İnsanı Vahşi Batı Çayırlarına Götüren Seyirlik: Red Dead Redemption 2 Oyun İncelemesi
eveet, perşembe gecesinden itibaren uyku dışında ara vermeden oyunu bitirdiğime göre, benim de oyun hakkında 1-2 kelam etme vaktim geldi. spoiler uyarısını en altta vereceğim, yani en alta gelene kadar özgürce okuyabilirsiniz.
- öncelikle oyun o kadar detaylı ki, artık bir süre sonra yeni detaylara şaşırmıyorsunuz. mesela 70 saati devirdikten sonra çiftlik kurup, inekleri sağıp, tavuklara yem vermeyi öğrenince, ormanda ku klux klan toplantılarına denk gelince, yakaladığınız bir suçlunun birkaç hafta sonra idamına denk gelince artık şaşıramıyorsunuz. çünkü gerçekten bir yerden sonra bu oyunun artık aşmış olduğunu, ve karakterler televizyondan fırlasa bile şaşırmayacağınızı hissediyorsunuz. bunu yapabilen oyun şimdiye kadar olmadı. en fazla skyrim yaklaşmıştır, ama ondaki olay detaycılık değil, içerik fazlalığıydı. rdr ise bambaşka, içeriğin tonla olmasını geçtim, sürekli yeni şeyler de öğreniyorsunuz.
- oynanış açısından mükemmel. en başta çok zorlandım, ancak alışınca estiriyorsunuz. burada da yazıyorlar, öyle yemek yeme atınızı besleme vs. gözünüzü korkutmasın, yani komple at + kişi bakımı olayları toplam 1.5 dakika sürüyordur zaten ve 2 saatte 1 filan yapmanız gerekli. fast travel olayı ilk oyunda daha rahattı, bunda kampa lodge yükseltmesi yapınca kullanabiliyorsunuz, ama sadece kamptan. tabii stagecoachlarla yapmak da mümkün. ancak, yol üstünde aşırı farklı şeyler görüyorsunuz. birden efsanevi bir hayvanın alanına girmeniz, beyaz arap atına rastlamanız, bir soyguna denk gelmeniz gibi şeyler bir anda görevden uzaklaştırıp keşfe yöneltebiliyor. fps kamerası çok sağlam değil, en azından çatışmalarda. ama çatışma sistemi enfes. ve şöyle bir şey var ki, pek çok oyunda bazı mekanikler angaryadır. ac: revelations'ta kimse bomba yapıp kullanmamıştır mesela, ya da mgs 3 oynarken kimse soğuktan hasta olmamıştır. bunda angarya mekanik yok. gerçekten silahınızın performansının düştüğünü hissedip yağlamanız, ya da atın hırçınlaştığını görüp aşağı inip sakinleştirmeniz, okşamanız çok organik gelişiyor.
- harita açısından, hem iyi hem de kötü diyebilirim. şu yönden kötü, ana hikaye bittikten sonra açılan şehirler, yani rdr1'deki pek çok şehir resmen bomboş! thieves landing'e gittim misal, 20-30 tane meksikalı vardı sadece onlarla çatıştım. etrafa baktım, bir şey de göremedim. kaçırmış da olabilirim tabii. başka bir kasabada kolera salgını vardı, ceset yakıyorlardı. tumbleweed dümdüzdü. haritanın bu kısımları yani özenilmemiş, ve yeni hayvanlar dışında özelliği de yok. tabii blackwater hoş, çiftliğimiz de keza. ancak ana hikayenin geçtiği yerler tek kelimeyle enfes. keşke dediğim yerler de öyle olsaydı.
- görev açısından ise, ben böyle bir oyun görmedim. neredeyse hiç tekrar etmiyordu. bir görevde sosyetik bir partiden bilgi toplamaya çalışırken, başka bir görevde balon ile uçarak keşif yapıyoruz, başka bir görevde tüm çete gidip çiftlik basarken yine başka bir görevde poker masasındaki kart dağıtan eleman ile anlaşıp, şık giyinerek zenginleri yoluyoruz. cidden hiç ama hiç sıkmadı. mesela ilk rdr'de sıkan görev vardı. gta 5'te vardı. witcher 3'teki görevlerin %80'i sıkıcıydı zaten. skyrim desen oynanacak halde bile değil şimdi bakınca. ama rdr 2 böyle değil işte.
