Hangi Sektöre Neden Yatırım Yapılması Gerektiğini Kardemir Üzerinden Anlatan Bir Yazı
karabük demir çelik fabrikası (kardemir) artık portföyümde olmadığı için rahatlıkla yazabilirim. baştan da belirteyim; yatırım tavsiyesi kapsamında değerlendirilmemelidir bu yazdıklarım. sadece yatırımcı arkadaşlara takip ettiğim yönteme dair belki yeni farkındalıklar oluşturması ihtimaline karşı yazıyorum bu yazıyı.
dünyada temel olarak ihtiyaç duyulan hammaddeleri 5 ana gruba ayırmak mümkün
bunun ilk sırasında demir-çelik geliyor. çimento, petrokimya (plastik, lastik vs.), cam ve tahta (çok komiğim, değil mi? kağıt yani), belki bir altıncı olarak da gübre sıralanabilir. bugün dünya, bu hammaddelerin üretim yöntemlerini değiştirmeye odaklandı. ne demek bu? çok daha uzun süredir bahsettiğimiz, new green deal, yeni yeşil mutabakat adı altında, karbon emisyonlarını sıfıra indirecek teknolojilerin geliştirilmesi ve tedavüle alınması dönüşümü kısacası. bu da tabii ki bir ek maliyet getiriyor her şey üzerine.
şu esnada bahsettiklerim artık herkese aşina gelebilir fakat bunun için bireysel aksiyon alındığını da düşünmüyorum. yani evdeki karbon salınımını düşürmek için çalışmıyoruz demiyorum, bunu da yapmak gerekiyor fakat türkiye'de böyle bir farkındalık zaten yok. daha evdeki çöpü bile ayırmayan bir toplumuz. bunun bedelini de önümüzdeki yıllarda şu kıtlığı olarak ödeyeceğiz. belki 2040'larda böbrek hastası çocukların sayısındaki artış ile bu tokadı yediğimiz zaman göreceğiz bunu. bu da bir şerh olarak kalsın burada. burada, bu yeşil dönüşüm konusu üzerinde fırsatları değerlendirmekten bahsediyorum daha çok. bu fırsatlar henüz tükenmiş değil ve hatta yolun başındayız da denebilir. hatta geçen sene bill gates'in yazdığı how to avoid climate disaster adlı kitabın bir özetini paylaşmıştım www.postevre.com postevre'de. orada bill gates resmen önümüzdeki on yılda hangi sektörlere yatırım yapılması gerektiğini anlatıyor gizliden gizliye. daha öncesinde de yakından takip eden arkadaşların bileceği üzere, türkiye'de bu konuda çok değerli ve güçlü global şirketlerin olduğunu dile getirmiştik. bunların başında ereğli demir çelik fabrikası geliyor. bir diğeri şişecam, bir diğeri petkim kağıt ve çimento fabrikaları ise zaten ibadullah.
türkiye bir ağır sanayi ülkesidir
bu sanayi dönüşümünü nispeten tamamlamış bir ülkedir fakat 21. yüzyılda biraz bu konuda geç de kalmış bir ülkedir. yüksek katma değerli ürün üretilmiyor lafını bugün artık -yermek için söylemiyorum- badanacılar bile konuşuyor. türkiye neler yapmalıydı kısmına girmeyeceğim, bunlar artık iyi biliniyor. öte yandan her ne kadar çokça eleştirsem de kişisel egosantrik aksiyonları yüzünden, ülkemizde bunları en cesur ve doğru şekilde dile getiren isimlerden biri özgür demirtaş. özgür demirtaş'ı irite edici bulanlar için ise önereceğim diğer ekonomistler, her ne kadar meşguliyeti sebebiyle planladığımız bir kapalı konferansı gerçekleştiremediğimiz, benim çok yakından takip ettiğim, cevdet akçay, cevdet hocamızın öğrencisi çok değerli hocamız, kendisi university of chicago'da profesördür, ufuk akçiğit, ufuk hocanın doktora hocası, nobel alacağı artık bütün çevrecelerce beklenen daron acemoğlu -gerçi şuursuzun teki daron gibilerin dönemi 15 yıl önce kapandı demiş, daron hoca'nın akademideki bugün nobel beklentisi yaratan çalışmalarını yaparken dönemi nasıl kapanıyor, işin o kısmı da o kafatası kevlardan, zihinsel durgun tipin açıklamasına muhtaç- ve son olara da bugün bilkent'te çalışmalarına devam eden refet gürkaynak olarak sıralayabilirim. benim asıl kaynağım bu hocaların akademik makaleleri ve yaptığı konuşmalardır. ufuk hocanın çalışmaları ise resmen batık ülkeler nasıl ayağa kaldırılır konuları etrafında dolaşır. özellikle ufuk hocayı lokal problemlerin çözümü için, daron hocayı da global problemlerin çözümü için takip edebiliriz.
türkiye, dünyanın en büyük 7. çelik üreticisi, yaklaşık 36 milyon ton çelik üretiyor (infografik)
toplam dış ticaretinin yaklaşık %10'u çelik, o da yaklaşık 22 milyar dolar civarında bir hacim yapıyor. per capita, çelik tüketiminde de yaklaşık 350 kilogram ile almanya ve isveç'in hemen gerisinde. abd'nin önünde. burada dikkat edilecek konu, çeliğin nerede kullanıldığı. tabii ki çin'in tüketimi devasa boyularda. dünyada üretilen çelişin %56'sini çin üretiyor, yine tüketilen çeliğin de %56'sini kendisi tüketiyor. yaklaşık 1 milyar ton üretiyor, 1 milyar da tüketiyor. türkiye'nin tüketimi de yaklaşık 30 milyon ton. abd kişi başı 242 kilogram çelik tüketiyor. bunlar yukarıdaki infografikte var. şimdi almanya ile türkiye'nin çelik tüketimi neden çok yakın diye sorarsak, bu iki ülkenin de çelik tüketimi oluşturan sanayileri aşağı yukarı aynı çünkü. almanya bir beyaz eşya üretim devi benzer şekilde türkiye de öyle. almanya otomotiv sanayiinde bir dev, türkiye bir dev olmasa da yine yaklaşık 1 milyon 300 bin civarı üretimi söz konusu. bu dünya ve ülke ekonomisinin durumuna göre değişiyor. dikkat edilecek unsur burada, otomotiv kelimesinde yani otomobil, ticari araç, kamyon, çekici her şey dahil buna. en çok çelik tüketen sektörleri konuşurken, otomotiv ve beyaz eşyanın yanında bir de inşaat konuşmak gerekiyor, keza inşaat demiri denen şey de çelik fabrikalarında üretiliyor. tabii ki bu fabrikalar ürünlere göre uzmanlıkları ayrılıyor. örnek vermek gerekirse, ereğli demir çelik fabrikası daha çok yassı çelik üretirken, yani beyaz eşya ve otomotiv sanayiinde tüketilen çelik türleri bunlar. kardemir, daha çok uzun çelik denen; ray, inşaat demiri yani kangal, yay, bağlantı elemanları, profil çelik üretiyor. yüksek katma değerli de tren ve yüksek hızlı tren tekerleği üretiyor.
şimdi, eldeki veriler kısaca şunlar
dünyada yaklaşık 1.8 milyar ton çelik üretiliyor, bunun %56'sini çin üretip tüketiyor, türkiye'nin üretimi ve tüketimi aşağı yukarı almanya'nın üretim ve tüketimiyle eşit. ek bilgi: çelik üretiminde rusya 71 milyon ton ile dünyada beşinci sırada, ukrayna da 20 milyon ton ile 12. sırada. çelik genellikle limanlardan yüklenip gönderiliyor. yük trenleri ile de taşındığı vakidir. çin birinciydi zaten 1 milyar ton ile, hindistan ikinci sırada 100 milyon ton ile, üç japonya 83 milyon ton, dört abd 72-73 milyon ton ile, beş rusya saydık, altıncı güney kore 67 milyon ton ile, yedinci türkiye saydık, sekizinci almanya 35 milyon ton ile, dokuz brezilya 31 milyon ton, on iran 29 milyon ton, on bir tayvan 21 milyon ton ve on iki ukrayna saydık.
