Gökhan Töre'ye Bakışınızı Değiştirecek Olan, Yürekli ve İçli Bir Kariyer Özeti
gökhan töre'nin ses tonunu hatırlayan var mı? diksiyonunu?
sanmam :)
gökhan pek konuşmazdı, neredeyse hiç konuşmazdı.
yalnızca transfer olduğunda, prosedür gereği yapılan o klasik konuşmalar...
onun dışında maçın adamı seçildiğinde dahi maç sonu konuşmalarına ismini yazdırmazdı.
yetimhane çocukları sessizdir. oralara yolu düşenler bunu iyi bilir.
gökhan töre, ilginç bir hikaye, köln'de bir yetimhane odasının sevgisizligiyle başlayan, boğazda milyonların sevgisiyle nihayetlenen.
92'de ailesi onu doğar doğmaz bir yetimhaneye bırakıyor.
birkaç yıl sonra dedesi sabri bey, onu bir şekilde buluyor ve oradan alıyor.
sabri bey ve bedriye hanım her çocuğun ihtiyacı olan ama gökhan'ın biraz daha fazlasına ihtiyaç duyduğu o şeyi ona veriyorlar; beklentisiz bir sevgi.
gökhan kendi deyimiyle futbol oynamaya 3-4 yaşlarında parklarda başlıyor.
dedeler, torunlar ve parklar...
sabri bey o ışığı onda görüyor ve yaşı çok küçük olmasına rağmen onu hemen yerel bir futbol kulübüne; adler dellbrück alt yapısına yazdiyor.
dedeleri bilirsiniz, her zaman acele ederler. çünkü dedelerin en kotu yanı, pek fazla zamanlarının olmamasıdır.
gökhan çok küçük olduğu için, sabri bey her gün kmlerce yol yapıyor gokhan'ı antrenmanlara götürmek için.
futbol gurmeleri iyi bilir; sağ ayaklı bir futbolcu, sol ayağını belli bir seviyede kullanabilir fakat solak futbolcular genelde sağ ayağını yalnızca yürümek için kullanır.
ama gökhan sağ ayağını da kullanabilen bir solaktı.
ve aynı zamanda futbolu bilenler şunu da iyi bilir; yaratıcı ve teknik becerileri iyi seviyede olan oyuncular genelde zarif bileklere sahip hızlı ve narin oyunculardır.
ama hayır, gökhan böyle değildi.
gökhan; hızlı, teknik, yaratıcı, güçlü ve dayanıklıydı.
futbola çok erken yaşta başladığı için fundamental olarak eksiksiz bir oyuncuydu.
çalım atarken kafası yerde değil, etrafı görebilen bir oyuncuydu.
orta mesafe şutu vardı ve birebir de geçemeyeceği oyuncu yoktu.
ve tabii bunları görebilen kulüpler vardı.
15 yaşında leverkusen ona ilk yatırımı yapan kulüptü.
bir sonraki aşamada dönemin dünyayı kasıp kavuran, tarihin en iyi chelsea'si bonservis bedeli ödeyerek kendisi alt yapıya transfer ediyordu.
ve oradan henüz 19 yaşında iken, bundesliga'ya 4.5 milyon euro'ya transfer oluyordu.
ve bir sene sonra bu kez 6 milyon euro'ya rusya'ya gidiyordu.
dikkat ederseniz hikaye de hep bir şey eksik, ciddi bir yetenek, çok fazla takım, çok fazla para, devamlı farklı şehirler/ülkeler.
artık sabri bey yoktu, gökhan dedesini kaybettiğinde 13 yaşındaydı.
artık sevgi yoktu.
gökhan savruluyordu.
ta ki, rusya'dan sonraki durağına kadar.
beşiktaş kendisini kiraladiginda, gökhan'ın henüz profesyonel kariyerinde golü yoktu.
gökhan ilk profesyonel golünü beşiktaş'ta attı.
beşiktaş taraftarıyla alakalı pek çok şey söylenebilir iyi ya da kötü ama herkes beşiktaş'ın çocuklarının nasıl büyük sevdiğini bilir.
gökhan da öğreniyordu.