- şöyle bir görevden örnek vereyim; çiftliğinize ahır kurmak için marangoza gidiyorsunuz amca ile, o sırada eski dostunuz size bir bounty olduğunu söylüyor, gidiyorsunuz bounty almaya. yakaladıktan sonra şerife verince, şerif de adamları gelene kadar durmanızı istiyor. birkaç saat sonra suçlunun adamları geliyor, çatışırken hapishanenin duvarını kırıp kaçırıyorlar. siz iz sürüp kovalayıp, çatışıp tekrar yakalıyorsunuz. ardından adam asılınca paranızın verileceği söyleniyor, siz de arkadaşınıza para yatınca bankaya borcunuz için ödeme yapmasını söylüyorsunuz. görev boyunca da yolda tartıştığınız konu şu: yakaladığınız suçlu çok büyük bir çete lideri, ve serbest bırakırsanız 5000 dolar verecek size. şerife bırakırsanız alacağınız 250 dolar. karakterimiz de diyor ki, neden serbest bırakmıyoruz. arkadaşımız ise, iş etiğinin öneminden bahsediyor, ve yol boyunca bunun tartışması oluyor.
- bu bahsettiğim görev oyundaki herhangi görevlerden biri, örnek verme sebeplerim en son görevlerden biri olması, ve spoiler olmaması. öyle aman aman bir yanı yok. ama bu görev bile 1 saat boyunca ne yaşadığınızı unutturuyor. ahır almaya gelmişken yaşadıklarınıza bakın. şöyle diyebilirim ki, sikik witcher 3 ile bu oyunu kıyaslamak, 1991 chrysler neon ile 2018 bugatti veyron kıyaslamak gibi bir şey. oyun böyle içerik fışkırıyor işte.
- müziklere değinmeye gerek bile yok.ben böyle vurucu çok az oyun biliyorum bu açıdan. mgs ve silent hill ile yarışacak düzeyde diyim, gerisini siz anlayın.
- grafikler de çok aşmış. bir açık dünya oyunundan beklemeyeceğiniz kadar iyi.
- senaryo ise, benim aslında bugüne kadar herhangi bir oyunda kötü karakter görmediğimi gösterdi. vampire the masquerade: bloodlines'taki prince lacroix'ten sonra en nefret ettiğim kötü idi, bu oyunun ana karakteri. gerçekten nefret ettim, ve hüzünlendim. bioshock infinite'ten fazla, mgs 4'ten az hüzünlüydü, bolca tatmin ediciydi. özellikle şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; dutch van der linde'in karakter gelişimi tamamıyla walter white'tan örnek alınmış. 7 büyük günahtan greed ile kutsanmış dutch van der linde.
- şimdi rdr 1'i oynayanlar bilirler, oyundaki esas amaç, john marston ile oynayarak dutch'ın çetesini çökertmemizdi. bunu yapma sebebimiz, pinkertonların ailemizi kaçırmasıydı. "e bu oyunda dutch'ın çetesindeyiz, dutch'a sadığız. sonraki oyunda arthur yok, oyun bitiminde kesin marston kalleşlik yapacak. biz de marston'a sinirleneceğiz öyle mi? " diye düşünen çok fazla insan olmuştur, ancak rockstar bir kez daha neden dünyanın en iyi hikaye anlatıcılarından biri olduğunu gösterdi ve öyle bir hikaye yazdı ki, hem john'u hem arthur'u çok seviyorsunuz, yaşananların hak edildiğini, ve aslında arthur'un video oyun tarihinin en iyi karakterleri arasına girdiğini anlıyorsunuz.
- özellikle oyunda arthur'un günlüğünü okumanızı tavsiye ederim. uncharted'da nathan drake'in tuttuğu günlüklerin toplamı, arthurun birkaç saatte yazdıkları kadar bile etmez.
- tekrardan arthur, sen muhteşem bir detaysın... "we are not criminals, we are outlaws".
şimdi de geldik; spoiler'lı kısımlara
--- spoiler ---
ah ulan arthur, sana üzüldüğüm kadar çok az karaktere üzülmüşümdür. ne çektin be sen? verem olduğunda zaten sıçtığımızı anlamıştım, ancak chapter 6 sonunda sen yerde hastalıktan ölürken o orospu çocuğu micah kafana sıktı ya. işte o an gerçekten bittim ben. ilk oyunda john marston'ın ölümü bile bu kadar etkilememişti beni. gerçekten çaresizliği dibine kadar hissettim.
ve dutch, sen nasıl bir orospu çocuğusun? en başlarda ne güzel, sistemin çarpıklığından dem vuruyordun. oyun boyunca söylediğin tek şey, "son bir soygun, sonra özgürüz". insanlar sana inandı, ama zamanla o inançlar da söndü. çoğu öldü; lenny, hosea, sean gibi, hem de boku bokuna. çoğu da kaçtı. arthur seni başından beri uyardığı halde, micah'ı seçtin. seni babası gibi seven arthur'u değil. yıllar geçince gördük ki, o kadar paran olmasına rağmen hala gang kurmuşsun. ve yaşadıklarından hiç ders almamışsın.
oyun boyunca en çok geçen tartışmalardan biri; dutch'ın aslında gerçek kişilğinin böyle olması mı, yoksa zamanla sinirlenip kötü yola düşmesi mi. sadie adler'a kol kanat geren dutch ile, silahsız bir adamı timsahlara yediren dutch aynı değil. her ne olursa olsun, arthur'un ahı var, ve john seni öldürerek, aslında ilahi adaleti yerine getirdi.
john ve arthur, siz de ne kral bir ikilisiniz? arthur'un john ve abigail'i kurtarmak için yaptığı tüm çabalar, jack ile balık tutması... ve en vurucu olan sahnelerden birisi; yıllar sonra tüm düzenini kurmuş olmasına rağmen; micah'ın yerini öğrenince başından aşağı kaynar sular dökülmüşcesine hemen harekete geçen, ne karısını ne başkasını dinleyen john'un, sırf arthur'un intikamını almak için gözünün dönmesine ne demeli? herhalde bir oyunda gördüğüm en iyi arkadaşlıktı.
son olarak, ölmediğiniz için de teşekkür ederim charles ve sadie. keşke sean ve lenny de ölmeseydi, bu kadar ölmesi gereken parazit varken.
ekleme: dutch tekrardan amına koyayım. şimdi aklıma geldi de, john'u 3 kez, arthur'u da 2 kez ölüme terk ettin pezevenk. o tren istasyonunda yardım edebilecekken kurtarmadın. amına koduğumun güllü erhan'ı.
--- spoiler ---
oyunu bu kadar övdüğüm için işte "tabii yeni nesil ps4 bebeleri bilmez, 1974 yılında bi pong oynardım" gibisinden konuşacaklar çıkacaktır. ama şunu bilin ki; bu oyun şimdiye kadar yapılmış en iyi oyun, ve daha ötesi de yok. bu kadar az kusurlu, içerikleri derya deniz kadar olan bir oyun daha gö-re-mez-si-niz. ne sikik dövüş sistemi ve temposunu ayarlayamamış hikayesiyle witcher, ne gelmiş geçmiş en iyi hikayeye sahip olmasına rağmen oyundan ziyade film olan mgs, ne de başka bir şey yanına yaklaşamaz bu oyunun. uzunca bir süredir taç half life 2'de idi, ardından mgs 4 ve gta 4 arasında paylaşıldı, oradan rdr'ye paslandı, ardından tlou ve bioshock: infinite arasında paylaştı. ancak bu sefer tacın yeni sahibi, belki de 5 yıl boyunca tacını asla bırakmayacak.
rdr 3 gelene kadar, en iyi oyun budur. ve rdr 3'te, umarım jack ile devam ederiz. arthur'un, john'un, uncle'ın, sadie'nin, charles'ın, lenny'nin ve daha pek çok karakterin mirası jack.
ekleme: ah, en güzel anımı nasıl unuturum. efsanevi beyaz bizonu avlamak için haritanın en kuzeyine gitmiştim. izini sürüyordum. bizonu buldum, ateş ettim. kaçarken karşıma beyaz arap atı çıktı. dutch'ın atı yani. bizonu bırakıp atı kovaladım. karlar içerisinde bir prenses gibiydi. yakaladım, ve ona hep iyi davrandım. bir kere saman yedirmedim, hep iyi şeyler aldım. stable a gidince kuyruğunu ördüm, en güzel ekipmanları taktım. ve orospu çocuğunun teki o atı öldürdüğünde, gerçekten ağlayacaktım neredeyse. elimde 20000 dolar vardı, geri gelmesi için her şeyi yapardım. bu da böyle buruk bir anım.
eğer sohbetli bir şekilde izlemek isterseniz, kanalım;
https://www.twitch.tv/avukatbilal
eyyorlamam bu kadar.