İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
halk hareketlerinin ekseriyetinde olduğu gibi, tam olarak bilinmemek ile beraber, muhtemelen nüfus artışından kaynaklanan nedenlerden mütevellit iskandinavlar 8. yüzyıldan itibaren kendi bölgelerinin dışına göç etmeye başlamışlardır. söz konusu zor yolculuğu gerçekleştirebilmek adına ise ellerinde iki teknik araç bulunmaktadır. bunlar; denizleri ve sığ nehirleri aşmalarına yardımcı olan kürekli / yelkenli uzun tekneler ile geniş aileleri, malları ve hayvanları yükleyerek denizde 8 güne kadar seyir edebilmelerine olanak tanıyan ve mal taşıyabilen gemilerdir. bilahare insanlık tarihinde viking ismiyle kendilerine müstesna bir yer edinecek olan mezkur halk, su üzerinde asırlar boyunca yolculuk edecek ve arkasında grönland'dan kiev'e dek yayılan bir uygarlık bırakacaktır. ancak şu da unutulmamalıdır ki iskandinavya tabiri, geniş bir coğrafyaya tekabül etmektedir ve bu mefhumu dolduran insan kitlesi de homojen bir yapıya sahip değildir. binaenaleyh hepsi aynı amacın peşinden koşmamıştır. örneğin norveçliler izlanda, faroe adaları ve orkney gibi yerlerde koloniler kurarken; rusya'ya yayılan ve kayıtlara varangianlar olarak geçen isveçliler daha çok ticaret ile uğramışlardır. bir diğer taraftan danlar ise vikinglere ün kazandıran korsanlık ile nam salmışlardır. ancak nihayetinde bu meselelerin tümü, iskandinav göçü ile ilgilidir ve mevzubahis halkların hiçbir kolu, bir diğeri üzerinde tekel oluşturamamıştır.
vikinglerin uzak adalarda kurdukları kolonileri, görece en görkemli başarılarıdır. orkney ve shetland takımadalarındaki piktlerin yerini alan iskandinavlar, bilahare egemenliklerini faroe adaları'na ve man adası'na dek genişletmişlerdir. viking varlığı, 9. yüzyılda yerleşimin başladığı iskoçya veya irlanda anakarasına nazaran denizlerde çok daha uzun ömürlü ve başarılı olmuştur. yine, ticaret ile ilgili kelimelerin norsca olduğu, irlandalılar ve vikingler tarafından kurulmasının akabinde çok önemli bir ticari merkez haline gelen dublin'in etrafında şekillenen irlanda haritası, viking etkisine vurgu yapan bir diğer unsurdur.
vikinglerin kurduğu en başarılı koloni ise izlanda olacaktır. irlandalı keşişler buraya vikinglerden önce gelmişler ve ardından 9. yüzyılın sonuna dek bölgeye büyük çapta herhangi bir göç hareketi gerçekleşmemiştir. 930 yılına gelindiğinde ise izlanda'da artık takribi olarak 10.000 nors bulunmaktadır ve temel geçim kaynakları çiftçilik ile balıkçılıktır. bölgede 930 yılında gerçekleşen bir diğer önemli olay ise, iskandinav toplumlarında cemaatin önde gelenlerinin katıldığı bir konsey hüviyetinde olan ve bir bakıma parlamento olarak da kabul edebilecek thing'in ilk kez toplanmasıdır. modern izlanda'yı da kapsayacak şekilde bir demokrasi geleneğini temsil eden mezkur meclis, ülkenin kesintisiz tarihinin altını çizmek açısından da büyük önem arz etmektedir.
yukarıda bahsini geçirdiğimiz nors kolonilerini 10. yüzyılda grönland izleyecektir. norslar bu bölgede 500 yıla yakın bir zaman zarfı boyunca ikame etmişler ancak daha sonra buzulların ilerlemesiyle güneye inmeye başlayan eskimolar tarafından buradan sürülmüşler ve ortadan kaybolmuşlardır.
batı avrupa geleneğinde vikinglerin sömürgeci ve ticari faaliyetleri, yağmacı olarak yarattıkları dehşet dolu etkinin gölgesinde kalmıştır. bu konuyla ilgili bilgilerin, vikinglerin pagan olması hasebiyle (aynı zamanda zenginliklerinden mütevellit manastırları ve kiliseleri hedef almalarından dolayı) hıristiyan din adamları tarafından bir nebze de olsa abartıldığı da unutulmamalıdır. vikingler çapul yaptıkları yerlerde bulunan değerli metallere veyahut kilise tarafından dağıtılan yiyeceklere hiçbir kutsallık atfetmemişler ve bilhassa öncelikli hedef olarak bakmışlardır.
kuzey ve batı hristiyanlığı üzerindeki viking etkisinin en çarpıcı örneği, 793 yılında ingiltere'deki lindisfarne manastırı'na düzenlenen saldırıda görülür. kuzeylilerin iki yıl sonraki bir başka hedefi ise irlanda olur. 9. yüzyılın ilk yarısından itibaren danlar, her geçen yıl artan bir düzenle frizya'ya saldırmaya başlarlar ve muhtelif kasabalar üst üste yağmaya uğrar. sıradaki hedef ise fransa olacaktır. 842 yılında nantes, büyük bir katliam ile beraber yağmalanır. bilahare paris, limoge, orleans, tours ve angouleme gibi iç kesimlerde bulunan şehirler de vikinglerin saldırılarından paylarını düşeni alırlar ... artık profesyonel korsanlar olarak nitelendirilebilecek olan danların 844 yılındaki hedefi ise tabiri caizse fırtına gibi estikleri sevilla olur. 859 yılına gelindiğinde ise nimes'e dek ilerlemiş durumda olan vikingler, buradan hareket ile pisa'yı da yağmalarlar.
kimi tarihçilere göre 8. yüzyılın sonlarından başlayarak 9. yüzyılda artan bir şiddet ile devam eden viking saldırılarının en kötü yanı, batı frank ülkesindeki uygarlığı neredeyse yok etmiş olmasıdır. yine de batı frankları, doğudaki kuzenlerinden daha dayanıklı çıkmışlar ve daha sonraki dönemde fransa ile almanya arasındaki belirleyici fark olacak viking etkisini hem kültürel hem de genetik olarak kendilerine entegre etmeyi başarmışlardır. iskandinavların batı'da yarattığı dehşet, aynı zamanda bölgedeki yerel derebeylerine de yeni sorumluluklar verilmesine neden olmuştur. zira merkezi kraliyet kontrolü parçalanmış ve insanlar kendi yerel efendilerinin korumasına daha muhtaç gelmişlerdir. nitekim hugh capet, fransa tahtına çıktığında, önemli ölçüde feodalleşmiş bir toplumun tezahürü olarak primus inter pares olarak konumlandırılmıştır.
bunun yanı sıra yaşlı kıtada bulunun hükümdarların bazılarının vikingler ile olan mücadelesi tümüyle başarısız değildir. şarlman ve beşinci louis , selefleri kadar ağır ve ısrarlı saldırılara maruz kalmalarına rağmen zayıf limanları ve nehir ağızlarını gayet başarılı bir biçimde savunabilmişlerdir. mezkur krallar, nizami harp gereğince vikinglerin ancak ve ancak savaş alanına bir bütün halinde çekilebildikleri takdirde yenilebileceklerinin idrakine varmış ve binaenaleyh hıristiyan batı'nın ana merkezleri bu dönemde "başarılı" bir şekilde savunulabilmiştir. bir türlü baş edilemeyen durum ise kuzeylilerin kıyılara yaptıkları küçük ölçekli baskınlardır. vikingler, meydan savaşına mahal vermemeleri gerektiğini kavradıklarında ise kendileriyle ancak "satın alınarak" baş edilebilmiş (bkz: kel charles) ve bu gelişme de beraberinde, aynı zamanda bir haraç hüviyetinde de olan danegeld denilen uygulamanın başlamasına sebebiyet vermiştir.
danegeld uygulamasının en çok etkilendiği ülkesi ise ingiltere olmuş ve ada, kısa bir süre içinde vikinglerin ana hedefi haline gelmiştir. bu noktada birtanya'nın kültürel geçmişi ile siyasi ve sosyal yapısına bakmamız zaruridir. daha evvel bölgede cermenik akınlar hasebiyle bir grup krallık ortaya çıkmış ve 7. yüzyılda pek çok romalı - ingiliz soyundan gelen insan (yeni gelenler galler ve iskoçya'nın yüksek bölgelerine sürülürken), mezkur krallıkların çevresinde oluşmuş cemaatlarin mensupları olarak yaşamlarını idame ettirmişlerdir. nitekim britanya'da hıristiyanlık, canterbury'de kurulmuş olan roma güdümündeki irlandalı misyonerler tarafından yayılmıştır. canterbury, 664 yılında dek kelt kilisesi ile rekabet halinde olmuş ve o yıl, northumbria kralı whitby'de kilise mensuplarının katıldığı bir sinod esnasında paskalya tarihini roma kilisesi'ne göre belirlemiştir. bu, simgesel bir seçimdir ve geleceğin ingiltere'sinin kelt geleneği yerine roma kültürünü benimsemesi bakımından tayin edici bir hüviyettedir.
mevzubahis krallıklar arasında üstünlük mütemadiyen el değiştirmiş, ancak aralarından yalnızca bir tanesi bilhassa 851 yılından itibaren şiddetlenecek ve adanın üçte ikisinin istilasıyla sonuçlanacak dan saldırılarına karşı ayakta kalmayı başarabilmiştir: wessex krallığı. bu krallığın, aynı zamanda ingiltere'nin ilk tarihsel kahraman figürü olarak da nitelendirilebilecek hükümdarı ise büyük alfred'den başkası değildir.