iki olay vuku buldu
birincisi önceden belliydi, ikincisi de aslında tahmin edilebilirdi. birincisi, çin'in artık ihracat odaklı büyüme modelinden kendi içine döneceği haberinin gelmesi. 1 milyar ton çelik üreten ülke, export'unun sadece yüzde 10'lük bir kısmını kesse, zaten dünyadaki ikinci en büyük üretici kadar bir çelik arzı eksikliği oluşuyor. bunun da sadece %3'u türkiye'ye yeni sipariş olarak gelse, zaten ereğli'nin yıllık üretimi 8 milyon ton, kardemir'in de üretimi yıllık 3 milyon ton civarında. bu fabrikaların kapasiteleri oranında çok büyük siparişler bunlar. öte yandan neden başka fabrika mı yok bunları sayıyoruz? bu iki fabrika da entegre tesisler, ne demek bu? ikisinin de enerji üretim tesisi var, limanları var. yani üretim için gerekli şeyler sadece demir cevheri ve hurda, scrape çelik, yani sorunsuz fabrikalar. üretim kaliteleri dünya standartlarında, çok net bir şekilde ürünlerini o gerekli bütün standartlardan geçirebiliyorlar.
çin olayının üzerine bir de ukrayna-rusya olayı çıktı. bu da ikinci öngörülmesi mümkün olaydı. rusya ukrayna'nın limanlara erişimini engelledi. çelik nasıl gidecek? trenle gitse bile yollar kapadı. zaten fabrikalar nasıl çalışacak, çalışsa bile hangi verimle çalışacak? avrupa ekonomik yaptırımlar ile rus mallarına ambargo koydu. pandemi yüzünden emtia rallisi yaşandı, çelik fiyatları resmen roketledi.
bütün bu etkenler birleşince tabii ki bu iki şirketin de hisse senetlerinin fiyatlarında da gösterdi kendisini
tekrar ediyorum, bu bir yatırım tavsiyesi değildir. kendi araştırmanızı yapıp, risk algınıza göre hareket etmeniz gerekir. hisse senedi fiyatı tahmini yapmıyoruz burada ya da bir fırsattan bahsetmiyoruz. burada asıl anlatmaya çalıştığım şey; hangi sektöre neden yatırım yapılır, buna dair bir yol haritası sunmuş olabilmek. şimdi işin asıl ilginç kısmına gelelim.
çelik fiyatları çok yükselince, daha yaşı dolmamış kuru yük gemileri, ağır tonajlı büyük deplasmanlı, bunları hurdaya göndermeye başladılar. bunlar yerine de daha küçük gemiler yaptırmaya başladılar ve resmen bedavaya sıfır gemi sahibi oldular. bunun yüzünden de navlun fiyatları arttı mı? çelik fabrikaları gemi bulamadıkça da çelik tedariği sıkıntıya girdi mi? gemileri daha pahalı tutan tüccarlar, bu fiyatları çeliğe yansıttı mı? daha sonra çelik fiyatları yine arttı mı? çelik fiyatları arttıkça, yaşı dolmamış gemileri tekrardan hurdaya gönderdiler mi? yine navlun fiyatları arttı mı? döngüyü görüyorsunuz değil mi? bu peki nereye kadar sürecek? artık navlun fiyatları öyle bir noktaya gelecek ki gemiyi hurdaya yollamak pahalı olacak. bu sefer de gemiciler para kazanmaya başlayacak. daha bu ralli tam olarak başlamadı. bu var şimdi sırada. konteyner krizi de buna benzer şekilde oluyor tabii ki. konteynerlerin de bir kısmı hurda çelik yapıldı, sonra konteyner bulunamadı ortalıkta. şimdi konteyner üretmek çok karlı. ilginç bir dönemden geçiyoruz, krugman'ın dediği gibi.
