İnsanları İhtiyaç ve Ödül Dışında Motive Eden Güdünün Keşfi
sene 1949'da wisconsin üniversitende görev yapan harry f. harlow ve arkadaşları, insanları motive eden üçüncü bir güdü keşfediyorlar.
sekiz adet rhesus türü maymunu 2 haftalık deney için bir araya getiren harlow ve arkadaşları, maymunlar için mekanik bir bulmaca hazırlıyorlar. bu bulmacanın çözülmesi için de 2 haftalık bir süre veriyorlar. garip bir şekilde maymunlar, bulmacayı iki haftalık süreden çok daha az bir sürede çözüyorlar.
bulmacaların kısa sürede çözülüyor olması harlow ve arkadaşlarına çok garip geliyor. çünkü motivasyon için birinci güdü olan ihtiyacı gidermek güdüsü bulmacanın hiçbir yerinde devreye girmiyor. bulmacayı çözen maymunlar, bulmacayı çözerek ne susuzluğunu gideriyorlar, ne cinsel olarak tatmin oluyorlar ne de başka bir şey.
motivasyon için ikinci güdü olan ödül sistemi de uygulanmıyor. iş tam olarak burada garipleşiyor işte. harlow ve arkadaşları, bulmacayı daha çabuk çözeceklerini düşündükleri bir sistem uygulamaya çalışıyorlar. bu sisteme göre, maymunlar bulmacayı çözdüklerinde ödül olarak yiyecek alacaklar. fakat harlow ve arkadaşları bu sistemi uyguladıklarında, garip bir şekilde maymunların bulmacaya olan ilgilerinin azaldığını keşfediyor. bu sistem uygulandığında, maymunlar bulmacayı çok daha geç bitiriyorlar ve daha fazla hata yapıyorlar.
harlow ve arkadaşlarının keşfi oldukça şaşırtıyor ve dünyada üçüncü bir motivasyon kaynağı olduğunu keşfediyorlar. fakat o dönemde bilim dünyası çok karışık olduğu için, ilk başta buldukları bu keşfi bilim dünyasına kabul ettirmeye çalışsalar da sonradan pes ederek aşk üzerine araştırmalar yapmaya başlıyorlar.
daha sonra 1969 yılında edward deci isimli bir psikoloji öğrencisi, bu deneyden yola çıkarak insanı motive eden üçüncü güdüyü keşfediyor. fakat bu da başka bir günün konusu. şimdilik bu kadar.
1969 yılında edward deci isimli carnegie mellon üniversitesinde psikoloji bölümünün son sınıfında okuyan bir öğrencinin bitirme tezi yazması gerekiyordu. harlow'un peşinden gitmeye karar veren edward deci, farklı bir bulmaca ile bu deneyi insanlar üzerinde yapmak istiyordu. bu isteği onu soma küpü kullanmaya itti.
deci, deneyini "erkek ve kız öğrenciler grubu" ve "kontrol grubu" olmak üzere 2 grup olarak planladı. her iki grubun üyeleri de 3 gün boyunca, günde birer saatlik seanslara katılacaklardı.
seanslar odalarında masalar bulunmaktaydı. masaların üzerindeyse o zamanın günlük gazeteleri ve playboy dergisi, soma küpleriyle çizilmiş bulmaca konfigürasyonları ve 7 adet soma küpü bulunmaktaydı. her insan, masanın başına oturuyordu ve edward deci gelip onlara talimatları açıklayarak zaman tutuyordu.
ilk seanslarda herkes, soma parçalarını önlerinde bulunan küplere göre birleştirmek zorundaydı.
ikinci seanstaysa insanlar aynı şeyleri farklı çizimlerle yapacaklardı. fakat edward deci, ikinci seans için "erkek ve kız öğrenciler grubu"nda bulunan insanlara yapabildikleri her şekil için bir dolar vereceğini söylemişti. kontrol grubu ise aynı şeyleri farklı çizimlerle yapacak fakat karşılığında hiçbir şey almayacaklardı.
üçüncü seans geldiğindeyse her iki gruba da yeni çizimler verildi. fakat bu seferki farklılık şuydu: edward deci, bu sefer "erkek ve kız öğrenciler grubu"na da para verilmeyeceğini söyledi. yani her şey ilk seanstaki gibi, herkesin hiçbir şey elde edemeyeceği şekle döndü.
burayı tam olarak anlamayanlar için şöyle bir özet geçmek isterim: her seansta yeni bir "soma küpü" çizimi veriliyor. toplam 3 adet seans var.
1. seansta ilk gruba para verilmiyor. ikinci gruba da verilmiyor.
2. seansta ilk gruba para veriliyor. ikinci gruba verilmiyor.