sene sonunda her şeye ramak kalmıştı ve gökhan'ın kiralık kontratı bitmişti.
fakat gökhan'ın kalbi beşiktaş'ta kalmıştı.
ruslar para konusunda pek taviz vermiyorlar ki bu onların karakteristik özellikleridir fakat karşılarında tanrının yakub'u sevdiği kadar parayı seven bir fikret orman gerçeği vardı :)
transfer çıkmaza girmişti, ruslar gokhan'ı bırakmayacaklarını açıkladılar ve kampa dahil ettiler.
fakat gökhan, antrenmanlarda sadece cismen bulunuyordu
beşiktaş'a gelebilmek icin her türlü arızayı çıkarıyordu.
rusları biraz tanıyanlar bunun nasıl sonuçlar doğuracağını bilir fakat gökhan nasıl bir inat ettiyse bu iş fikret orman'ın istediği rakamlara çözülüyor ve gökhan beşiktaş'a dönüyordu.
hikayenin devamını biliyorsunuz
biz motorları maviliklere sürüyorduk ve o içine kapanık pek gülmeyen çocuk bu kez gülüyordu:
gökhan töre ilk profesyonel golünü attığı takımda, ilk şampiyonluğunu yaşadı.
şampiyonluk sonrası premier lig takimları devreye girdi ve yalnızca 1 yıl kiralamak için 4 milyon euro teklif ettiler.
fikret ormanın en sevdiği renk yeşildi ve bu teklife kayıtsız kalmadı.
sonraları, hem beşiktaş'a hem gokhan'a bir şeyler oldu.
gökhan çok ağır bir diz sakatlığı yaşadı ve beşiktaş'ta da işler uzun bir dönem iyi gitmemeye başladı.
bir şekilde yollar ayrıldı.
ve sonra bir gün, eski günlerinden uzak beşiktaş, eski günlerinden uzak gökhan töre'ye tekrar gel dedi.
o da kendi cebinden 400.000 eur odeyerek geri geldi.
o sezon berbat başlamıştı ve takımın tek santraforu olan aboubakar'in sezonu kapatmasiyla berbat bitmek üzereydi.
gökhan töre hayatı boyunca daha önce hiç oynamadığı bir pozisyonda oynamak durumunda kaldı, santrafor.
sonra ne mi oldu? başta demiştik, bu çocuk farklı, fundamentali sağlam diye.
üstüne düşeni eksiksiz yaparak herkesi şaşırttı ve ilk şampiyonluğunu yaşayıp, üstüme para vererek geldiği takımında son şampiyonluğunu da yaşadı.
gökhan töre şu an kulüpsüz durumda ve sahne kapanmak üzere
belki futbolu bırakacak belki de bir alt kategoriye geçiş yapacak, güncel durumunu bilemiyorum.
fakat şunu iyi biliyorum ki, bizlere bu sahnede yaşattıkları mevcut potansiyelinin belki de yarısı bile değildi.
alman efsanesi horst hrubesch, onu almanya milli takımına almak için kapısında yattığında gökhan hayır demeseydi, belki çok başka bir seviyede olabilirdi bugün.
ama sabri beye bir sözü vardı.
gökhan 13 yaşındayken, dedesi ölüm döşeğinde ondan tek bir şey istemişti, bir gün türk milli takımında oynamasını.
büyük adamlarla, küçük adamlar arasındaki fark da tam olarak budur; minnet ve merhamet.
gökhan şovu hiçbir zaman sevmedi
ama kolunun iç tarafında dedesinin, dış tarafında büyükannesinin ismi yazardı.
ve çoğu kişi bilmez, fiziği çok düzgün olmasına rağmen formasını çıkarmazdı ama vücudunda sabri bey ve bedriye hanımın portresi vardır
gökhan, şunu bil kardeşim
konu sevgiyse biz senin emeğini de, tutkunu da, aidiyetini de, sevgini de, minnetini de çok sevdik.
hayat herkes için farklı bir yerde, farklı koşullarda başlar fakat tüm mesele devamında ne yaptığındır.
sen başardın ve sevgiyle yazdın ismini milyonların kalbine: