Hollywood'da Yaşanan #MeToo Hareketinin Arka Planını Anlatan She Said Filminin İncelemesi

Weinstein skandalı film oldu. İnceliyoruz.
Hollywood'da Yaşanan #MeToo Hareketinin Arka Planını Anlatan She Said Filminin İncelemesi

she said... metoo hareketinin arkasındaki gazetecilik olaylarını ve harvey weinstein'a yönelik taciz ifşalarının işlendiği drama filmi.

unorthodox dizisinin yönetmeni maria schrader'in yönettiği film; iki the new york times muhabiri megan twohey (carey mulligan) ile jodi kantor'un (zoe kazan) yaptığı çalışmalara dayanıyor.

film, 1992 yılında saf bir irlandalı genç kızın miramax film setiyle karşılaşmasıyla başlıyor. ardından, megan twohey'in (carey mulligan) donald trump'a yöneltilen suçlamalarla ilgili 2016 soruşturmasına geçiliyor. son olarak, işyerinde cinsel istismar gibi hassas bir konuda hikaye ararken harvey weinstein'a yönelik iddiları keşfedip soruşturma başlatan jodi kantor (zoe kazan) ile tanışıyoruz. twohey doğum izninden döndükten sonra ona katılıyor.

she said, iki muhabirin hikayeyi araştırmak için karşılaşıp engelleri aşmalarını konu alıyor.

harvey weinstein'ı tanımayanlar varsa kendisi hollywood yapımcılarından biri ve miramax films'in kurucularından. sayısız kadına cinsel tacizden suçlu bulundu ve 2020'de bir mahkeme onu 23 yıl hapis cezasına çarptırdı.


çoğu insanın en azından duyduğu olay da şöyle

5 ekim 2017'de, the new york times muhabirleri megan twohey ve jodi kantor tarafından yazılan bir haber, yıllardır hakkında söylentiler olan konuyu kamuoyuna açıklamıştı. hollywood'un en güçlü adamlarından biri olan ve gişede milyonlar kazandıran filmler yapan, onlarca oscar adaylığı ile üç en iyi film ödülü kazanan harvey weinstein'ın; gerçekleştirdiği cinsel suistimalleri şirketi üzerinden ödediği paralarla susturduğu ortaya çıktı.

yayınlanan bu makale ile birlikte sayısız #metoo ifşası ortaya çıktı. bu da diğer üst düzey yöneticilerin işten ayrılmasına, film endüstrisinde ve diğer işyerlerinde kadınlara daha fazla fırsat ve koruma sağlayan sistemik değişikliklere ilham verdi.

filmin bana göre en güçlü özelliği ve en sevdiğim yanı; yönetmen maria schrader ile senarist rebecca lenkiewicz'in, cinsel saldırının travma ya da tasvirlerini aşırı dramatize etmemesi. izleyenler hatırlayacaktır benzer konuyu işleyen bombshell'de mesela margot robbie'nin oynadığı karakterin iş görüşmesinde yaşadığı cinsel taciz sahnesinde elbisesini yukarı kaldırdığı sahne gibi bu tacizi gösteren rahatsız edici sahneler vardı. she said bu tip dramlar yerine bu tür deneyimlerin mağdurda bıraktığı duygusal ve zihinsel yaralara odaklanıyor. bir yandan da film weinstein'a değil, gazeteciliğin kendisine odaklanıyor.


she said'in sevmediğim yanlarından biri ise: harvey weistein tek başına değildi; sonuçta bu sistemi destekleyenler var, weinstein hakkında gazetelerde haber çıkmasını engelleyen oyuncular var, sus parası yollayan o şirketin yönetim kurulu üyeleri var vs vs ama bu insanlara değinmeden giren harvey'e girdi zaten aman tadımız kaçmasın modunda ilerliyor.

harvey weinstein dosyası ile ilgili çok bilgili biri olmama rağmen filmde daha önce duymadığım bir şeye denk gelmedim. bu da dezavantajlarından biri bence. olay çok yakın dönemde yaşandı ve herkes az buçuk hakim olup bitene.

gelelim oyunculuklara: hem zoe kazan hem de carey mulligan rollerinde başarılıydı bence. yan rollerde oynayan diğer oyuncular da sırıtmıyordu. oyuncu kadrosu iyi ama birkaç sahne hariç yeteneklerini gösterecek sahne yazılmamış.

carey mulligan'ı uzun zamandır severek takip ediyorum. drive, the great gatsby, shame, wildlife, promising young woman… artık bir oscar ödülü almasının vakti geldi de geçiyor. bu filmde en iyi yardımcı kadın oyuncu kategorisinde aday olacakmış zaten oscar ödülleri için yapılan bu film umarım boşa gitmez de heykelciği kapıp evine götürür carey'cim.

filmde mağdur kadınlardan biri şöyle diyordu; “hollywood, beyaz erkeklerin oyun alanı.”


burdan filmin creditlerinde görmemle sinir krizi geçirmeme ramak kalan brad pitt'e geçeyim

film, tacize karşı çıkılmasını engelleyen güçlü adamları suçluyor gibi görünüyor ancak bu mesajı weinstein'ın eski bir iş arkadaşı verdiğinde samimi gelmiyor maalesef.

1995 yılında, o zamanlar kız arkadaşı olan gwyneth paltrow, weinstein'ın kendisine yönelik tacizlerinden bahsedince, iddiaya göre brad pitt yapımcıya şöyle diyor: "eğer onu bir daha rahatsız edersen seni öldürürüm." övgüye değer bir davranış bu ama eylemler sözlerden daha yüksek sesle konuşur ve pitt 2009'da bir weinstein yapımı olan soysuzlar çetesi'nde rol alıyor. ayrıca, pitt'in eski karısı angelia jolie tarafından, jolie'nin pitt'e 1998'de meydana geldiği iddia edilen bir saldırıdan bahsetmesinden sonra bile pitt'in 2012'de aktif olarak weinstein'dan filmlerinden birini çekmesini istemiş. yani her şeye rağmen bu adamla arasına mesafe koymak bir yana beraber çalışmak için can atmış. e bir de 2016'daki bir fbi raporuna göre pitt'in bir uçuşta hem jolie'ye hem de çocuklarına fiziksel olarak saldırması akla gelince bu hikayeyi çekip bundan faydalanmaya çalışması en hafif tabirle aşağılık bir davranış. insanın “ulan hepiniz oradaydınız be!” diyesi geliyor.


filmin müzikleri succession'da harikalar yaratan nicholas britell'e ait. korku, öfke ve ıstırabı gösteren gergin bir müzik hakim filme. konuya, atmosfere uyan müzikler olmuş hoşuma gitti benim.

özetle: acı çekmek yerine kadın dayanışmasına odaklanan filmin temposu biraz yavaş gerilimi de az. keşke film değil de mini dizi olsaymış. daha başarılı olabilirdi. she said'e sormuşlar büyüyünce ne olmak istersin diye o da spotlight demiş.
7/10

bir replik vardı ki beni çok etkiledi onunla bitireyim. mağdurlardan biri şöyle diyordu;

“sanki... o gün sesimi aldı... tam ben onu bulmaya başlamak üzereyken."