Görkemli Sanat Eserleri Karşısında Kendinden Geçme Durumu: Stendhal Sendromu

Sanat bazen ruhu coşturmakla kalmaz, bedeni de sarsabilir; peki bir tablo ya da heykel, insanı fiziksel olarak hasta edebilir mi? Stendhal Sendromu ile tanışın.
Görkemli Sanat Eserleri Karşısında Kendinden Geçme Durumu: Stendhal Sendromu

1817 yılında, edebi takma adı stendhal ile daha çok tanınan fransız yazar marie-henri beyle, floransa'ya seyahat eder. bu seyahatin amacı, kendisine göre insanlık tarihinin en önemli üç şahsiyetinin mezarının bulunduğu heybetli bir katedral olan santa croce bazilikası'na ziyaret etmektir.

bu üç zat, sanat ve bilimin gelişiminde çok önemli roller oynamakla kalmamış ayrıca, genç stendhal üzerinde de güçlü bir etki bırakarak daha sonra yazacağı romanlarının şeklini ve içeriğini de etkilemişti. bu nedenle yazar, bazilikaya girip içindeki mezarlara yaklaştığında güçlü ama tuhaf bir duygu hisseder. rome, naples et florence kitabında o anı şöyle hatırlar:

"floransa'da, mezarlarını gördüğüm büyük adamların yanında olduğum düşüncesiyle bir tür coşku içindeydim. yüce olanı düşünmeye dalmıştım... göksel hislerle karşılaşılan noktaya ulaşmıştım... her şey ruhuma çok canlı bir şekilde hitap ediyordu. ah, keşke unutabilseydim. kalbim çarpıyordu, berlin'de buna 'sinir' diyorlar. hayatım benden akıp gidiyordu. düşme korkusuyla yürüyordum."

işte. italyan bilim adamları ve kültür eleştirmenleri, yazarın ulusal hazinelerini övgüyle anlatmasından şüphesiz gurur duyarak bu duruma stendhal'ın adını verirler ve stendhal sendromu terimini icat ederler.

sanatın bizi fiziksel veya zihinsel olarak hasta edebileceği fikri kesinlikle cezbedici olsa da bilim adamları bu sendromun gerçekte ne olduğunu, hatta var olup olmadığını bile tam olarak bilememektedirler.

sendromun arka planı/tarihi

italya'da ortaya çıkan bu sendromla ilgili o günden bugüne birçok çalışma yapılmıştır. en kapsamlılarının çoğu elbette bu ülkede yapılmıştır. örneğin,

1989 yılında, floransa'daki santa maria nuova hastanesi, şehirdeki müzeler ve galerilerden ambulansla getirilen 106 acil vakanın tümünü içeren bir rapor yayınlamıştır. bildirilen semptomlar, yönelim bozukluğu ve baş dönmesinden kalp çarpıntısı, halüsinasyon ve kimlik kaybına kadar uzanmaktaydı. bu sayede italyan araştırmacılar, stendhal sendromuna ilişkin milliyetçi yorumlarını hızla akademik dünyanın geri kalanına yaydılar.

daha sonraki araştırma makaleleri, sendromun belirli bir yerle bağlantılı olduğu yönündeki hastanenin görüşüne itiraz etti. psikosomatik tepkiler uyandırabilen tek sanatın italyan sanatı olmadığı açıktı. fransa'da michel proust, kayıp zamanın izinde üzerinde çalışırken sürekli astım krizleri geçiriyordu ve rusya'da fyodor dostoevsky, dini bir tabloya o kadar takıntılı hale gelmişti ki, karısı onun epileptik bir krize gireceğinden endişeleniyordu.

ayrıca stendhal sendromu, italyan rönesansı ile de bağlantılı değildi. bazı birincil kaynakların, birçok eski hacının nihayet manevi hedeflerine ulaştıklarında hissettiklerini anlatma şekli, hastane raporunda bulunanlarla ürkütücü bir şekilde benzerdi ve ortalama olarak, kudüs şehri, floransa'nın en büyük müzeleri kadar çok sayıda, açıklanamayan tıbbi sorunları olan kişiyi tedavi etmekteydi.

günümüzde estetikçiler ve sinirbilimciler, stendhal sendromunun italya'nın kalbiyle sınırlı olmaktan uzak, aslında güzelliği takdir etme konusunda ortak yeteneğimizin getirdiği evrensel bir deneyim olduğu konusunda hemfikirdir. sendromla ilgili bilimsel literatürde yapılan yakın tarihli bir araştırmada, "güzelliğin nesnesi kişiden kişiye değişebilir ancak büyülenen izleyicinin yaşadığı hayranlık ve heyecan aynı kalır" denilmektedir.

olası diğer açıklamalar

psychology and cognitive sciences dergisinin 2017 yılında yayınlanan bir makalesinde bu sendrom, "sanatsal veya tarihi eserlere maruz kalmanın neden olduğu baş dönmesi, panik, paranoya veya delilik ile karakterize edilen nadir bir psikiyatrik durum" olarak tanımlanmıştır. makale daha sonra, son on yıllarda ortaya atılan, stendhal sendromu için radikal olarak farklı ancak eşit derecede geçerli açıklamaları sıralamaktadır.

bunlardan biri, sendroma atfedilen semptomların aslında fiziksel yorgunluğun bir sonucu olduğu yönündedir. bir günde bir veya daha fazla müzeyi gezmek, özellikle formda değilseniz veya tıbbi bir rahatsızlığınız varsa büyük miktarda enerji gerektirir. floransa'nın acil servislerine başvuranların çoğunun yoğun programları olan turistler olduğunu düşünülünce bu teori oldukça makul görünmektedir.

bazıları, stendhal sendromunun sanatın kalitesinden çok, genellikle bir yeri, kişiyi veya sanat eserini görmek için uzaklara seyahat eden turistler gibi izleyicinin benzersiz konumuyla ilgili olduğuna inanmaktadır. ilgili turistler, seyahati kendini gerçekleştirme süreci olarak ele alırlar. bu süreç, zihinsel olarak dengeli bireyleri sıklıkla daha savunmasız ve duyarlı bir ruh haline sokar ve onları duygusal patlamalara yatkın hale getirir.

bu açıklamalar ne kadar sıradan olursa olsun, bir şeyin o kadar güzel olabileceği ve onun algılanmasının bize acı ve delilik verebileceği fikri, yine de karşı konulmaz bir şey olmaya devam etmektedir. proust ve dostoyevski, kendi sağlık durumlarını, çevrelerindeki insanlardan daha ayrıntılı ve daha yoğun bir şekilde gerçekliği gözlemleme yeteneklerinin talihsiz bir yan ürünü olarak yorumladılar ve bu yetenek, onların romanlarını yazmalarını sağlayan yetenekle aynıydı.