İlk Buluşmaya Çiçekle Giden İki Farklı Erkeğin İki Bambaşka Sonla Biten Hikayesi

İlk buluşmaya çiçekle gidilir mi? Bu iki farklı sona sahip hikaye, bu konudaki düşüncelerinizi netleştirecek.
İlk Buluşmaya Çiçekle Giden İki Farklı Erkeğin İki Bambaşka Sonla Biten Hikayesi

Önce mutlu biten hikayeyle başlayalım

eşimle ilk kez arkadaşımın arkadaşı ekolünden tanıştık. bir sene boyunca arkadaş ortamında her buluştuğumuzda ona karşı ilgim ve uyumum artıyordu. ilgimim farkına vardı ki kısa bir süre sonra telefonlaşmaya başladık.

en nihayetinde ona karşı olan hislerimi paylaşmak için onu yemeğe davet ettim. kabul etti. bu ilk özel buluşmamız olacağı için, değerli olmasını istedim. mayıs ayıydı, çiçekçiye gidip bir buket çiçek almak istediğimi söyledim. böyle içinde güller falan olan bir buketti aklımdaki ancak çiçekçi papatyalı bir buketi önerdi. çok hoşuma gitti, aldım.

evinden alacaktım onu, arabayla evinin sokağına gelmeden kafamda onlarca farklı senaryoda çiçeği verdiğim anı oynadım. kapının önünde mi versem, yoksa arabada mı diye iki tercih arasından en uygun olanını seçmeye çalıştım. arabada vermenin daha uygun olacağını düşündüm ve o şekilde yapmaya karar verdim.

kafamda da ya gülerse ya dalga geçerse diye ince bir endişe vardı. velhasıl o an geldi. ne kadar doğru bilemiyorum ama bu buket senin için dedim. lafa bak, salakmışım. bir kaşını kaldırıp, hafif gülümseyerek bir bakışı vardı ki eyvah dedim, sıçtık oğlum. kız toşbil geçecek. teşekkür etti, gerek yoktu dedi. sadece içimden geldi dedim. bir şey demedi. yemek yerken çiçek arabadaydı. onu geri eve bırakırken de arabadaydı, ben kendi evime geldiğimde de. arabayı park ettiğimde arka koltukta yatan buketi görünce, umduğum gibi olmadığını düşündüm. önemsememişti sanki. kafamda oynadığım senaryoların hiç birinde bu son yoktu.

buketi arabada bırakıp eve girdim. yaklaşık bir saat kadar sonra bir mesaj geldi. çiçeği unutmuşum diye. evet dedim arabada kalmış. yarın alacağım onu, ona iyi bak dedi, güldü. ulan nasıl mutlu oldum, evin içinde bir o yana bir bir yana yürüyorum sevinçten. baya yarım saat mal gibi yürüdüm evin içinde. attığı mesajı açıp açıp, tekrar tekrar okudum. sırıttım. çiçeğin bir anlamı vardı artık. boşa gitmemişti. önemsememiş değildi. unutmuştu.

sonradan öğrendim ki o da baya şaşırmış buna. ne yapacağımı bilemedim, arabadan inerken alsam mı diye düşündüm ama alamadım, neden alamadım bilmiyorum dedi. evine girince, ev arkadaşına anlatmış, biraz da gülmüşler, hatta toşbil de geçmişler benimle.

sonra düşünmüş, benim ilk özel buluşmamıza çiçekle gelmemi ve onun çiçeği almadan evine gitmesini düşünmüş. hatta unutmuşum mesajını attıktan sonra pişman olmuş. ben sadece tamam :) diye geri mesaj attığım için. hah çocuk yanlış anladı demiş. halbuki bilmiyor ben o sırada evimin odalarında geziyorum sevinçten.

o akşam arabaya gidip buketi aldım, gece su içmeye kalktığımda falan kontrol ettim. solmasın, pörsümesin istedim. sabah da ilk iş bir kargocu gibi gidip ona buketi verdim. bana yine unutmuşum falan dedi ama önemi yoktu artık benim için.

inanır mısınız o buketten bir kaç papatya kurumuş halde hala bizimle beraber. evet, saklamış. evlenene kadar zerre haberim yoktu. böyle şeylere anlam yüklemeyi de pek sevmem ama o papatyalar var ya hazine gibi bir şey benim için. bir hatıra ama ne güzel bir hatıra.

iyi ki almışım o buketi. iyi saklamış eşim. yoksa o ilk özel buluşmayı, o heyecanı ilk gün ki gibi nasıl hissedebilirdim hala? o kokuyu nasıl içime çekebilirdim?

Diğer hikaye de burada

ilk buluşmaya çiçekle gelen erkek... yaptım ben bunu. hiç yüz yüze tanışmadığımız ancak birden fazla ortak arkadaşımızın olduğu biriydi. mutlaka tanışmanız lazım telkinleriyle bir görüşme ayarladık.

basit bir kahve içip sohbet edecektik. küçük bir nergis buketi aldım. folyoya çiçek görünmeyecek şekilde sardırdım. yanımdan hiç ayırmadığım çantamın kenarından çıkacak şekilde yerleştirdim ve gittim buluşmaya.

normal selamlaştık. trafik, aracı nereye park ettin muhabbetinden sonra çantamdan çıkardım folyoyu. kenarlarını dikkatle açıp buket yaptım ve verdim çiçekleri. çiçek sever misin dedim.