bütün bu hareket dalga dalga diğer bütün sektörlere de uğrayacaktır
türkiye'de demir çelik sektörüne olan güven, çeliğin direkt olarak dolar ile satılmasıyla da alakalı. zaten bu yukarıda adı geçen şirketler bilançolarını direkt olarak dolar olarak tutarlar. daha sonra kamuoyuna açıklarken ortalama kur üzerinden türk lirasına çevirirler. yani kendi defterleri dolar olarak tutulur. o yüzden bu şirketlerin kur karşısında kar edememe gibi bir durumları yok. nakit pozisyonları da varsa eğer genellikle dolar cinsinden olur.
özetle; yatırım yaparken önce hangi tür enstrümana yatırım yapılacağı seçilmelidir.
bono mu, emtia mı, hisse senedi mi; buna karar verilmelidir. mesela bugünlerde emtia olarak tercih ediyor çoğu insan, bu yüzden de emtia fiyatlarındaki artış biraz daha hızlı gidiyor. eğer hisse senedine yatırım yapılacaksa, hangi sektör? mesela demir çelik sektörü hem bir sanayi hem de bir emtia yatırımı olarak değerlendirilebilir. dolar tarafında da güvenli durusu ayrı bir tercih konusu olabiliyor. tekrar ediyorum, yatırım tavsiyesi kapsamında anlatmıyorum bunları.
bu ukrayna - rusya olayından sonra abd, iran ile arasını düzeltmeye çalışıyor. nükleer anlaşma neredeyse sonlandırılmak üzere. bu anlaşma yapıldığı zaman iran petrolü tekrardan tedavüle girecek ve iran petrolü brent petrolden nispeten daha ucuz. özellikle türkiye'ye transferi çok kolay. buradaki fiyat avantajından türk petrol rafinerileri de faydalanacaktır.
fakat türkiye çok riskli bir ülke
hem ekonomik dalgalanmaları, hem de devletin fiyatlara çok fazla karışması şirketlerin karlılıklarını etkiliyor. enflasyon yüzünden perakendecilere ceza kesiliyor. enerji piyasası denetleme kurulu tarafından piyasa takas fiyatları değiştiriliyor. bu da tabii ki enerji üreticilerine kardan zarar ettiriyor. bu tür müdaheleler çok risklidir. nerede ne olacağı belli olmaz. geçtiğimiz gün enerji şirketleri, çok güzel fiyatlanırken, bir anda hepsi ciddi düşüş yaşadı bu piyasa takas fiyatları düzenlemesi yüzünden. yarın bir gün bundan vazgeçilir, bu sefer de ralli başlar. daha kötüsü, elektrik santralleri "üretmiyorum o zaman" diyebilirler. böyle bir şey olması durumunda da enerjiye bağımlı sektörler -sanki enerjiye bağımlı olmayan varmış gibi- bundan çok olumsuz etkilenecektir. mesela bir örnek, doğalgaz fiyatlarından olumsuz etkilenen şirketlerin başında seramik ve porselen üreticileri geldi. hatta şişecam bile bundan çok etkilendi. halbuki bu büyük üreticiler botaş ile fiyat fikslerler. bir de doğalgaz kısıntısı riskleri girince devreye bu sefer bütün bir sanayi bundan olumsuz etkilendi. gerçi yine botaş ile özel anlaşmalar yapar bu büyük şirketler, kesintisiz tedarik anlaşmaları. yani gidip de misal olsun diye söylüyorum, erdemir'in gazını kesemezsiniz. gaz yoktu abi bitti diyemezsiniz. eğer gaz varsa önce oraya verilir. koskoca ülkede hiç gaz kalmaması gibi bir durum da olmayacağı için bazı sektörler aslında hiç durmazlar.
