İnsan Beyninin Gelişmesinde Yemek Pişirmeyi Öğrenmenin Muazzam Etkisi
bu, insanın beyninin ve zekasının nasıl geliştiğine dair yazı. ve yazıda, insan zekasının gelişiminde yemek pişirmeyi öğrenmenin önemli bir rolü olduğu teorisi bence en ilginç olanı.
insanlar ve yaşayan en yakın akrabaları olan şempanzelerin dna'larının %98.8'lik bir kısmı ortaktır. aynı benzerlik, beyinlerimize de uzanır. temel bir seviyede insan ve şempanze beyni arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır. bir perspektife oturtmak gerekirse: insan beynindeki farklı yapılar arasında, insan ve şempanze beyinlerindeki paralel yapılar arasındakinden daha fazla çeşitlilik vardır.
örneğin cerebellum, diğer şeylerin yanısıra vücut hareketlerinin koordinasyonunda görev alan bir beyin bölümü. insan beyninin cerebellumunun moleküler yapısı, eylemsel belleğin işlenmesinden sorumlu olan bir diğer insan beyni bölümü hipokampüsün moleküler yapısından daha çok bir şempanzenin cerebellumunun moleküler yapısına benzer.
yine de ne kadar küçük gözükürse gözüksün, dna'daki %1.2'lik bu farklılık insan ve şempanze arasındaki farkların temeli olmak için yeterlidir. elbette, şempanzeler bizleri andıran davranışlar sergiliyor. onlar da bizler gibi komplike toplumlarda daha başarılı olan sosyal yaratıklar. nasıl alet kullanılacağını biliyorlar ve hatta diğer jenerasyonlara bilgi aktarımı yapıyorlar ki bu da bir tür kültürel aktarım olduğunun işaretidir. hatta bizlerinkine benzer bir bilinçleri bile olabilir. ancak insanlar olarak, onlara göre bu şeyleri daha üstün bir seviyede ve daha geniş bir çerçevede başardığımızı gözlüyoruz. bizim toplum yapılarımız daha karmaşık, hafızamız ve iletişim becerilerimiz çok daha ileri seviyede, kültürel aktarımımız ve kültürel değer üretme becerimiz çok daha sağlam ve bilincimiz, şu an var olan bilimsel kanıtlar ışığında, daha gelişmiş.
peki beynimizi bu kadar özel kılan ne?
genetik olarak en yakın akrabalarımızla aramızdaki bu uçurumdan dna'mızdaki hangi ince ayar sorumlu?
aslında o kadar da farklı değiliz.
bu sorunun yanıtı, en azından şimdilik: kimse bilmiyor. insan beyninin evrim sürecinde kendi yolumuza gitmemize neden olan bir şeyler olduğu kesin ancak bunun tam olarak ne olduğu ve beynimizin diğer hayvanlarınkinden nasıl farklı olduğu konusu biraz gizemli kalıyor.
uzun bir süre popüler olan teori, basitçe, insan beyninin diğer hayvanlarınkine göre daha özelleştirilmiş olduğuydu. teoriye göre insan beyni evrimsel süreçte sadece belli görevleri yerine getirmek üzere son derece kompleks bir şekilde çeşitli bölgelere ayrılmıştı ve bu durum insana özeldi. bu teori, diğer hayvanların daha tekdüze bir beyne sahip olduğunu varsayıyordu.
ancak bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. sidney üniversitesi'ndeki araştırmacılar farelerin beyinlerinin insanlarınkine çok benzediğini keşfetti. aynı bizlerdeki gibi, farelerin beyinleri de farklı görevleri yerine getiren farklı formlarda bölgelere ayrılıyor. özelleşmiş bölgeler insanlarda biraz daha fazla olsa da, beynin özelleşmesinin insana özgü bir durum olduğu varsayımının yanlış olduğu kanıtlanmış oldu.
başka bir teori plastisiteyi ön plana çıkardı; beynin zamanla kendi yapısını değiştirebilme yeteneği. sadece insan beyinleriyle sınırlı olmamak üzere bütün beyinler belli bir dereceye kadar plastisite yeteneğine sahipti. bu teoriye göre yeni bir şeyler öğrendikçe, yeni aktiviteler denedikçe, beyin üzerinde bilgiyi iletmekten sorumlu olan nöronlar yeni bağlantılar yapıyor, ve var olan bağlantıları güçlendiriyor. örneğin, yeni bir dil öğrendiğinizde, araştırmaya göre, beyninizin yoğunluğu nöronlarınız arasında yeni bağlantılar kurulduğundan dolayı artıyor.
ve bu hipoteze göre insan beyni diğer canlıların beynine kıyasla daha plastik bir yapıya sahip ve bu da diğer hayvanlardan daha çok öğrenmemize olanak sağlıyor. antropolojist aida gomez-robles'in araştırması da bunu destekliyor: insan beynindeki serebral korteks şempanzelerinkine göre genetiğin daha az etkisi altında. serebral korteks, bir dili anlamak veya yeni bir bilgiyi işlemek gibi çok yüksek dereceli işlemler dahil olmak üzere birçok fonksiyonun ev sahipliğini yapan bir bölge. bir şempanzenin serebral korteksi doğumundan ölümüne kadar nispeten daha stabilken bir insanın serebral korteksi yaşamı boyunca çok fazla değişebilme yeteneğine sahip. yine de bunun çalışma mekanizması henüz tam olarak anlaşılmış değil, o yüzden kesin bir yanıt olmaktan çok uzak.
belki de mutfağımız okulumuzdu?
belki de diğer primatlardan daha farklı olmamızın en basit açıklaması beynimizin daha büyük olmasıdır. genel anlamda primatlar olarak diğer canlılarınkine nazaran serebral korteksimizde daha çok nörona sahip olma eğilimi gösteriyoruz. yine de insan beyni bir primat için bile büyük. bir şempanzeninkinden yaklaşık 3 kat, ve bizim boyutlarımızda primat olmayan diğer canlılarınkinden yaklaşık 7 kat daha büyük bir beynimiz var.
nöron saymada en doğru sonuçları veren bir tekniğin öncüsü olan suzana herculano-houzel'in bir bulgusuna göre insan beyni boyutlarına göre, tam da olmasını bekleyeceğiniz sayıda nöron içeriyor. yani zekamız, santimetrekare başına düşen nöron sayımız fazla olduğundan değil ama daha çok nöron için yerimiz olmasından kaynaklı.
peki ama beyinlerimiz nasıl bu kadar büyüdü? beyin vücuttaki diğer bütün organlardan daha çok enerji kullanır, aldığımız toplam kalorinin yaklaşık %20'si de beynimize gider. böylesine enerjiye aç bir organı evrimleştirmek ve fonksiyonel kalmasını sağlamak da öyle kolay bir iş değil.
herculano-houzel'in düşüncesine göre yemek pişirmek, zekamızın arkasındaki anahtar olabilir. houzel diyor ki: "insanlar yemek pişirmeyi öğrendiklerinde doğada hile yapmanın da bir yolunu buldular". yemeği pişirmek besinleri sindirmemizi kolaylaştırır ve yediğimiz şeylerin vücudumuzda parçalanması için daha az enerji harcarız, sonucunda da bize daha çok enerji kalır. bunun sonucunda aynı miktarda besinden, diğer hayvanlara göre daha çok enerji elde etmiş oluruz ve vücudumuzun beyinlerimizin gelişiminde kullanabileceği daha çok enerjisi olur.
pişirmenin keşfinden önce bile insanlık daha besleyici besinlere yönelmiş ve bu tarz bir etki sağlamış olabilir. örneğin, ekolojist mike shanahan, incirin insan atalarımız için anahtar bir yiyecek olabileceğini öne sürüyor. kalori bakımından çok zengin olan bu meyveyi bulmak ve tüketmek çok kolay ve sağladığı enerji beynimizi geliştirmek için önemli rol oynamış olabilir.
yemek pişirmenin önemli bir rolü olsa da, insan beyninin gelişimini tamamen mutfağa indirgemek yanlış olur. evrim, farklı ama örtüşen geri bildirim döngüleri ve birçok mutlu tesadüf içeren çok daha karmaşık bir süreç olma eğilimindedir. peki kafamızı kocaman yapan başka etkenler neler?
bu işte iklim değişikliğinin bir parmağı olabilir. dünya iklimi zaman içinde dalgalandı ve bilim insanları yaklaşık 800,000 - 200,000 yıl önce yoğun bir iklim akışı dönemi olduğunu fark ettiler. bu da atalarımızın beyin boyutlarında çarpıcı bir artış olan döneme denk geliyor. daha büyük beyinlerin, atalarımızın değişen ortamlarına yaratıcı bir şekilde uyum sağlamalarına ve bu çevrelerde hayatta kalmalarına olanak tanıyan bir avantaj olacağı düşüncesine varıyoruz.