şaşırdı. çok severim de umarım bugün bu tondan devam etmeyiz, sizi tanımak için gelmiştim dedi. koklar gibi yaptı masanın kenarına bıraktı.

hiç bozuntuya vermedim. çiçek tanışmaya engel değil bence dedim. bir saat kadar havadan sudan ortak arkadaşlarla nasıl tanıştığımızdan falan bahsettik. benim nergisler masada yatay kaldı.

lavaboya gideceğim sonra kalkalım dedi, lavaboya gitti. mekan self servis olduğundan bir karton kapaklı kahve bardağıyla 1 şişe su aldım. çiçekleri kahve kapağının deliğinden geçirip suya koydum. yanda boş iki kişilik bir masaya karton bardaklı çiçeği bıraktım.

ne çiçek nerde diye sordu, ne de çiçeklerin yan masaya gittiğini fark etti. arabasına kadar eşlik edip uğurladım. sonra kendi arabama geçtim ve eve döndüm.

aradan 1 hafta geçti. ortak arkadaşlardan biri kız senin aramanı bekliyor, aramayacak mısın, beğenmedin mi vs. diye sordu. kız güzel de bana göre biri değil bence dedim. sonra aramadım.

3-4 ay kadar sonra aynı arkadaşın doğum gününde denk geldik. samimi davrandım ama bana çok bozulmuştu. doğum günü kızına sevgilisi çiçek almış. toplu muhabbetin bir yerinde çiçeklerden konuşuluyorken herkesin duyacağı bir tonla "ilk buluşmaya çiçek getiren erkek kadar iticisi yok" gibi bir şey söyledi. güldüm "var öyle dallamalar allah korumuş seni" dedim. güldük geçtim.

velhasıl bana göre ilk buluşmaya çiçek götürmek kadını anlamak için iyi bir yöntemdir. ilişkilerde al-ver'lere çok dikkat ederim. verdiğiniz kıymet görüyor mu, karşı taraf hep sizden bir şeyler mi bekleyecek görmek lazım.

verdiğinize kıymet vermeyen biri size de kıymet vermeyecektir. o kişinin bazı ihtiyaçlarını karşılayacak bir tüketim malzemesinden farkınız olmayacaktır. sizi kazanamadığını anlayınca da basitçe kötüleyecektir işte. benden bahsederek "itici" dediğinde ben itici biri olmadım. onu sonradan aramadığım için "itici" oldum. ortamdaki hikayeyi bilen herkes de bunun farkındaydı.

valla planlayarak almadım arkadaşlar. buluşma öncesinde iş gereği başka birinin ofisindeydim. bi çıktım, arabayı parktan çıkaramıyorum. elemanın biri yakmış 4'lüleri bırakmış arabasını benimkinin yanına, arabada kimse yok.

bekledim, geç kalacam falan diye düşündüm derken karşı çaprazda çiçekçiyi gördüm öyle girdim çiçekçiye.

yoksa çiçek falan yok ne çiçeği. geç kalacaz bari elimiz boş gitmeyelim mantığı.
bir de geç kalacağımı haber verdim ben. ne içersin alayım, sıra var biraz dedi. kahveleri kız almıştı yani.

çiçeği verirken de öyle ölüyorum bitiyorum gibi değil. ilk defa karşılaşıyoruz ne ölmesi. tamam bizi birbirimize baya anlatıp şöyle iyisiniz, yok tam birbirinize göresiniz demişlerdi de ben o romantik kafada hiç olmadım.

hatta ben çiçeği verene kadar kendisine çiçek verileceğinin farkında bile değildi. sanki telefonla oynuyormuş rahatlığıyla çıkardım açtım çiçeği.

çiçeği verince bi anda bi de sever misin falan deyince kızın kimyası bozuldu. zaten o kimya bozulmasından anladım, belli ki yanlış anlıyor dedim kendi kendime.
cebimde prezervatif falan yok yani, öyle biri değil zaten. ben de öyle bi niyetle vermiyorum. biraz merhaba, biraz pardon gibi bi çiçek.

mesele; biz konuşurken onu o psikolojiden çıkarmış olmama rağmen benim verdiğim bir şeyi iplememeye devam etmesi. ama ben onun aldığı kahveyi içiyorum değil mi, teşekkür ediyorum. burada bunu şöyle güzel yapıyorlar deyip memnuniyetimi de ifade ediyorum. al-ver bu işte.

yani hikayeden çiçeği çıkar, başından sonuna gayet normal bi date. tabi bu iplememe sonradan bende hazımsızlık olarak zuhur edince saldım, daha da aramadım. buradan patladı mevzu.

allah'tan sonradan milletin içinde saçma sapan bi kafayla açtı mevzuyu da sıkıntı anlaşıldı. bi de niye 3-4 ay sonra bomboş bi cümleyle o kadar insanın içinde bana laf sokmaya, beni ezmeye çalışıyorsun, değil mi ama

soran eden için; şimdi ne yapıyor bilmem, bu yazı ile ifşa olsam da umurumda olmaz. burada kendimce ne düşündüğümü yazıyorum, yoksa herkesin fikri kendine.

yazan, eden, cevap verdiğim, veremediğim herkese teşekkürler.