İlk Yudumda Neşe, Son Yudumda Travma Getiren Alkol Beyni Nasıl Ele Geçiriyor?
alkol; insanlık tarihinin en başarılı, en yaygın ve en legal psikoaktif maddesi. aynı zamanda çok kullanan birisinin direkt bırakması sonucu oluşan yoksunluğunun direkt ölüme dahi götürebildiği belki de tek madde, kim tahmin edebilirdi ki? sadece amerikada 24 saatte 500 kişinin ölümüne sebep olurken bu 500 kişiden 350'si erkek ve 150'si kadındır (oransal olarak). hangi zarar perspektifinden bakarsanız bakın (çevreye, organlara, kişinin kendisine, cebe, etrafa) 1. sıraya oynayan alkol rahatlıkla metamfetamini ve eroini geride bırakarak bizleri hayrete düşürür ve olur mu öyle şey deriz? alkol, nihayetinde, sosyal olarak kabul edilmiş bir uyuşturucudur. ve evet, uyuşturucudur.
alkol vücuda nasıl etki eder?
kimyasal adıyla etanol, yani iki karbonlu basit bir molekülün merkezi sinir sistemi üzerindeki inanılmaz derecede karmaşık etkileşimlerinin gündelik hayattaki tezahürü. çoğu insanın "kafa bulmak" olarak özetlediği sürecin arka planındaki farmakoloji ise aslında oldukça elegant.
alkolün temel marifeti, beynin ana inhibitör (baskılayıcı) nörotransmitteri olan gaba'nın (gamma-aminobütirik asit) en yakın dostu olmasıdır. alkol, gaba-a reseptörlerine bir pozitif allosterik modülatör olarak bağlanır. türkçesi şu: gaba reseptörünün kendi anahtarı (gaba'nın kendisi) yuvaya girdiğinde, alkol bu anahtarın kapıyı daha kolay ve daha uzun süre açık tutmasını sağlar. sonuç? beyin aktivitesinde genel bir yavaşlama. anksiyetenin azalması, kasların gevşemesi, sosyal çekingenliğin ortadan kalkması hep bu gaba'erjik etkinin bir sonucudur. yani o ilk rahatlama hissi, beyninizin fren pedalına daha sert basılmasından ibaret.
ama madalyonun bir de öbür yüzü var: glutamat. bu da beynin ana eksitatör (uyarıcı) nörotransmitteri, yani gaz pedalı. alkol, nmda ve ampa gibi önemli glutamat reseptörlerini de bloke eder. yani bir yandan frene daha sert basarken, bir yandan da gazdan ayağını çeker. bu durum, alkolün neden olduğu hafıza kayıplarını (bkz: blackout), öğrenme güçlüğünü ve bilişsel yavaşlamayı açıklar. dün gece ne yaptığını hatırlamayan arkadaşınız, glutamat sisteminin geçici olarak fişinin çekilmesinin kurbanıdır.
"iyi de beni neşelendiriyor, bu nasıl baskılayıcı?"
alkolün etkileri bifaziktir, yani doza bağımlı olarak iki farklı fazda seyreder. düşük dozlarda, beynin prefrontal korteks gibi rasyonel düşünce ve sosyal baskıyı yöneten bölgelerini daha önce inhibe ettiği için, limbik sistemdeki (duygusal beyin) dopamin salınımını dolaylı olarak artırır. bu da öfori, sosyallikte artış ve keyif hissini getirir. ancak doz arttıkça, gaba'erjik etkinin genel sedatif (yatıştırıcı) ve motor koordinasyonu bozucu etkileri baskın hale gelir. o ilk kadehteki neşe, şişenin sonuna doğru yerini sarsak adımlara ve duygusal dalgalanmalara bırakır.
bir de işin hangover boyutu var ki, o da vücudun bu kimyasal saldırıya verdiği çok yönlü bir tepkidir. temel suçlular: dehidrasyon, alkolün metaboliti olan ve asetondan çok daha toksik bir kimyasal olan asetaldehitin birikmesi ve beyin baskılandıktan sonra normale dönmeye çalışırken ortaya çıkan "glutamat rebound"u (yani gaz pedalına aniden ve fazla yüklenme). baş ağrınız ve anksiyeteniz, aslında beyninizin "dün gece beni fazla kapattın, şimdi de aşırı çalışıyorum" deme şeklidir.