rusya tarafında tabii ki olumsuz etkilenen şirketlerden şişecam, rusya'da yaklaşık 5 fabrikası var yanlış bilmiyorsam ve üretiminin %15'ini orada yapıyor. otomobil cami üretimi yaptığı ender ülkelerden. genellikle türkiye'de ve avrupa'da çünkü otomobil cami ürettiği fabrikaları. bu arada bu camları da öyle kardeşler otomobilcilik gibi şirketlere değil, rolls royce, lamborghini, porsche, audi gibi otomobil üreticilerine satıyor. yine rusya-ukrayna savaşı yüzünden taahhüt şirketleri çok olumsuz etkilendi, bunların başında da enka ve tekfen var. %20-25 kayıplar yaşandı.
kısacası, yatırım konusunda makro olaylar asıl belirleyici unsurlardır
tabii ki bundan sonra şirketlerin durumları da göz önünde bulundurulmalıdır, fakat benim bu konudaki tercihim zaten hiçbir zaman kötü yönetim gibi bir sorun yaşamayacak olan şirketlere yatırım yapmaktan geçiyor. uluslararası piyasalarda, yani abd için, teknoloji şirketleri, apple, amd, microsoft, nvidia gibi şirketler. dikkat edilirse hepsi üretici. microsoft metaverse konusunda çığır açacağını düşünüyorum. nvidia yine ekran kartı üretiminde lider bir şirket ve özellikle coin mining için ve metaverse için gerekli tedariği sağlıyor. apple zaten apple, anlatmaya gerek yok. apple kötüleyen birinin (kesinlikle küçümsemiyorum, haddime değil) ya aklı yoktur ya da parası, hiç tartışmaya girmeye gerek yok.
türkiye'ye gelindiği zaman da türkiye'nin güçlü olduğu sektörler, otomotiv, demir-çelik, cam, zaten tek şirket var, monopol yani, duruma göre yine çimento, özellikle inşaat iyiyken iyi olurlar. bazen lokal yatırımlar sayesinde bazı yerel fabrikalar iyi karlar yazarlar. mesela çanakkale köprüsü, togg fabrikası vs gibi. suriye inşası başladığı zaman yine bunun etkisi görülecektir civar fabrikalarda. petrokimya ve kimya sanayii yine türkiye'de çok güçlüdür ve ihracatçıdır. bu sektörlerin lider firmaları dışında yatırım yapmanın çok da anlamı yok. çünkü türk borsası kurnaz patronların elinde oyuncak haline gelmiş bir borsadır fakat bugün şişecam'ın order book'unu oynatacak babayiğit de zor bulunur.
son olarak bankacılık hakkında konuşmak gerekiyor
bankacılığı ben kişisel olarak çok beğenirim, çok iyi bir iş alanıdır fakat türkiye'de hisse senetlerinin performansları rezalet. bugün toplamda 20 milyar lira kar eden bankanın fiyatı yerinden kıpırdamıyor. sanki kazandıkları para değil yani. neymiş, riskliymiş. kar etmiş mi? etmiş! niye fiyatlamıyorsun? riskli! böyle saçmalık olmaz. banka hisseleri de rallisine başladığı zaman bu sefer peşinden koşacak tabii ki bu insanlar. öte yandan, türk yatırımcısı da bir ilginç, bankacılıktan anlamadığı için banka bilançosu okumayı bilmez, bu yüzden tabii ki yatırım yaparken de ürkek oluyor. bir diğer unsur da bankacılığı haram para olarak görmeleri. bir ülkede yatırım yaparken, o ülkenin algılarının da öneminin çok büyük bir yer tuttuğunu buradan görebiliyoruz.
kardemir üzerinden bir yatırım nasıl yapılır vaka çalışması sunmuş olduk. ilgilenenlere umarım faydalı olur.