alfred, henüz 4 yaşındayken babası tarafından roma'ya götürülmüş ve kendisine bizzat papa tarafından konsolosluk unvanı bahşedilmiştir. bu sıfat ile beraber wessex monarşisi, hıristiyanlık ve karolenj avrupası ile kopmaz bir bağ tesis etmiştir. dolayısıyla diğer ingiliz krallıkları bir bir işgalcilerin eline düşerken wessex, inancı paganlara karşı koruduğu gibi ingiltere'yi de yabancılara karşı savunmuştur. nitekim 871 yılında alfred'in kuvvetlerinin danimarka ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmasından birkaç yıl sonra danimarka kralı, yalnızca wessex'den çekilmeyi kabul etmek ile kalmamış; aynı zamanda hıristiyan da olmuştur. bu gelişme danimarkalıların ingiltere'de kalmalarını sağlamış ancak aynı şekilde birbirlerinden kopmalarına da sebebiyet vermiştir. alfred ise kısa bir süre içinde ayakta kalmış olan ingiliz krallıklarının lideri durumuna gelmiş ve bilahare londra'yı işgalcilerden geri almıştır. 899 yılında öldüğünde, danimarka akınlarının en kötü dönemi artık geride kalmıştır ve kendisinden sonra gelenler ülkeyi birleştirmiş ve yönetmiştir.
danimarka'dan gelerek yerleşenlerin yaşadığı bölge olan danelaw bugün dahi iskandinav yer isimlerini ve adetlerini korumaktadır. mezkur bölgeler, alfred tarafından tanımlanmış ve kuralları kabul edilmiş bir dan kolonisi olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. alfred'in yaptıkları bunlarla da sınırlı kalmamıştır. koymuş olduğu yerel vergiler ile yeni bir ulusal savunma sistemin parçası olan burgh'ü (bir dizi kale) oluşturur. bu gelişme alfred'in haleflerine danelaw'un küçültülmesinin yanı sıra, ingiltere'nin ortaçağ kentleşmesinin modelini oluşturmasına da olanak tanımıştır. nihayetinde, çok az kaynağa sahip olmak ile birlikte alfred, halkını entelektüel ve kültürel anlamda bir bakıma yeniden yaratmıştır. aynı şekilde, sarayındaki alimler tıpkı şarlman'ın sarayında olduğu gibi kopyalama ve tercüme faaliyetlerine girişmişler; anglosakson soyluları ve din adamları bede ve boethius'u ana dilleri olan ingilizce'den öğrenmişlerdir. baktığımızda alfred'in yaratıcı çabaları sonucunda ortaya çıkan yönetim şeklinin avrupa'da bir benzeri yoktur. bu yenilikler aynı zamanda ingiltere'de büyük bir çağın başlangıcının da emareleri hüviyetindedir. eyalet yapısı şekillenmiş, sınırlar kesinleşmiş ve 1974 yılına dek devam edecek olan yapı ortaya çıkmıştır.
velhasıl alfred'in soyundan gelenler, onunla aynı beceriyi gösteremeyince anglosakson monarşisi için kötü günler tekrar başlamış ve yeni bir viking saldırısı kaçınılmaz hale gelmiştir. bir danimarka kralı (bu kez hıristiyandır), ingiliz kralını devirene dek anglosaksonları yüklü meblağda bir haraç ödemeye zorlamış ve öldüğünde ise oğlunu varis olarak bırakmıştır. bu kişi ise meşhur canute'dan başkası değildir. onun döneminde ingiltere, kısa bir süreliğine de olsa danimarka imparatoluğu'nun bir parçası haline gelmiştir (1006 - 1035). 1066 yılına gelindiğinde ise ingiltere, son büyük iskandinav saldırısı ile karşı karşıya kalmış ancak bu istilanın önü stamford bridge savaşı 'yla kesilmiştir. nitekim bu tarihte artık bütün iskandinavya monarşileri hıristiyan olmuş ve viking kültürü, hıristiyanlık içerisinde erimiştir. yine de bu kültür, hem kelt hem kıta sanatında kendine özgü ve güçlü etkiler bırakmış ve kurumları izlanda ile öteki adalarda yaşamaya devam etmiştir. iskandinav mirası; ingiliz diline ve sosyal kalıplarına, normandiya dükalığı'nın oluşumuna ve hepsinden öte sagalarından dolayı avrupa edebi hayatına güçlü bir damga vurmuştur. norslar, üzerinde yerleşim olan topraklara gittiklerinde yavaşa yavaş bölge halkıyla kaynaşmışlar ve nitekim rollo'nun soyundan gelenler 11. yüzyılda ingiltere'yi fethettiklerinde artık fransız olmuşlardır (örneğin; hasting'te söyledikleri savaş şarkısı, şarlman'ı anlatmaktadır). kaderin bir cilvesi olarak fethettikleri ingiltere ise o dönemde danelawlıların artık ingilizleşmiş oldukları bir ülkedir. yine benzer bir şekilde kiev dükalığı'nda ve muscovy'de de (bkz: moskova) vikingler bir etnik grup olarak farklılıklarını kaybetmişlerdir.
konuya dair daha fazla bilgi almak isteyenlere ian heath'ten vikingler, stefan brink'ten viking dünyası ve john morris roberts'tan dünya tarihi (1. cilt) adlı eserleri tavsiye ediyorum.