaba başıma bir iş gelir mi" sorularını düşünerek, bir yandan da amonyak kokusunu takip ederek yolunuzu bulduğunuz, günlük 7 bin 500 lira temiz para bırakan bir işletme yer esenler otogarı tuvaleti
otogara gittiğinizde tüm yazıhanelerde tuvalet olmasına rağmen sizi inatla bu tuvalete yönlendirmesi "işin içinde iş var" dedirtecek cinsten.
tüm kapılara "wc yoktur sormayınız!" ünlemleri var. temizlik görevlisi bir abiyi kafalayıp içerideki tuvaleti kullanırım diye düşünerek abiyle muhabbete giriştim. muhabbet o kadar koyu ki abinin tav olduğuna kanaat getirdim. hatta bir ara senin çocuklara burs bulurum demeye kadar geldi. ta ki o soruyu sorana kadar: "abi içerdeki tuvaleti kullanabilir miyim?". adamın yüzündeki ifade "sen de herkes gibiymişsin, onlardan bir farkın yok, artık görmek istemiyorum seni, annemin evine gidiciğim" der gibiydi. nedense soğuk soğuk terledi ve yüzünü aşarak "tuvalet köşede" diyerek yanımdan uzaklaştı. herkes koşullanmış gibi aynı yerdeki tuvaleti tarif ediyordu "köşedeki tuvalet"...
uzun yola çıkacaktım bir an önce ihtiyaç gidermeliydim. merakla tuvaletin yolunu tuttum. tabelalar sizi gideceğiniz yere götürüyordu aslında. fakat görme engelliler de düşünülmüş olacak ki kesif sidik kokusu tabelaya ihtiyaç bırakmıyordu.
birinci katı indikten sonra, herhalde eksi ikidedir diyorsunuz ama sidik kokusu bir kat daha inmeniz gerektiğini söylüyor. 3 kat aşağı indikten indikten sonra koridordaki yanıp sönen beyaz florasan bir korku filminin ortasında mıyım acaba diye düşünmekten alıkoyamıyor insanı.
wc yazısını gördüğünüz andan itibaren sidik kokusu insanı bambaşka diyarlara götüren bayıltıcı bir elemente dönüşüyor.
mecbursunuz ve ihtiyacınızı gidermelisiniz. küçük bir kulübenin içinde basını kollarının arasına almış, hayattan hiçbir beklentisinin kalmadığını düşündüğüm yıkık bir insan "bir lira" diyor.
arayıp tarayıp 75 krş buluyorum fakat "bir lira olmazsa açılmaz, kusura bakma" diyor. nasılsa bozamaz diyerek 200 lirayı uzattım ve yüzündeki acı ifadeyi hiç bozmayarak 199 lirayı bana geri verdi.
turnikeden geçerek artık amonyak kokusunun merkezine ulaşmıştım. kendimi içeri attım, kapıyı kapattım ve yeni bir dünyanın kapılarını aralayan sosyolojik bir vaka olan "tuvalet yazıları" ile burun buruna geldim.
bir yandan adeta dumanını gördüğüm sidik kokusu, diğer yandan duvarda ne yazıyor diyerek ihtiyaç giderirken amonyak kokusunun sersemliğiyle yazıların tamamını okudum.
aklımın odaları tamamen kokuyla dolmuştu. işin garip yani, koku bir süre sonra sizi mayıştırıyor ve şaka değil hoşunuza bile gidiyor. kendimden geçmiş, şuursuz bir şekilde tuvalette yazı okuyan bir insan olduğumu fark edince ellerimi bile yıkamadan oradan uzaklaştım. açık havada otobüslerin egzoz dumanları arasında nefes alınca bir an olsun beynime kan gitti ve bu anların ölümsüzleştirilmesi kararına vardım.