insanların seyahat tutkusu da yardımcı olmuş olabilir
yaklaşık 2 milyon yıl önce, ilk atalarımız günümüz afrika'sından asya'ya ve daha sonra avrupa'ya gitmeye başlamışlar. değişen bir iklim gibi, değişen bir fiziksel çevre her türlü yeni sorunu ortaya çıkaracak ve daha büyük beyinler gelişmenin yollarını bulmada yine bir avantaj olacaktır.
biz insanlar olarak kendimiz de muhtemelen bir rol oynadık. kültürel beyin hipotezine göre, insanlar karmaşık sosyal gruplara ayak uydurabilmek için büyük beyinler ve büyük zeka geliştirdiler. her zaman sosyal bir tür olduk ve bu ilişkileri sürdürmek ve bu ortamlarda başarılı bir şekilde işlev görmek için zekamızı kısmen geliştirmiş olabiliriz.
kültürel beyin hipotezini çekici kılan şeylerden biri de, diğer hayvanların çok farklı soylar boyunca benzer zeka düzeylerini nasıl geliştirdiğini açıklamaya yardımcı olabilmesi. örneğin, balinaları, yunusları ve liman yunuslarını içeren deniz memelileri takımı inanılmaz derecede zeki yaratıklardır. diğer türlerle oynamak, alet kullanmak, birbirlerine yeni davranışlar öğretmek ve hatta dedikodu yapmak gibi faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir.
yine de beyinleri bizimkilerden çok ama çok farklıdır ki tamamen farklı bir çevrede evrim geçirdiklerini göz önüne alırsak böyle olması çok mantıklı. örneğin, insanın kendini bilmesi/farkında olması yüksek oranda gelişmiş bir frontal korteksin eseridir ancak yunuslarda böyle bir gelişim söz konusu değildir. yine de yunuslar kendilerini bilme özelliğine sahiplerdir hatta bu konuda küçük yaşlardaki şempanzelerden veya insanlardan daha iyi olabilirler. bilim insanları, yunustaki nispeten hiper gelişmiş parietal (patrietal lob) ve temporal loblarının burada bir rol oynadığına inanıyor. yunuslar ayrıca, insanlarda da bulunmayan, tamamen kendilerine özgü bir beyin yapısına sahip: paralimbik lob. bu bölümün sosyal ve duygusal bilgileri yönettiği düşünülüyor.
deniz memelileri ve insanlar olarak son derece toplumcu türler olmaya meyilliyiz ve birçok öğrenme aktivitesini bireyselliktense sosyal olarak yapıyoruz. gözle görülür biçimde farklı ortamlarda, farklı iki tür, aynı tipte zorluklara maruz kaldığında benzer yönde evrimleşmiş.
o halde, insan beyni aslında çok da ayırıcı bir başarı değil
ilkel bir çorbadan kahramanca yükselmedik. biz de diğer bütün türler gibi, bulunduğumuz çevrenin yönettiği bir evrim sürecinin sonucuyuz. yani zekamızın arkasında lezzetli incirleri keşfetmek gibi tek bir olay yok, zekamızı maruz kaldığımız zorluklar ve adaptasyonların bir karışımı sonucunda farkında olmadan daha iyi olması için optimize ettiğimiz beynimize borçluyuz. bilim yazarı david robson'ın da dediği gibi "kültürel ve genetik evrim birbirlerini besler. insan beyninin gelişimin ardındaki, beslenmemizi, kültürümüzü, teknolojimizi, genlerimizi ve sosyal ilişkilerimizi içeren hünerli bir döngüdür.
insanlar olarak nörolojik anlamda kendi beynimizin en iyisi olduğunu farz etme alışkanlığımız var ancak zeka için nesnel bir türler arası standart yoktur. eğer bir insanı bir karınca kolonisinin ortasına koyabilseydiniz, muhtemelen şehirdeki en aptal karınca olurdu çünkü bizim beynimiz tamamen farklı durumlar karşısında gelişti. her tür, bulunduğu ortama göre bir zorluklar karışımıyla karşılaşır ve bu da ekolojik bağlamı ne olursa olsun üstün olmasına yardımcı olacak beyinler geliştirmesine yol açar. hatta bazı türler, farklı ortamlarda benzer zorluklarla karşılaşır ve bu da paralel işlevlere sahip farklı beyinlere yol açar.
geri dönüp baktığımızda, bu bir sürpriz değil. ne de olsa hepimiz doğa ananın ürünleriyiz.