II. Dünya Savaşı'nda Almanya'dan İngiltere'ye Barış İçin Tek Başına Uçan Acayip Nazi: Rudolf Hess
rudolf hess... nazi almanyası ve ingiltere resmi olarak savaş halindeyken ingiltere'ye tek başına uçup ingiltere ile "barış" yapmak istemesi tarihin en garip diplomasi girişimlerinden biridir.
nazi almanyası'nın en garip, en gizemli, hatta belki de en tuhaf figürlerinden biri. bir yandan hitler'in sağ kolu ve en yakınındaki adamlardan biri; öte yandan bir gece ansızın uçakla ingiltere'ye gidip “sizinle barış yapmaya geldim” diye ortaya çıkacak kadar sıra dışı.
hess 1894'te, o dönem osmanlı toprağı olan iskenderiye'de doğuyor. babası zengin bir tüccar, ailesi varlıklı. gençliği boyunca iyi eğitim alıyor, ticaretle uğraşması bekleniyor ama birinci dünya savaşı patlayınca onun için işler değişiyor. alman ordusuna katılıyor, batı cephesi'nde savaşırken yaralanıyor. daha sonra hava kuvvetlerine geçiyor ve gözlemci pilot oluyor. yani askerliğin ilk yıllarından itibaren ön saflarda bulunmuş bir adam. birinci dünya savaşı bitiyor ve almanya karmakarışık bir durumda. rudolf, hitler'in 1920'de münih'teki bir mitingine denk geliyor ve hitler'in söylediklerini duyduğunda aşırı etkileniyor. rudolf da tıpkı hitler gibi almanya'nın birinci dünya savaşı'ndaki yenilgisini, yahudiler ve bolşeviklere bağlıyor. burada adolf hitler'le tanışması hayatının yönünü tamamen değiştiriyor. hitler'in fikirlerine adeta tutuluyor. sadece siyasi bir lider değil, bir “kurtarıcı” gibi görüyor onu ve hitler'in sıkı ve sadık bir takipçisi haline geliyor.
1923'teki meşhur bira darbesi sırasında da hitler'in yanında. darbe başarısız olunca, ikisi birlikte landsberg hapishanesi'ne giriyorlar. hapiste hitler “kavgam” kitabını yazarken hess de sekreter gibi yanında, fikirleri düzenliyor, yazıya geçiriyor. aralarında gerçekten sağlam bir bağ var yani. 1933'te nazi partisi iktidara geldiğinde, hess'in yıldızı iyice parlıyor. hitler ona “führer'in vekili” unvanını veriyor. yani hitler yokken parti içinde en yetkili kişi. bürokratik düzenlemeler, parti disiplini, kadroların atanması, her konuda yetkisi var. hess, partinin adeta beyni gibi çalışıyor. ancak dış politika, savaş stratejisi gibi alanlarda çok etkili değil; o daha çok iç işleyişin adamı. ama sonra, nazi tarihinin en ilginç olaylarından biri yaşanıyor. 10 mayıs 1941 gecesi, rudolf hess kimseye haber vermeden bir messerschmitt bf 110 uçağına atlıyor ve almanya'dan ingiltere'ye gitmek üzere yola çıkıyor. hedefi, ingiliz aristokratı dük hamilton'la görüşmek ve ingiltere ile almanya arasında gizli bir barış anlaşması yapmak. hess, sovyetler'e saldırmadan önce ingiltere ile barışı sağlamak istiyordu, böylece almanya iki cephede savaşmayacaktı. ama bu plan tamamen kendi kafasından çıkmış ve hitler dahil kimseye söylememiş. bu garip amaç uğruna sabah hava durumunu son kez kontrol etti, her şey tıkırındaydı. saat 17:45'te, augsburg-haunstetten'dan, özel donanımlı messerschmitt bf 110 uçağıyla havalandı. üzerinde havalı bir yüzbaşı deri tulumu, yanında ise tam bir hayatta kalma kiti vardı: biraz nakit, tuvalet malzemeleri, el feneri, fotoğraf makinesi, haritalar, çizelgeler, 28 çeşit ilaç (her ihtimale karşı!) ve yorgunluğa karşı dekstroz tabletleri. sanki bir casus filminin başrolü gibi! rudolf önce bonn yönüne uçuyor, yerdeki işaretleri takip ederek küçük rota düzeltmeleri yapıyor. frizya adaları'na varınca ingiliz radarlarından sakınmak için doğuya kırıp, sonra kuzey denizi'ni 1.500 metre yüksekliğinde geçiyor. northumberland'a yaklaşırken güneş batmamış, bu yüzden karanlık çökene kadar 40 dakika zikzak çiziyor. yakıt tankları bitince onları denize atıp, "şimdilik her şey yolunda gidiyor!" diye düşünürken saat 22:08'de ingilizler rudolf'un uçağını fark ediyor ve uçak “raid 42” kod adıyla kayda geçiyor. raf'tan spitfire'lar peşine düşüyor ama hess'i bulamıyor. rudolf sadece 15 metre yükseklikte uçarak iskoçya'ya dalıyor. hedefi dungavel house'du ama bulamıyor, yani biraz kayboluyor desem yeridir. yakıtı bitince 1800 metreye tırmanıyor ve 23:06'da paraşütle atlıyor. iniş pek yumuşak olmuyor, ayak bileğini burkuyor. uçaksa dungavel house'un 19 km batısına çakılıyor.
hess, almanya'dan ayrılmadan önce hitler'e bir mektup bırakmıştı. ingiltere'yle barış görüşmeleri hayali kuruyordu. mektubu yardımcısı pintsch, ertesi gün hitler'e ulaştırdı. hitler mektubu okuyunca öyle bir bağırdı ki, sanki bütün berghof inledi! endişesi, müttefikleri italya ve japonya'nın bunu gizli bir anlaşma sanmasıydı. hemen mussolini'ye “yok öyle bir şey!” diye haber uçurdu. alman basınına hess'i “kendi başına uçan çılgın” olarak yazmalarını emretti. gazeteler, hess'i “kafayı sıyırmış, kandırılmış” diye etiketledi, hatta birinci dünya savaşı'ndaki yaralarına bağladılar bu "deli" hareketini. göring ve goebbels bile “bu adam bu kadar üst düzeyde nasıl durdu ki?” diye şaşırdı. hitler, hess'i tüm görevlerden kovdu, yerine martin bormann'ı getirdi ve ona “parti şansölyesi” unvanını verdi. bormann da bu fırsatı sonuna kadar sömürdü. yetmezmiş gibi, hitler “aktion hess” diye bir operasyon başlatıp astrologları, şifacıları toplattı. hem hess'i karalayıp hem de okültistleri günah keçisi yaptı. yani hess, bir anda hem “hain” hem “deli” ilan edildi, eski sağ kol artık tamamen dışlanmıştı. tüm bunlar olup bittikten sonra ingiltere'de tutulduğu dönemde, hess'in davranışları sürekli tartışma konusu oluyor. çünkü hess ilginç bir şekilde bazen hafıza kaybı yaşadığını iddia ediyor, bazen oldukça mantıklı, tutarlı konuşmalar yapıyor. bu yüzden “gerçekten akıl hastası mı, yoksa bilinçli olarak mı böyle davranıyor?” sorusu hep gündemde kalıyor. savaş bitince, hess de nürnberg uluslararası askerî mahkemesi'nde yargılanıyor ve orada çok ilginç bir profil çiziyor. bir yandan hitler'e bağlılığını dile getiriyor, bir yandan da “ben savaş suçlarından sorumlu değilim” diyerek kendini savunuyor. mahkeme sırasında zaman zaman hafıza kaybı yaşadığını söylüyor ama duruşmalar ilerledikçe birden “her şeyi hatırladım” diyerek herkesi şaşırtıyor. 1946'da ömür boyu hapse mahkûm ediliyor. berlin'deki spandau hapishanesi'nde, diğer nazi liderleri tahliye edildikten sonra tek başına kalıyor. 1987'ye kadar tam 43 yıl orada yaşıyor. 93 yaşında, resmi kayıtlara göre bahçedeki bir kulübede kendini elektrik kablosuyla asarak intihar ediyor. bazı araştırmacılar, hess'in yaşının ve hapishanedeki sıkı güvenliğin göz önünde bulundurulduğunda, bunun intihar değil, üstü örtülmüş bir suikast olduğunu iddia ediyor. hatta bazı teorilere göre, hess'in ölümünden kısa süre önce serbest bırakılması konuşuluyordu ve bu yüzden “konuşmasın” diye ortadan kaldırıldığı düşünülüyor.
bir zamanlar hitler'in en yakınındaki adamken, bir gecede gözden düşmüş, hayatının kalanını hapiste geçirmiş. anlamak cidden zor: gerçekten barış isteyen saf bir idealist miydi, yoksa kendi hırslarına kapılmış, dünyadan kopuk bir maceraperest mi? cevap zor.