bu noktada genelde imdat çağrılarına asetilsistein yetişir. bir 'hangover' - 'ertesi gün' kurtarıcısı olan asetilsistein alkolün zararlı metabolitlerini temizlemek amacıyla iyi bir takviyedir, bana sorarsanız iş işten geçmiştir. asetilsistein (mucovit-c) alkolle beraber alınmalıdır ki öyle dahi çok kuvvetli bir hasar azaltmadan bahsedemeyiz.
biraz da bağımlılığından bahsedelim
beyin, normal fonksiyon gösterebilmek için kanda alkol bulunmasına fizyolojik olarak muhtaç hale gelir.
işte bu noktada yoksunluk sendromu devreye girer. alkolün kronik olarak baskıladığı sistemler, alkol aniden kesilince zıvanadan çıkar. alkolün güçlendirdiği gaba sistemi zayıf kalır, alkolün bloke ettiği glutamat sistemi ise aşırı aktif hale gelir. sonuç, alkolün etkilerinin tam tersidir: şiddetli anksiyete, uykusuzluk, titreme ("alkol tremoru"), terleme, yüksek tansiyon ve çarpıntı. bu, aslında beynin "frenlerim tutmuyor, gaz pedalı takılı kaldı!" çığlığıdır ve bu durum saatler içinde başlayıp günlerce sürebilir.
yoksunluğun zirve noktası ise tıbbi bir acil durum olan (bkz: delirium tremens)'tir. genellikle son içkiden 2-4 gün sonra ortaya çıkan bu tablo, beynin aşırı uyarılmasının en korkunç sonucudur. hastada şiddetli konfüzyon, zaman ve mekan algısının yitimi, görsel, işitsel veya taktil (deride böcekler gezmesi gibi - formikasyon) halüsinasyonlar görülür. otonom sinir sisteminin kontrolden çıkmasıyla ateş, nabız ve tansiyon hayatı tehdit eden seviyelere yükselir. benzodiazepin ve barbitüratlarla birlikte alkol yoksunluğu, tedavi edilmediği takdirde nöbetler ve kardiyovasküler kollaps sonucu doğrudan ölüme yol açabilen nadir yoksunluk sendromlarından biridir. bu durum, alkolün ne denli ciddi bir fizyolojik bağımlılık yarattığının en net kanıtıdır.
e alkol nasıl en tehlikeli, en korkunç uyuşturucu olarak legal tahtını korudu?
farmakolojik olarak güçlü bir depresan, yüksek bağımlılık potansiyeline sahip bir toksin ve sayısız sosyal sorunun kaynağı olan bir molekülün, nasıl olup da doğum günlerinden devlet ziyafetlerine kadar hayatın her alanında baş köşede yer alabildiği, modern toplumun en büyük paradokslarından biridir. diğer psikoaktif maddeler yeraltına itilip şeytanlaştırılırken, alkolün bu sosyal kabul görmüşlüğünün sırrı ne bir komploda ne de tesadüfte yatar. cevap, binlerce yıllık bir mirasta ve tarihin en büyük sosyal deneylerinden birinin muhteşem başarısızlığından gelir.
alkolün sosyal statüsü, onun bir "keyif verici madde" olarak icat edilmesinden değil, insanlık tarihinin temel ihtiyaçlarına verdiği cevaplardan kaynaklanır.
biraz alkolün tarihi
binlerce yıl boyunca, temiz ve güvenli içme suyuna erişim bir lükstü. kirli su kaynakları kolera, dizanteri gibi ölümcül salgınların ana nedeniydi. bu ortamda, fermantasyon süreci adeta bir mucizeydi. tahıl veya meyvelerin mayalanmasıyla elde edilen bira ve şarap gibi düşük alkollü içecekler, içerdikleri alkol sayesinde patojenik mikroorganizmaları barındırmıyordu. yani orta çağda bir yudum bira almak, çoğu zaman bir yudum su almaktan daha güvenliydi. alkol, keyiften önce bir halk sağlığı aracıydı. bira, antik mısır ve mezopotamya'da "sıvı ekmek" olarak anılıyor, hem kalori hem de besin değeri taşıyordu.
