İbn-i Haldun, Coğrafya Kaderdir Derken Aslında Daha Farklı Bir Şey mi Anlatmak İstedi?
coğrafya kaderdir, coğrafya kader isimli 140 journos videosu ile yine eşeğin kulağına su kaçırırcasına tekrar tekrar kullanılan ve ibn-i haldun'a atfedilen bir söz. sanırım bunun kadar yanlış anlaşılmış bir söz öbeği daha yoktur. bu kavramı; muktedirler tarafından yığınlara sinsice pazarlanmasını, kitlesel bir uyuşukluk ve boyun eğişi tertip etmek için kullanılmasını, yol açtığı sinizmi, neden olduğu teslimiyeti, arabeskliği ve mahalle yanarken saçını taramacılığı bir kenara koyarak başka bir yönden ele almak istiyorum.
kendimi daha iyi ifade edebilmek açısından, parça parça gideceğim konu üzerine.
1) kelime anlamı
ibn-i haldun, söz konusu cümledeki "kader" sözcüğünü, "alın yazısı, değiştirilmesi imkansız tanrısal buyruk, böyle gelmiş böyle gidecek" anlamında kullanmadı. kader sözcüğünün etimolojik olarak da sözlük olarak da iki anlamı var. ilk anlamı; ölçü, ölçmek... aha da kaynak.
üşenmedim, sizin için "kader" sözcüğünün kur'an-ı kerim'deki kullanımını da araştırdım:
kamer suresi 49. ayette şöyle geçiyor: "biz her şeyi belli bir kaderle (ölçüyle) yaratmışızdır." (edip yüksel'in çevirisi.)
yine kamer suresi 49. ayet; "haberiniz olsun ki, biz her şeyi belli bir kaderle yaratmışızdır." (elmalılı, sadeleştirilmiş.)
tekrar kamer suresi 49. ayet; "şu bir gerçek ki biz her şeyi bir ölçüye göre/ bir kaderle yarattık." (yaşar nuri öztürk çevirisi.)
bu da kaynak.
yani kur'an'da bile bu sözcük, ölçü anlamında kullanılmış. bu kalsın burada.
2) ibn-i haldun kimdir?
bu soru şunun için önemli; sarfedilen sözlerin en gerçek anlamını ve kullanıldığı bağlamı anlamak için, söz sahibinin kimliğini bilmek önemlidir. bu sözü ilk defa aşık veysel veya hakkı bulut kullanmış olsa, sözcüğü ikinci anlamıyla (yazgı, alın yazısı) kullanmamız anlaşılabilir olurdu. o halde ibn-i haldun'a bakalım kısaca.
kendisi historiyografinin öncülerinden, sosyolog, filozof ve devlet adamıdır. bu da kaynak. bu adam, bilimsel tarihçiliğin babası sayılıyor. bu adam, kuru determinist (bir nevi yazgıcı) tarih anlayışının terk edilip, tarihin objektif ve mantıksal bir temelde ele alınması gerektiğini söyleyen ilk insan! bu adam, tarihin düz ve çizgisel bir kalıba mahkum edilmesindense nedensellik ilişkisi üzerine kafa yormuş, antik yunan tarihine de baya hakim bir insan. bu adam, karl marks'ın kendisinden 500 yıl sonra değindiği maddi üretim ilişkilerinin (alt yapının); manevi, siyasi, fikirsel, kurumsal yapılanmayı etkilediği yani üst yapıyı belirlediği fikrini daha 14. yy'da ortaya atmış bir aydın. bu adam, kent merkezli maddi üretim ilişkilerinin toplumsal yaşam tarzları, yönetim biçimindeki farklılıklar, düşünme tarzları, insan karakterleri ve davranış örüntüleri üzerindeki etkisi ile göçebe-kır eksenli maddi üretim ilişkilerinin bunlar üzerindeki etkisi arasındaki farka değinmek için kullandı bu sözü. yani "coğrafya-iklim senin ekonomik ve maddi yaşamını belirler. bunlar da senin siyasetin, senin felsefik akımın, senin mimarin, senin sanatın, senin huyun, senin kültürün, senin zevkin üzerinde belirleyici bir rol oynar. yani coğrafya, senin ölçündür." anlamında kullandı bu sözü.
daha açık ve yalın bir ifade ile:
"siyasal, toplumsal, kültürel, tarihsel ve sanatsal gelişmeleri incelerken en önemli ölçü coğrafyadır." demek istedi bu insan, ki ünlü mukaddime eserinin ana konusu bu zaten.
bu adam, avrupa'da, ölümünden 500 yıl sonra fark edilip göklere çıkarılmış ve kendisi için modern tarihçiliğin babası diye söz edilmiş biri. {19,20 ve 21.yy'lara gelindiğinde tarih bilimine birçok yeni yöntem kazandırılmış oldu. salt coğrafyaya, iklime, belli bir toplumsal olaya veya belli bir tarih aralığına dayalı tarih yorumlamaları demode oldu. tarih biliminin çok daha bütünlüklü olduğu, disiplinlerarası bir çalışma gerektirdiği (jeoloji, filoloji, antropoloji vb) konusunda konsensüs oluşmuş durumda}
şimdi her şeyi bir kenara bırakıp mantık ile devam edelim
bir nevi alt yapı, üst yapıyı belirler fikrini ilk ortaya atan ibn-i haldun, coğrafya kaderdir derken, "coğrafya ölçüdür" mü demek istemiş yoksa "ne yapalım bacım, bizim de kaderimiz buymuş. kadere razı geleceğiz" mi demek istemiş? her şeyi geçtim, bu adam siyasetçi ve devlet adamı lan. yani gidişatı değiştirme, nesnel koşulları analiz etme, mantıksal ilişkiler kurma, risk analizi yapma gibi alanlarda uzmanlaşmış biri bu. politik hayatında oportünist diye bilinen biri bir de. çağının çok ilerisinde bir bilim adamının, insanları "yazgı" gibi bir girdabın içine hapsedecek cümleler kurması mantıklı geliyor mu size? allah'ına kadar kaderci birinin bu sıfatları alması mümkün mü? bu adam inzivadaki bir derviş, aşık bir gezgin, efkarlı bir halk ozanı, meczup bir aşık, ermiş bir tasavvufçu ya da bir şair değil ki öyle kuru kuruya "kadercilik" ile ün yapsın. bilgilerinizi bir kenara bırakın, sadece biraz mantık yürütün. öyle saçma bağlamlarda kullanılıyor ki bu kavram, ilk defa okuyan biri ibn-i haldun'u ferdi tayfur'un sosyal medya hesabı sanır.