Hank Schrader, Bacanağı Olmasına Rağmen Neden Walter White'ın Peşine Düşüyor?
breaking bad... tam bir türk eniştesi modeli ve aynı zamanda en trajik karakterlerden biri olan hank schrader'ı tanımamızı sağlayan, canımız ciğerimiz dizi.
Uyarı: Spoiler içerir.
Eye of the Tiger Performansı
dizinin ilk bölümlerinde hank schrader’ı gördüğümde aklımdan geçen ilk onun tam bir türk eniştesi olduğuydu, hatta bununla ilgili hank schrader'ın tam bir türk eniştesi olması şeklinde bir başlık bile açmıştım. her ailede vardır ya hani, mangalın başında ağzında sigarayla mangalı yelleyen, komik olmayan şakalar yapan, ortama sürekli gevşek bir enerji katan adam tipi. işte hank, walter white’ın bacanağı olarak tam da böyle çizilmişti. ilk bölümde walter’ın doğum gününde, hank’in elinde bira, komik olmayan şakalar, mesleğinde nasıl bir ajan olduğunu havalı havalı pozlar keserek anlatması, bir çeteyi çökerttiğinin haberi televizyonda çıkınca ortamda ilgi odağı olmak istemesi, kullandığı silahını tanıttıktan sonra walter'a silahı verip "bunu sadece adamlar taşıyabilir" vs şeklinde takılması, tam bir türk enişte patavatsızlığı, boş konuşma istikrarı. fakat aslında bu enişte maskesinin altında bambaşka biri var. hank, sahaya çıktığı anda bambaşka bir adam oluyor: soğukkanlı, profesyonel ve inanılmaz derecede zeki. dizi ilk başlarda hank’i biraz kas beyinli gibi gösteriyor, ama aslında öyle değil. onun bu şakacı enişte hali, sahada yaşadığı stresin ve dea ajanı olarak karşılaştığı şiddetin üstünü örten bir kabuk gibi. gülüyor, geyik yapıyor, ama o sırada içeride kaynayan koca bir baskı kazanı var. bu ikili kimlik bence hank’in en çarpıcı yönü. ilk bölümlerde sanki boş beleş bir karakter gibi görünürken aslında dizinin en zeki adamlarından biri çıkması tamamen planlı, tutarlı. ayrıca, walter ile hank’in ilk bölümdeki o "silahı erkek taşır, tamam bizimle bir gün bir operasyona katıl da hayatında heyecan olsun" replikleri, bence dizinin ilerleyen bölümlerindeki tüm çatışmaların temelini atıyor. hank’in walter’a, “hayatında hiç heyecan yok” demesi, hatta şaka yollu da olsa “silah sadece adamlar tutar” demesi, bunlar sadece öylesine kullanılmış replikler değil. hank’in iç dünyasında aslında şöyle bir denklem var: kendini “alfa erkek” olarak tanımlıyor ve çevresindekilerin de bu şemaya uymasını bekliyor. walter’ın sıradan, sessiz, sakin, ezik gibi görünen hali hank’in dünyasına uymuyor.
aslında burada küçük bir eziklik psikolojisi var gibi geliyor bana. çünkü hank, kendi dünyasında başarılı, saygı duyulan, eli silah tutan, suçlularla savaşan bir adam. ama bir yandan da entelektüel değil, akademik değil, walter gibi yaratıcı bir beyin değil. bu yüzden walter’a karşı hep hem küçümseyici, hem de hafif imrenen bir tavrı var. walt’ın sakinliğini “eziklik” olarak okuyor ama aslında walter’ın içinde yatan karanlığı hiç fark etmiyor. yani hank kendini alfa sanıyor, ama masanın karşısında oturan asıl “alfa” walter, sadece o sırada henüz uyanmamış halde. yani hank ve walter aynı masada oturuyor, aileleriyle birlikte yemek yiyorlar, birlikte kutlamalara gidiyorlar, ama aslında birbirinin tam zıddı iki uç noktadalar. hank, hayatını suça karşı savaşmaya adamış bir adam. yani yasaların, kuralların ve düzenin bekçisi. walter ise zamanla onun tam tersine dönüşüyor: yasa dışı bir imparatorluk kuruyor, kuralları yıkıyor, düzeni altüst ediyor. hank bu kadar takıntılı bir şekilde suçluları avlarken, en büyük suçlu aslında burnunun dibinde. walter’ın heisenberg olduğu fikri hank’in aklına neredeyse hiç gelmiyor. bu durum dizinin adalet körlüğü temasını çok güzel özetliyor. nasıl ki bazen insan en yakındakini göremiyor, fark edemiyor, anlayamıyor, işte hank de walter’a o kadar alışmış, onu o kadar sıradan biri olarak kodlamış ki, beyin otomatik olarak “o zaten olamaz” diyor. bu da ironik bir trajediye dönüşüyor. hayatını kötü adamları yakalamaya adamış biri, aslında tarihin en büyük kötü adamlarından birini her gün akşam yemeğinde ağırlıyor, karşılıklı şarap içiyorlar.
mesela dizide walter, gus, mike, saul gibi karakterler zekâlarıyla ön plana çıkıyor. seyirci olarak biz de bu zekâ oyunlarına hayran kalıyoruz. hank ise uzun süre vur kır parçala kafasında bir ajan gibi yansıtılıyor. ama gerçek hiç de öyle değil. hatta tam tersi. gale cinayetinden başlayarak, gus fring’in meth imparatorluğunu ve sonunda heisenberg’in kimliğini çözmeye giden yolu neredeyse tek başına döşeyen kişi hank’in ta kendisi. tüm polis teşkilatı gus'ı bir kurtarıcı ve hayırsever olarak görürken, hank "ulan bu adamda bir şeyler var diyip" gus'ın parmak izini araştıracak kadar zeki bir adam. yani sürü psikolojisi ona göre değil, bir insanı herkes seviyor diye o insandan zarar gelmez şeklinde bir kafa yapısı yok, herkesten her şeyi bekleyebiliyor, ama walt hariç, çünkü dediğim gibi o, hank'in kafasında tamamen "ezik" bir adam, o yüzden ondan beklemiyor. mesela walter’ın gale’e yazdığı o “to w.w. my star, my perfect silence.” notunu tuvalette bulduğu o meşhur sahne çok anlamlı.
Sahne
o anda hank’in kafasında ampul yanıyor. sırf o küçük detaydan, yıllardır gözünün önünde duran walter’ın aslında heisenberg olduğu gerçeğini çıkartıyor. bu sahne, dizinin kırılma noktalarından biri. hank’in gözleri donuklaşıyor, yüzündeki ifade bir anda değişiyor, tüm geçmiş anılar beyninde şimşek gibi çakıyor. işte o noktadan sonra hank’in tek hedefi walter’ı çökertmek oluyor. jesse’yi kullanarak walter’ı yakalamaya çalışıyor, eski anılarını, dostluklarını, aile bağlarını tamamen kenara atıyor.
peki hank bunu neden bu kadar takıntı haline getirdi?
bence burada mesele sadece adaleti sağlamak değil. hank kandırılmış hissediyor. yıllardır aynı masada yemek yediği, birlikte bira içtiği adam aslında tarihin en büyük uyuşturucu üreticilerinden biri. bu, onun tüm kariyerine, tüm kimliğine tokat gibi iniyor. walter’ı yakalamak hank için sadece mesleki bir görev değil, kişisel bir onur meselesine dönüşüyor. walter’ı içeri tıktığında aslında sadece bir suçluyu değil, kendi hatasını da cezalandırmış olacak. yani hank aslında zekâ olarak da hiç hafife alınacak biri değil. walter ise heisenberg olduktan sonra kibirle körleştiği için hank’i hep küçümsüyor. bence walter’ın düşüşü tam da burada başlıyor. karşısındaki adamı küçümsemek, onun zekâsını görmezden gelmek, walt'ın yapmaması gereken şeylerden biriydi. zaten hank ve walter arasında bana göre dizinin en güzel yazılmış karşıtlıklarından biri var. ikisi de inanılmaz derecede yetenekli, kendi alanlarında takıntı derecesinde başarılı, büyük riskler alabilen adamlar. ama aralarındaki en temel fark şu: walter zamanla ahlaki çizgilerini silip atıyor, hank ise başından sonuna kadar dürüstlükten taviz vermiyor. walter, güç uğruna her çizgiyi geçebiliyor; yalan söylüyor, manipüle ediyor, öldürüyor. hank ise bu uğurda hayatını bile riske atıyor ama doğruluktan vazgeçmiyor. bu da walter’ın yozlaşmasını daha net gösteriyor, hank ise tam tersi bir şekilde asla yozlaşmayacak, değerlerine ihanet etmeyecek biri. walt, her şeyi ailesi için yaptığını iddia ederken bile aslında içten içe egosunu besliyor. hank’te ise ego var ama o egoyu besleyecek yasadışı hamleler yok. yani hank hem başarılı, hem etik, hem de dürüst. işte bu yüzden dizinin sonuna kadar değişmeyen nadir karakterlerden biri olarak kalıyor.
sonra o meşhur olay gerçekleşiyor: yani hank, jack’in çetesinin elinde, çölde, walt’ın gözleri önünde vuruluyor
bence breaking bad’in tüm tonunun tamamen değiştiği an burası
hank’in ölümüyle dizideki tüm dengeler yıkılıyor. jesse’nin kırılması, walt’ın çöküşü, hepsi bu ölümle tetikleniyor. çünkü hank sadece bir karakter değil, dizideki “adalet” kavramının vücut bulmuş hali. yani hank ve ortağı gomez ölünce artık ortada adalet kalmıyor. walter’ın kazandığı o an, aslında kaybettiği an oluyor. çünkü o noktadan sonra dizideki her şey çöküşe geçiyor. jesse esir düşüyor, walter ise tüm ailesini kaybediyor. walter o gün çölde en azından özgürlüğünü kazandığını sandı ama aslında her şeyini kaybetti. yani hank schrader hepimizin ilk başlarda hafife aldığı ama aslında dizinin omurgasını oluşturan karakterlerden biriydi. enişte şakaları, boş muhabbetleri, alfa erkek havalarının arkasında aslında devasa bir adalet duygusu, keskin bir zekâ ve inanılmaz bir kararlılık gizliydi.
walter white’ın yükselişi ve çöküşü, hank’in gölgesinde şekillendi.