3. seansta ilk gruba "para bitti" denilip para verilmiyor. ikinci gruba yine verilmiyor.
peki edward deci bu deneyde hangi sonuçları çıkardı? şöyle ki deney ile ilgili henüz anlatmadığım bir şey var. edward deci, denekler şekillerin 3'te 2'sini çizdikten sonra deneyi durduruyor ve deneklere "şekilleri yapma sürelerinizi bilgisayara geçireceğim ve 4. şekilleri ona göre çıkaracağım" diyordu. sene 1969 diyorum, yani o zamanlar edward deci'nin bilgisayara gitmek için yan odaya gitmesi gayet normaldi. fakat deci, aslında hemen yan odada bulunan ve aynayla kapatılmış yere gidiyor, aynanın arkasından 8 dakika boyunca insanların tepkilerini izliyordu. acaba insanlar ne yapacaktı? playboy dergilerine mi odaklanacak, bulmacayı çözmeye mi odaklanacak ya da boşboş oturacaklar mıydı? deci bunun cevabını merak ediyordu.
izlemenin sonuçları şöyleydi:
1. seans sonunda deci, tahmin ettiği gibi iki grubun davranışlarında da pek bir farklılık görememişti. çünkü iki gruba da aynı şeyler verilmiş ve hiçbir şey vaat edilmemişti. deci, iki grubun üyelerinin de ortalama 4 dakika bulmacalarla uğraştığını ve ilgi çekici bulduklarını görmüştü.
2. seans sonucundaysa yine her şey tahmin ettiği gibi olmuştu. para vaat ettiği ilk "erkek ve kız öğrenciler grubu", bulmacaya daha fazla ilgi göstermişlerdi. ilk grup, deci odadan çıktıktan sonra bulmacayla daha fazla ilgilenmişler, belki de fazladan bi kaç dolar alabilirim diye antrenman yapmaya başlamışlardı. ikinci grup olan "kontrol grubu"ndaysa herhangi bir değişiklik yoktu. aslında bu gayet normaldi. bu, şu an bildiğimiz motivasyonun bir örneği; parasını verirsen, daha çok uğraşırım. çünkü bir ödülüm var.
deci'yi en çok şaşırtan şey 3. seansta yakaladığı izlenimlerdi. hatırlarsanız deci, 3. seansta ilk gruba "ödeme yapılamayacağını, paranın bittiğini" söylemişti. durum böyle olunca ilk grup, bulmacaya olan ilgisini tamamen kaybetmişti. bulmaca üzerinde sadece 2 dakika durdular. (-ki bu süreç, 2. seansın sonunda ortalama 5 dakikaydı) aslında burası da gayet normaldi. deci'yi en çok şaşırtan şey, ikinci grubun hareketleriydi. istatistiksel olarak ikinci grup, ilk iki seansa göre bulmacalara daha fazla odaklanmış, daha fazla çözme isteği kazanmışlardı.
oysaki bunun böyle olmaması gerekiyordu çünkü b grubu için hiçbir şey değişmemişti. ilk 2 seansta ne aldıysalar -ki hiçbi şey alamadılar-, üçüncü seansta da aynısını almışlardı.
deci, yaptığı bu deney ile harlow'un deneyini doğrulamış olmuştu. motivasyon denilen şey aslında, bilinen kanunların tam tersi şeklinde de ilerleyebiliyordu.
bilim insanları, insanları neyin harekete geçireceğini bildiklerini zannediyorlardı. insanlara para verirseydiniz, daha çok çalışırlardı. yüzleri gülerdi. hızları artardı falan fişman. fakat deci, bunun tam tersi bir şeyi ispatlamış ve insanları harekete geçiren başka şeyler olduğunu da keşfetmişti.
deci deneyin sonucunda şöyle demişti: "insanların yenilik ve mücadele konusu arama, becerilerini uygulama ve geliştirme, keşfetme ve öğrenme yetenekleri doğuştan gelir." fakat bu üçüncü güdü, oldukça nadir görülüyordu ve çalışması için doğru ortama ihtiyacı vardı.
peki bunca şeyi anlattıktan sonra, bu üçüncü güdünün şu an nerede olduğunu görebilir miyiz? evet, bunu görmek çok basit.
aslında ekşi sözlük'te bir şeyler paylaşmak bile bu üçüncü güdünün ürünü. burada bunu yazarken beni motive eden şey, kanzuk'un bana para ödeyecek olması değil. benim kazandığım bir şey yok. aksine, zaman da kaybediyorum fakat bunu yazmak için içten gelen bir güdüye sahibim.
peki başka? evet, başka örnekler de verebilirim. okuduğum kitapta bu olayı şöyle açıklıyordu: "sene 1995'te size, bundan 15 sene sonra microsoft'un bir ansiklopedi oluşturacağını söyleseydim... ve aynı zamanda, sadece insanların oluşturduğu ve yazarların hiçbir şey kazanmadığı bir ansiklopedi oluşturacağını söyleseydim hangisinin var olabileceğine inanırdınız? microsoft, kütüphanesini kurdu ve sene 2009'da kapatmak zorunda kaldı. sadece insanların katkılarıyla oluşan wikipedia ise hala ayakta."
peki bir başka daha? evet, örnek verebilirim. bugün çoğu internet sitesinde kullanılan neredeyse bütün açık kaynaklı kodlar, yukarıda bahsettiğim güdünün bir sonucudur. dünyanın dört bir tarafından insanların yardımcı olduğu ve hiç kimsenin bir şey kazanmadığı linux, bu güdünün ürünüdür. mozilla firefox ve daha bir çok şey, bu güdünün bir ürünüdür.
umarım anlatabilmişimdir. iyi günler dilerim.
ekleme: iki parçayı birleştirerek adresinde paylaştım. medium blogumu da takibe alırsanız şüphesiz ki sevinirim. *