alkol, hayatta kalma aracından hızla kültürel bir çimentoya dönüştü. yunan'da tanrı dionysos adına düzenlenen şenliklerden, hasat kutlamalarının, zaferlerin, düğünlerin ve cenazelerin vazgeçilmezi oldu. bir madde, toplumun en temel ritüelleriyle bu kadar iç içe geçtiğinde, artık dışarıdan bir "madde" değil, kültürün bir parçası haline gelir. onu yasaklamak, sadece bir alışkanlığı değil, binlerce yıllık bir mirası ve kimliği hedef almak anlamına gelir.
devamında ise, hep olduğu gibi, para, para, para.
tarımın gelişmesiyle birlikte alkol üretimi, devasa bir ekonomik güce dönüştü. üzüm bağları, bira fabrikaları, tavernalar, hanlar on binlerce insana iş sağladı. daha da önemlisi, hükümetler alkolün ne kadar karlı bir vergi geliri kapısı olduğunu keşfetti. bir devletin, hem istihdam yaratan hem de kasasını dolduran bir sektörü tamamen yasaklaması, kendi bindiği dalı kesmesi anlamına gelirdi.
ve gelelim o ünlü alkol yasağı skandalına ve başarısızlığına
19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında (sanırım) alkolün karanlık yüzü hiç olmadığı kadar görünür hale geldi. sanayileşmeyle birlikte artan alkolizm, aile içi şiddet, yoksulluk ve kamusal alandaki suçlar, (bkz: temperance movement) gibi alkol karşıtı hareketleri doğurdu. bu hareketlerin baskısıyla abd 1920'de anayasanın bir maddesi ile ülke çapında alkol üretimini, satışını ve dağıtımını yasakladı. amaç, suç ve yoksulluğu bitirmek, daha ahlaklı bir toplum yaratmaktı.
öyleyse gelsin ahlaklı ve alkolsuz toplum. sonuç tam bir felaket oldu ve alkolün sosyal kabulünü istemeden de olsa perçinledi.
yasal pazar ortadan kalkınca, devasa bir yeraltı ekonomisi doğdu. al capone gibi mafya liderleri, kaçak içki ticareti sayesinde akıl almaz bir güç ve servet kazandı. alkol yasağı, alkol tüketimini bitirmedi; sadece kontrolü devletin elinden alıp organize suç örgütlerine teslim etti. şiddet ve yolsuzluk patlama yaptı.
merdiven altı üretilen kaçak içkiler (bkz: moonshine) denetimsizdi ve sıklıkla metanol gibi zehirli maddeler içeriyordu. binlerce insan kör oldu, hastalandı veya hayatını kaybetti. yasağın "karanlık yüzü", yasal dönemdekinden çok daha ölümcüldü.
devlet, devasa bir vergi gelirinden oldu. bira, şarap ve damıtık içki endüstrileri çöktü, on binlerce insan işsiz kaldı.
peki ya sonuç?
uyuşturucular ve alkol üzerine açılan savaşın verileri şimdi elimizde.milyarlarca dolar harcandı, insanlar öldü ve... %0.1 ile %1.5 arasında bir başarı oranı olduğu söylenen bu başarısızlık faciası,
alkol illegalizasyonu ile devletin arasındaki kazananı belirledi:
alkol.
toplumun dokusuna bu denli işlemiş bir maddeyi toptan yasaklamaya çalışmak, onu ortadan kaldırmıyor, sadece daha tehlikeli, daha kontrolsüz ve daha kriminal hale getiriyor.
sonuç olarak
alkolün bugünkü sosyal kabulü, onun masumiyetinden kaynaklanmıyor. binlerce yıllık tarihi, hayati ve kültürel rollerinden; devletler için vazgeçilmez bir ekonomik kaynak olmasından ve en önemlisi, prohibition gibi yasaklama denemelerinin yarattığı kaotik sonuçların, regülasyonun toptan yasaklamadan daha akılcı bir yol olduğu dersini insanlığın kolektif bilincine kazımasından kaynaklanıyor. bu tarihsel miras, onun farmakolojik gerçekliğinin ve karanlık yüzünün üzerini örten en güçlü kalkandır.