İhtiyarlara Yer Yok ve Yol Gibi Romanların Yazarı Cormac McCarthy'nin Esas Olayı Neydi?

1933-2023 arasında yaşayan ABD'li yazarı özel kılan şeylere bir bakalım.
İhtiyarlara Yer Yok ve Yol Gibi Romanların Yazarı Cormac McCarthy'nin Esas Olayı Neydi?

bazı yazarlar vardır, size anlattığı hikayelerden ve benimsedikleri üsluptan tamamen ayrı, çok daha derin bir karakteri olduğunu hissettirir

zihinlerindeki malzemeye öyle bir dinginlik ile şekil verirler ki onların alabildiğine sıradan ve hatta tekdüze hikayeler anlatıyor gibi görünmelerine rağmen bütün dünyayı, tabiatın ve insanlığın varoluşunu, yaşamı, tutkuyu, aşkı, vahşeti tümüyle kavramış olduklarını sezersiniz.

her zaman verandasında, elinde çifte ve dizlerinde battaniyesi ile oturan, viski ve puro kokan yaşlı ve huysuz bir adam olarak hayal ettiğim cormac mccarthy, vereceği hayat dersleri için karmaşık kurgulardan, alengirli ve puslu ifadelerden uzak duran, tam da bu cinsten büyük bir yazardı. ilk bakışta modern bir western, sıradan bir suç hikayesi olarak gözüken romanlarında yüzyıllardır kanla ve alkolle sulanmış, her türlü suça tanıklık etmiş amerikan topraklarının bağrında gizlediği çelişkileri ve bu çelişkilerin yarattığı tüm vahşeti, toplumun ve insanların tehlikeler ve tehditler karşısında savruluşlarını, hayatlarına dair yeni bir yön ya da bir anlam bulma heyecanlarını, sade bir vatandaştan en büyük mafya babasına kadar, her insanın iliklerine işlemiş dürtüleri en canlı haliyle görebilirdiniz.

bu sakin, yalın ve gerçekçi anlatımı ile eserlerinde en girift romanların bile yaratamayacağı çarpıcı bir etki yaratmıştır cormac mccarthy. onun ölümü ile birlikte bence edebiyat son büyük yıldızlarından birini, bilge bir yazarı kaybetmiş oldu.

bu tuhaf güneyli kadar yazdığı şeye bu denli mesafe koyan bir ikinci yazar daha olmayabilir

bir insanın bir insanı katletmesini bir aslanın bir impalayı parçalaması kadar sıradan anlatır. onu vurdu, diye yazar. bu kadar. son anlarını yaşayan insanların son sözleri son duygularını anlatır ve ışığın sönüp gitmesini.

şiddet ana temalarından biridir. çıktığı toplumu iyi anlatır ve onun şiddet dolu kökenlerini iyi analiz etmiştir. amerika denen ülke gözü kara, yırtıcı insanların birbiriyle sürekli mücadele ettiği bir alandır. güneyli mccarthy güneye özgü gotik dili hiç terk etmez, metinlerinde kutsal kitap havasını her zaman duyarsınız, bazen bir apartman boşluğunda loş merdivenleri tırmanırsınız, binanın tüm çürümüşlüğünü hissedersiniz hani, onun paragrafları da öyledir:
mekanik olan şeylere, insanın bütün hurda motor davranışlarına saplantılı bir biçimde düşkündür

"...banyoya tekrar girdiğinde şırıngalardan birini plastik ambalajından çıkarıp iğneyi tetrasilin şişesinin tıpasından içeri batırdı, şırıngayı doldurdu, ışığa tutup baktı ve iğnenin ucunda küçük bir damla belirinceye kadar başparmağıyla pistonu itti. sonra şırıngaya iki fiske vurdu, eğilip iğneyi sağ bacağının kuadriseps kasına batırdı ve pistonu yavaşça aşağı batırdı..."

şimdi bu ayrıntı anlatma isteğinin anlamı nedir? tetrasilin veya kuadriseps kası'nda bahsetmek neyin nesidir? araçları, onların çıkardıığı sesi, bir tüfeğin hangi saptan yapılmasına takıntı derecesinde önem verir

zamanında şöyle de yazmışım:

...şiddeti anlatmayı seviyor gibi, hayır, gibi değil tutku halinde anlatıyor, neredeyse şiirsel bir tonda yapıyor bunu, sanırım ingilizce'yi rafine ve sanatlı bir tarzda kullanıyor, sanırım diyorum çünkü ingilizce bilmem, çeviride bile belli bu. bir nevi kutsal kitap dili gibi, bazen bütünüyle şiirsel ve giz dolu cümleler sızıyor metinlerinden. diyalogda üstüne yoktur, son derece gerçekçi, konuşuyormuş gibi yapmıyor kahramanlar konuşuyor, ne fazla ne eksik. kan, cinayet, insandaki yok etme ve hiçlik duygusu, yasa dışı tipler, insan hayatında seçim yapmanın trajik yanı...

evet, mccarthy kafayı seçimlere takmış bir yazardır. senaryolarında da hayli ön plandadır, cigurg'u hatırlayın, yazı mı tura mı... kitap olanı ihtiyarlara yer yok filminden yüz kat daha güzel. manyakça bir alet edevat anlatma hastalığı var, gereksizce bir ayrıntı anlatma tutkusu, bir tüfeğin kabzasının hangi ağaçtan yapıldığı kimin umurunda, ya da araçta blok motorun varlığı, ha ben severim, başkasını bilmem...

yazarın ısrarla vurguladığı bir motif de umutsuzluktur, diğeriyse varlığın anlamsızlığı
dili kullanan, birbirini geberten varlıklar vardır.

şiddet yaşamın yegane şiiridir. doğa bile mesela ('the road'da ) bir zombi gibi yaşamaktadır. 'ateş'i taşıma bir umut olsa da adam ölmektedir... suçlular güçlüdür ve onların karşısında tuhaf bir şekilde ve anlaşılmaz bir durumda iyiler var olmaya devam eder. habil ve kabilin umutsuz öyküsünü anlatır. bütün insan tekillerinde tezahür eden durum budur. ama yine de mccarthy doğaya özel bir ilgisi olduğunu söyler gibidir. çölü, ağaçları, kumu ve ırmağı anlatırken gizliden bir hayranlık ve yaşamın anlaşılmaz doğasına karşı duyulan - cılız da olsa- bir inancı vaaz eder gibidir...

her nereye gittiysen orada iyi olmanı dilerim.