İlk Filmin Gölgesinde Kalıp Kalmadığı Merak Edilen Gladyatör 2'nin İncelemesi
gladyatör 2... temmuz 2024'te filmin fragmanı yayınlandığında ortalık "olumsuz anlamda" ayağa kalkmıştı. ekşi sözlük'teki bazı ukala yorumlara o kadar sinirlenmiştim ki, ridley scott'ın başlığına 3-5 cümlelik bir isyan yazısı yazmıştım... sonrasında o isyan o günün en beğenilen yazılarından biri oldu, ben ise hırsımı alamamıştım.
yaklaşık 25 yıldır internetteki birçok anonim sitede, sözlüklerde, forumlarda kullandığım nickimin isim babası olan muhteşem prodüksiyonun ikincisi ve devam filminin çekileceğini öğrendiğimde çok heyecanlandığımı anımsıyorum. sözlükte sfetan kuntz nickli yazarın proje aşaması, casting ve çekim süreci ile ilgili verdiği bilgileri de takip ediyordum. yine sinema sayfalarından sızan bilgi kırıntıları ve görseller ile kendimi filme hazırlıyordum. nihayet vizyona girdiği ilk gün, bomboş salonda günün ilk seansında izledim.
gladiator 2'yi değerlendirmeye başlarken 2000 yapımı gladiator'den bahsetmeden olmaz
**filmin ilki toplamda 12 dalda oscar'a aday gösterildi. en iyi erkek oyuncu başta olmak üzere 5 dalda oscar aldı. ilk film "bence" sinema tarihinin en görkemli yapıtlarının izleyici ile buluştuğu 1990-2005 arası çekilmiş filmleri baz aldığımızda, kendi türünün ilk 5'ine, belki ilk 3'üne girdi. 8.6 puanla imdb top 250'nin 35. sırasında. russell crowe'a kariyer zirvesini yaşattı, ridley scott'a 3 en iyi yönetmen oscar adaylığının ikincisini verdi. özetle ilk film çıtayı öylesine yüksek bir yere koydu ki, elbette devam filmi ilkine göre birçok açıdan sönük kalacaktı. yapımcısı, yönetmeni, denzel washington'u, paul mescal'ı pedro pascal'ı herkes durumun farkında idi. fakat bunu dert etmediler, yine de işe koyuldular, iyi ki de yaptılar.
sinemaseverlere eser sunan tayfanın öyle sizin hayal dünyanızda olduğu gibi fantastik hırsları olmayabiliyor. "daha iyisini çekmek mümkün mü?" cevap hayır bile olsa nema problema. bu projede, aktardığım temaya muhalif belki de en önemli isim hans zimmer oldu. bu defa yokum dedi. neden abi dediler, ben zaten en iyisini yaptım, daha iyisi olmaz dedi.
yine de film henüz amerika'da vizyona girmesine 3 gün kala yapımcısı ve yönetmeni scott'a tarihinin en başarılı açılış hasılatını yaptırdı. 63 ülkede zirveye yerleşti gladiator 2 ve şu ana kadarki kısa sürede bile 90 milyon dolara yakın hasılat elde etti.
bundan sonrası spoiler içerebilir, filmi izlemeden okumak istemeyenler burada yazıdan ayrılabilir...
Uyarı: Buradan sonrası spoiler.
bir kere film sinema için çekilmiş, netflix gibi amazon gibi platformlardan yüksek bedelli teklifler gelmesine rağmen ben bu ihtişamı, roma'nın görkemini sinema salonlarında izleyici ile buluşturmak istiyorum demiş ridley scott. sadece bu bile adama ve filmine saygı duymak için önemli bir kriter. marvel veya dc filmlerinden nefret eden bir sinemasever olarak filmde aradığım her şeyi buldum diyebilirim. spartacus günlerinden hafızamıza kazınan batiatus hanesinden doctore reis ile başlayan yapım, bitime kadar birçok tanıdık sima ile selamladı izleyenini.
the kingdom of heaven ve gladiator'deki görkemli savaş sahnelerine benzer tadı yakalamayı başarmış yönetmen. tarih, arena, collesium, roma imparatorluğu, kan, kale ve deniz savaşı, gladyatör temalarını iliklerinize kadar hissediyorsunuz 2.5 saat boyunca.
marcus aurelius'un bir roma ideali vardı. bunu ilk kez, birinci filmde, barbarlar ile yapılan giriş sekansındaki savaş sonrası karargahtaki çadırında maximus'a anlatısı ile dinlemiştik. film bu hayal ile başlamış ve aynı roma rüyası ile de bitmişti. ikinci filmin de birçok yerine bu idealin sosu eklenmiş doğal olarak. nihayetinde final sahnesinde tekrar yüksek sesle ordulara dillendirilmiş ve onayını almış.
