İhsan Oktay Anar'ın Uzun Zamandır Beklenen Yeni Romanı Tiamat'ın İncelemesi

Usta yazarın Galiz Kahraman'dan tam sekiz yıl sonra geri dönmesine vesile olan yeni kitabını, kendisinin düzenli bir takipçisinin kalemiyle kritik ediyoruz.
İhsan Oktay Anar'ın Uzun Zamandır Beklenen Yeni Romanı Tiamat'ın İncelemesi

2022 hakikaten ilginç bir yıl oluyor

sanki evren pandemi için abi pardon ya demek istemiş gibi ne kadar güzel şey varsa bu yıla saklamış. mor ve ötesi albüm yayınladı, tarkan hepimizin morali düzelsin diye şarkı yazdı, red hot chili peppers yeni albüm çıkaracak falan. her şey ardı ardına gelmeye başladı.

bu güzelliklerden biri de kesinlikle ihsan oktay anar'ın yeni bir kitap üzerinde çalıştığını duyurmasıydı. okurları fark etmiştir her ne kadar yazarımız kısa kitaplar yazsa da hepsinin içinde müthiş bir bilgi birikimi olduğu için yeni bir kitap beklemek öyle kolay bir iş değil. zaten ihsan oktay anar da yazardan çok filozof gibi göründüğü için her an inziva-i ekber'e çekildim yazmıyorum kitap falan diyecek bir potansiyele sahip gibi görünüyor. ancak uzun bir beklemenin ardından nihayet kitaba kavuşmuş bulunuyoruz. şimdi yeni kitabımız tiamat nasıl olmuş bir bakalım.


açıkçası kitabın ismini duyduğumdan beri heyecan içindeydim

bu da sadece ihsan oktay anar kitabı olmasından kaynaklı değil. çünkü kitabın ismi bile bize anlatacağı hikayenin ipuçlarını veriyor. benim en sevdiğim ikinci ihsan oktay kitabı amat. ki onda da müthiş bir dil ve denizcilik terminolojisi vardı. bu kitabın adı da ti(amat) olunca acaba yine denizde geçen bir roman mı okuyacağız diye düşündüm ve görüyorum ki bu tahminimde yanılmamışım.

ancak bu sefer korsanların döneminde değil 1900'lerin başındayız. tiamat da bir kalyonun değil, bir denizaltının adı. ancak denizcilik geleneği öyle kolay kolay değişecek bir şey olmadığı için bu denizaltının mürettebatı da korsandan hallice diyebiliriz. yine de amat'ta okuyup çok sevdiğimiz bir kullanım burada da tam gaz devam ediyor. o da tarihle fantastiğin birleşimi.

ben bu fikre ilk gördüğüm zamandan beri aşığım. mesela rus edebiyatı düşünün, ikinci derece memurlar yerine wizard'lar var. yeni kıtalar keşfediliyor ama istilacılar aztek warlock'larla karşılaşıyor falan. hem çok orijinal hem de dikkat çekici bir alan bu. türk mitolojisinde druid'ler falan olmadığından ise ihsan oktay, hurafeler, tılsımlar ve büyüler gibi konuları alıp o dönemin içine ekliyor ki özellikle puslu kıtalar atlası dünya edebiyatında yer edecek kadar başarılı bir kitap bu konuda. (aslında selda bağcan kadar da otantik bir ürün puslu kıtalar atlası. yabancılar bunu nasıl keşfedemedi, hayret.)

yalnız amat ile tiamat arasında belli farklılıklar da var

bu da aslında konudan çok yazım tekniğiyle alakalı. ki bu çok ilginç aslında. genelde yazarlar farklı konulara değinseler de tekniklerini bir kere benimsedikten sonra kolay kolay değiştirmezler. ihsan oktay ise bu kitabında diğerlerine göre çok farklı bir tarz kullanmış.

mesela benim amat'ta en sevdiğim noktalardan biri gerilimin yavaş yavaş tırmanmasıydı. sürekli acaba bu nedir, acaba şimdi ne olacak diye düşünerek okumuştum tüm kitabı. tiamat ise denizaltının bir gemiye saldırısıyla hızlı bir şekilde başlıyor ve soluk almadan ilerliyor. arada karakterlerin dinlenip bir nefes aldığı yer bile yok. ha bu bir problem midir? bence değil. çünkü anlatılan olay zaten aşağı yukarı 7 saatte geçiyor ve tekniğin hikayeye uyması çok daha önemli. ben de bunu sadece gözlem olarak söylüyorum zaten. kitabı da ayakta okusanız daha yorulmadan bitirirsiniz öyle başarılı bir tempo söz konusu.


ancak tempo ve atmosfer kurulumu birbiriyle ters orantılı çalışır. çünkü atmosfer işlerin daha sakin gittiği hikayenin geçtiği evrenle ilgili detaylar verilirken kurulur. böyle göze sokar gibi değil de burada da bu var diye araya katılır. işte tempo çok hızlı olduğunda eklenecek bu tür cümlelere yer kalmaz. ha oldu da yazdınız ya tempoyu yüksek tutmak isteyip de düşürdüğünüz için teknik olarak hataya düşersiniz ya da okuyucu olaya o kadar odaklıdır ki detaylar görmezden gelinir. burada ise yazarımız detayları daha minimalde tutmaya çalışmış. ha yine teknik açıdan tutarlı ancak şimdi insan ister istemez puslu kıtalar'daki gibi bir atmosferi de özlüyor, ne yalan söyleyeyim.

gerçi eğer cümle yapılarına bakarsanız bu atmosferin ve teknik kullanımın devam ettiğini görebilirsiniz. yani 150 küsür sayfalık bir kitabın tüm cümleleri mi güzel olur. mesela bazı bölümlerde yazarlar olayı bağlamak için buna pek dikkat etmez ama ihsan oktay'ın kitaplarındaki tüm cümleler özenli. tabii kendisiyle tanışıp sormuşluğum yok ama çok eminim her cümleyi üç dört sefer yazıyordur. yani inşallah öyledir çünkü doğal olarak bu şekilde yazıyorsa tahmin ettiğimizden de büyük bir yeteneğe sahip demektir.

sonuç olarak

bu kitap beklentileri gayet karşılıyor. belki ihsan oktay kitaplarına göre bir iki ufak farklılık vardır ancak onlar da tiamat'ı kendi içinde değerlendirdiğinizde yerli yerine oturuyor. bu nedenle henüz okumadıysanız acil tavsiye ederim.