İskoçya'nın Kendinizi Yabancı Hissettirmemeyi Başaran En Büyük Şehri: Glasgow

İskoçya'nın en büyük, Birleşik Krallık'ın da nüfus itibarıyla üçüncü büyük şehri olan Glasgow nasıl bir yerdir, insanı, yaşamı nasıldır gibi sorular soruyorsanız buyrun aşağıya.
İskoçya'nın Kendinizi Yabancı Hissettirmemeyi Başaran En Büyük Şehri: Glasgow
iStock

glasgow, yılda ortalama sadece 12 gün yaz mevsiminin yaşandığı, havası kapalı, yağmuru bol, insanları dünyanın en iyi insanları olan bir şehirdir. britanya'da yaşamaya kalkan bir türk'ün en rahat edeceği yerdir, çünkü insanları türk'ün kırmızı ışıkta karşıdan taşıt geliyorsa durmayı bileni olarak tanımlanabilirler. haftasonları insanların, özellikle gençlerin üzerinde eşofman takımları ve altlarında özellikle adidas ayakkabılar üniforma gibidir. bunlar, aslen fakirlikten çok, "bakın, benim £40'luk eşofmanları alıp giyecek kadar param var" hava atma yönteminin göstergesidir.

tüm adada, sadece glasgow'da otobüs durağındayken yanındaki insanla "hava da yine kapalı" diye konu açıp muhabbet etme olasılığı vardır. bu açıdan da size aynı evde yaşarken sabahları "günaydın" demeyi 3 ay kadar düşünen ingilizlerden farklıdırlar.

halkı genellikle işçidir. ancak 1960'lardan sonra glasgow'u "second city of the empire" yapan tersaneler kapanmaya başlayınca kent 1970'leri, sonra bir de üzerine "nasılsa bunlar bana ölseler oy vermiyor, madem öyle tüm vergileri pilot bölge olarak burada deneyeyim" diyen margaret thatcher yüzünden de 1980'leri karanlık yıllar olarak yaşamıştır. 1990'larda kent kendini bir kültür, hizmet ve elektronik sektörleri kenti olarak yeniden tanımlamıştır. 1999'da britanya mimari kenti olması, mükemmel kulübü rangers, pek çok uluslararası toplantıya ev sahipliği yapması, inanılmaz güzellikte, içinde sincapların fink attığı parkları, bahçeleri, iki gerçekten çok iyi (glasgow ve strathclyde) ve birkaç orta ölçekli üniversitesi (glasgow caledonian, paisley), ve buchanan ve sauchiehall (bukağnın ve sakihoğl diye okunurlar) caddelerinin batı iskoçya'nın alışveriş merkezi olmasıyla yeni, yaşanılası bir kente dönüşmüştür, gittikçe de britanya'daki yaşanılabilirlik standartlarında yerini yükseltmektedir.


protestan çoğunluk ile 1860'lardan itibaren irlanda'dan kente göçen katolikler (bkz: billy connolly) arasında ciddi çatışmaklar vardır ve bu, glasgow rangers (protestan) - celtic (katolik, takım adları seltik diye, kültür, dil, ve kavim keltik diye okunur) rekabetinde kendini hâlâ belli eder. üzerinizde rangers formasıyla katolik mahallesinden geçerseniz ya da tersini yaparsanız, sonunuz en iyi ihtimal hastanelik edilmek, en kötüsünden de bıçaklanarak katledilmektir. din, önemli bir faktördür. o yüzden, sadece burada değil, tüm iskoçya'da insanlara dini inançları sorulduğunda, kısaca "rangers" ya da "celtic" diyebilirler, bu "damarımı kessen sarı-kırmızı akar"ın çok ötesinde bir protestan-katolik kavgasına işaret eder.

taksi şoförleri başta olmak üzere, alt-orta sınıftaki herkesin bir kez türkiye'ye gitmişliği vardır. "demek türkiye'densin. ne güzel. süper memleket. ben şeye gittim, mormirizişmilear" (marmaris içmeler) lafını her taksiciden duyarsınız, ya da size fethiye'ye mi içmeler'e mi gitmeli diye sorarlar.


şehrin kendine özgü aksanı olan glaswegian, eğitim seviyesi düştükçe koyulaşır, yine de aberdeen aksanı yanında gayet anlaşılır bir aksandır. insanların size bir yer tarif edecekken elleriyle işaret etmek yerine ayaklarını kullanmaları, kente yabancıysanız işinizi daha da zorlaştırabilir.

bu arada, eğer biri size glasgow kiss/glasgow öpücüğü vermeye kalkarsa derhal oradan uzaklaşmanız gerektiğini de ilave etmekte yarar var; çünkü glasgow öpücüğü denen şeye biz kendi aramızda "kafa atma" deriz. bundan da glasgow'un ne kadar candan/içten insanların kenti olduğunu bir kez daha görebilirsiniz.

kısacası

glasgow, king tut's wah wah bar'da rock dinleseniz de, bir kafeye çökseniz de, yazın parklarda kalabalığa katılıp 2-3 saatlik güneş ışığından yararlanabilmek için çimlerin üzerinde güneşlenseniz de, sadece takılsanız da kendinizi yabancı hissettirmemeyi beceren bir kent. böyle yerler o kadar az ki dünyada...

Silikon Vadisinden Sonra En Çok Teknoloji Şirketi Barındıran Depresif Eyalet: Washington