giriş gelişme ve sonuç olarak birinci filmin kopyası olmasını ben olumsuz bulmadım. savaş esirinin roma imparatorunun karşısına çıkma sürecinde bir değişim olması garip olurdu zaten.
gladiator 2'yi karakterler bazında değerlendirmeye kalkarsak gerçekten de yerine oturmayan çok şey olduğunu itiraf etmek gerekir. en başında lucilla'nın sahneleri samimi gelmedi. ruh eksikti, oğlu ile olan zindan buluşmasında dahi bana o elektriği veremedi, sahneleri zorlama geldi. aynı şekilde lucius'un u dönüşleri de çok hızlı ve karakter yeterince işlenmeden verilmişti. annesini önce suçlaması, sonra bağrına basması arasında neredeyse birkaç gün var. 20-30 yıldır şartlar nedeniyle seni kendisinden uzaklaştıran bir kadına duyulan öfke ve nefret öyle bir anda kaybolup gidemez.
macrinus diğerlerine göre en makul gelişim gösteren, seyirciye gösterilen karakter idi yine. iktidar hırsı başka şeye benzemez, ışık hızı ile yükseliş ve aynı hızda düşüş tarih boyunca binlerce kez örneklenmiştir. burada takıldığım nokta imparatorların ikisinin de güvenliklerinin adam gibi sağlanamaması ve çok kolay öldürülmeleri. koskoca roma imparatorluğunu yöneten ikiz kardeşlerin önce birinin kellesinin uçurulması, sonra diğerinin kulağından şişlenmesi hayatın ve tarihin olağan akışına pek uygun gelmedi. birileri "hocam kısa keselim buraları" demiş de adamları taktak iki dakikada harcamışlar gibi olmuş.
lucius'un maximus'un gizli oğlu olması mevzusu da ilk filmin akışına, ruhuna, kurgusuna pek uygun değil esasen. sadakat timsali bir karakter yaratıp sinema tarihine geçecek seviyede ilahlaştırıyorsun, devam filminde ise "yaaa bazen aldattığı da oluyormuş hunharca sevdiği karısını" demeye getiriyorsun. olmuş mu, bence olmamış.
ordu sayılarını da yetersiz ve tatsız buldum ikinci yarıda. koca roma imparatorluğunun merkezini, sarayı ve senatoyu koruyacak ordu 6 bin kişilik olur mu bana yavan geldi. yükseliş dönemlerindeki fetih ordusu 250-300 bin kişiyi rahatlıkla bulabilen bir ordunun nekahat döneminde dahi 50 bin kişinin altına düşmesi bana pek mantıklı gelmedi. osetya'da konuşlanmış 5 bin kişilik ordu hadi terhis olmuş ya da olmaya yakın lejyonlardan oluştuğu için makul sayılabilir yine.
collesium'daki savaş sahnelerinde beklentim karşılandı diyebilirim. çoğunluk kötü bulsa da maymun, gergedan ve komple su ile doldurulmuş zeminde gemilerin arasında gezen köpek balıkları cgi teknolojisinin sunduğu imkanlar ile birlikte izlerken bana tatmin edici geldi.
film kendini izletiyor mu, izletiyor. yarıda çıktım, tahammül edemedim diyen salaklar gitsin galaksinin koruyucuları falan izlesin, asla epik tarih ve savaş filmine falan gitmesin sinemada.
totalde filmin bendeki puanı şu anki imdb puanı ile neredeyse aynı. 7,0 puanda 32 bin oyla. 325 bin oyla 7,3 puanda olan kingdom of heaven'ı 2025 yılında puan olarak geride bırakır diye düşünüyorum. hans zimmer'ın "yeni" soundtrack'leri olsaydı film bambaşka bir boyuta evrilebilirdi. imparator caracalla ve geta bu kadar geri planda olmasaydı film yine bu halinden daha epik olabilirdi. sağlık olsun, 87 yaşında tüm ömrünü sinemaya adamış bir adama saygı duruşu idi bu eser. umarım bu filmle ya da bir sonraki ile seneler seneler önce hak ettiği akademi heykelciğini bu adama sonunda verirler. bu filmle zor da, kalan kısa ömründe hala ihtimal var.
son olarak en büyük alkışı bu filmle iki dalda oscar'ı neredeyse garantileyen şu ekiplere gönderiyorum: