Gibi'nin 3. Sezon 5. Bölümünü Kafanızda Daha İyi Oturtmanızı Sağlayacak Bir Analiz
gibi dizisinin 3. sezon 5. bölümünde, ümran abla'nın bilinç dışına bir yolculuk yapıyoruz
ilkkan, insanın kendini gördüğü toplumsal normlarla beslenen süperegoyu, ersoy da insanın hayvansal hali olan id'i temsil ediyor. ersoy'un sürekli üstünü çıkarması, "kakam geldi" falan demesi bu hayvani tarafa; ilkkan'ın da takım elbiseyle takılması ve atasözleri söylemesi bu idealize ve toplumsal superegoya bir gönderme.
yılmaz da bu ikisi arasında arabulucu görevi gören ego. bölümün bir noktasında yılmaz'ın "ben sürekli sizin aranızı bulmak zorunda gibi hissediyorum" demesi ve ilkkan ve ersoy arasındaki dramatik ve şiddetli çatışma da bu yüzden. bir ara ilkkan, ersoy ve yılmaz arasında "bu evde hep kimin sözü geçiyor, yılmaz'ın evi ama onun sözü geçmiyor" muhabbeti oluyor, bu da freud'un "ego kendi evinin efendisi değildir" sözüne çok açık bir gönderme.
ümran'ın (yılmaz'ın) babası aslında ölmüş olsa da baba ziyarete geliyor; bu da freud'un babayı öldürmek/öldürememek ikilemini ve kastrasyon kaygısını temsil ediyor sanırım. ümran'ın tatmin olmamış takdir görme isteği ve toplumdan beklediği takdirin gelmemesi ancak hayallerinde yılmaz ve ersoy evden çıktığında eski öğrencilerinin ona plaket sunması masa başında alkışlaması falan bilinç dışında bu tatmini aradığını ama realitede hiçbir zaman bulamadığını gösteriyor.
hiçbir zaman masanın olması gerektiği gibi olamaması da sartre'ın mauvaise foi-bad faith kavramına referans olabilir. sartre'a göre insanlar sürekli başkalarından nasıl yaşamalarına dair talimatlar aldıkları için hiçbir zaman otantik ve özgür bir varoluşa sahip olamıyorlar ve böyle taklit hayatlar yaşıyorlar. ortalama bir emekli öğretmen teyzeyi sembolize eden ümran da tam bu prototipe uyuyor. sürekli evde artarak biriken kutular da hiçbir zaman gerçekleşmeyen projeler/hayalleri temsil ediyor bence.
bölümdeki karakterleri detaylı şekilde inceleyecek olursak
rüyada, ümran teyze'nin içindeki farklı ümran'ları; yılmaz, ilkkan ve ersoy'da yansıttığını görüyoruz. yılmaz; saygınlık kazanmak için yanıp tutuşan yanı. ilkkan; otorite sahibi olduğu takım elbiseli öğretmenlik yılları. ersoy; yaşlılığı ve kendinden nefret ettiği yılların tamamı. id ego ve süperegonun savaşı gibi bölüm olmuş.
eski dönem kıyafetleri:
aslında hali hazırda ümran'ın hayatında var olmayan, geçmişte yaşamış karakterlerin hatırla sevgili setinden çıkmış gibi giyinmesi. çünkü hepsi ümran'ın gençliğinden birer karakter. onun egosunda ağır yaralar açmış ve hayatından o dönemde çıkmış kişiler. ümran'ın bilinçaltında aynı o günkü gibiler. herkes hayatlarını yaşarken ümran teyze hala geçmişte yaşıyor. aynı bihter ziyagil gibi "herkes gitti ben burdayım" hissi.
bir türlü bir araya getirilemeyen masa:
yılmaz, ilkkan ve ersoy hayatını bir türlü yoluna sokamayıp içindeki tüm ümranları kabullenip sahiplenemeyen ümran teyzenin tüm parçalarını bir araya getirme çabasında. kabullenilmeyen ümran, cinselliği ile barışamayan ümran, terk edilen ve sevilmeyen ümran, güzel bulunmayan ümran. o masa ümran teyzenin hayatından kopmuş, koparılmış ve bir türlü bir araya getiremediği parçaları. gelecek misafirler ise bir türlü barışamadığı geçmişi.
yılmaz:
rüyada yılmaz'ın herkes tarafından sebepsizce aşırı derecede saygı görmesi ve toplumun her kesimi tarafından kabullenilmesi. bir eğitimci olarak ümran teyzenin hayatta en çok arzuladığı şey; saygınlık. durmadan, çok geçmişte kalan eğitimci kimliğini bir otorite simgesi olarak öne sürmesi de bu yüzden. yılmaz herkes tarafından biliniyor ve seviliyor. aynı bir süperstar gibi.
ilkkan:
ümran teyzenin otoritesini gösterebildiği yanı. o yüzden hep takım elbise ile dolaşıyor. o yüzden sürekli ersoy ve yılmaz'a emirler yağdırıyor. yılmaz "yunan göçmeniyim" dediğinde "önemli olan saygın, faydalı, üretken bir insan olabilmek" diyor. bir yerde de ersoy "seni başımıza kim idareci olarak atadı merak ediyorum" diyor. hayatında belki de insan yerine konulduğu tek zaman olan öğretmenlik yıllarının verdiği güzel hisleri hâlâ olabildiği kadar uzunca yaşama isteğinde.
ersoy:
ersoy, ümran'ın olabildiğince baskılamaya çalıştığı ama şimdiki haliyle en çok benzerlik gösteren yanı. ümran vücuduyla ve yaşlanmışlığıyla hiç de barışık olmayan bir kadın. ilkkan ersoy'a "şu haline bi bak be çürümüş meyve gibi oldun iyice. vıcık vıcık küflü küflü. kremlerini aksatıyorsun, hiç utanmıyorsun bu şekilde gezmekten!" diyor. ümran kendini çok fazla bu şekilde yargılayan biri. kahvaltıdan çıkarken yılmaz nesrin'e "ne kadar bozulmuşsun, ne kadar çökmüşsün. utanç verici, berbat bi haldesin" derken nesrin "sorma, bakmadım kendime. insan hep genç ve güzel kalacağını zannediyor" diyor. aslında nesrin ümran'dan çok daha dinç ve bakımlı. bu sözler kıskançlık içerirken, ümran kendi vücudunu da yargılıyor. yılmaz'ın nesrin'e söylediği sözler aslında ümran'ın her gün ayna karşısında kendisine söylediği sözler. "olgun birisi olmanın getirileri. mazbut bi hayat, sağlam bi ahlak ve bol bol sevgi" sözleri ümran'ın kendi seçimlerini ve hayatının akışını aklama çabası. ümran teyze çevresindeki kendisinden daha dinç gözüken yaşıtları ve onların hayat standartları nedeniyle eziklik yaşıyor. yılmaz ve ersoy'un nesrin'i küçümsemek isterkenki özenen bakışlarına bi bakın. o yüzden yılmaz ersoy'a "baya iyi bir vücudun varmış senin" dediğinde ersoy'un o yüzündeki sevinç.
yılmaz'ın birdenbire çıkagelen babası:
ilkkan "kapıda bekletme adamı al içeri, güler yüzle aç kapıyı" diyor ve hemen üzerini düzeltiyor. ersoy ise panik halde "baba nerden çıktı şimdi. biz bu adamı öldü gitti biliyorduk" diyor. ümran'a öğretmenken az çok da olsa saygı gösterip seven babası şimdiki halinde ümran'ı küçümseyecek biri. anlıyoruz ki şakir bey kızını hep daraltan ve küçümseyen biriymiş. birçok kompleksi babasından kaynaklı diye düşünüyorum. ersoy "bu adamın bizim masamızla ne alakası var" diyor. aslında doğrudan alakası var. ersoy yılmaz'a küçük dünyandan çık, ilkkan ise yapma rezil olursun diyor. ilkkan sürekli babaya yaranma peşinde, onun doğrularıyla yaşıyor. ersoy ise kendisine artık babasının verdiği zararı yenmesi gerektiğini, babasının yargılarından kurtulması gerektiğini hatırlatıyor. bu yüzden baba ilkkan ile çok iyi anlaşırken ersoy'u bir türlü sevemiyor. "ilkkan size ne kadar saygı duyduğumu dahası sizden ne kadar çok korktuğumu herkes çok iyi biliyor" diyor. babası bu korku kültürü ile ümran'ın karakter gelişimine çok büyük zararlar vermiş olmalı.
ferya:
yılmaz özellikle ferya'nın gelmesini istiyor. çünkü ümran'ın onunla ilgili kompleksi çok derin. "ben hayatın her sahasında yılmaz'dan daha iyi olduğumu düşünüyordum. daha güzel, daha eğitimli, daha zengin ve belki en önemlisi kendimi ondan daha özgür sayıyordum. bu yüzden bazen arkasından bazen yüzüne karşı onunla çok alay ettik. ama geçen yıllar bana doğruyu öğretti. yılmaz hayatın her sahasında benden on kat daha ilerdeydi." ümran ötekileştirilen ve alay edilen biriydi. onu en çok yaralayan şey ise daha az eğitimli daha az güzel daha az zengin olması değildi, daha az özgür olmasıydı. çünkü babası tarafından baskı ile büyütülen ve asla destek göremeyen ümran, özgür olamadığı için kendisi de olamadı. istediği mesleği yapamadı, mutlu olabileceği bir evlilik yapamadı, istediği gibi yaşayamadı. bir sıra yanlış kararı art arda verdi.
ümran & ersoy:
yılmaz'ın masayı yapan eli yüzü düzgün adama aşk dolu gözlerle baktığını görüyoruz. rüyada ersoy'un hep ıslak ve çıplak olması. ümran teyzenin bastırılmış cinselliği. o yüzden rüyasını anlatırken "seni görmedim görsem söylerim" diye kızıyor. ersoy ile ilgili iki ucu boklu değnek durumu var ümran teyze için. hem ersoy'un toplumun estetik standartlarına uymayan vücudu ile kendi yaşlanmış vücudunu özdeşlestiriyor hem de bastırılmış cinselliğini ersoy'da görüyor. babası ersoy'u sevmediği için o da sevmiyor. aslında ümran kendisini sevmiyor.
yılmaz'ın fotoğrafını çeken adam:
parkta yılmaz'ın fotoğrafını çeken adam "yaptığınız iş çok kutsal" diyor. ümran'ın öğretmenliğe bakış açısına vurgu. "insan sizi sinema perdesinde, tiyatro sahnesinde görmek istiyor" diyor. ümran teyze belki de ünlü bir aktris olmak istedi aslında. "ben o hayatı elimin tersiyle ittim. yoksa çok ünlü ve zengin olabilirdim ama mutlu olmayabilirdim. ben doğrudan insanların hayatına dokunmayı tercih ettim" diyor yılmaz. "bok istemedin" diyor ersoy da. ümran büyük bir pişmanlık içinde. büyük ihtimalle babası ve hayat şartları yüzünden hayallerini gerçekleştiremedi ve hayatında yaptığı birçok seçimden olduğu gibi bu konuda da pişman.
tolga:
tolga'yı evlilikten döndüğü için tebrik ediyorlar. zamanında ümran'ın aşk yaşadığı ama daha sonra evlenmekten vazgeçen aşkı bu büyük ihtimalle. ünlü olma hayalleri kurduğu döneme denk gelen bir aşk hikayesi sanırım. "söylediklerini çok düşündüm de bu evlilik doğru değil" derken baktığı kadın ümran'ın gençliği. "bahri beyler geldiler ne kadar zengin olmuşlar inanamazsın" diyor ilkkan. "ummazdım" deyince yılmaz, "ummaya ummaya bir kel maaşla kaldın böyle" diyor ilkkan. ersoy da "yılmaz hiçbir zaman paraya değer vermedi" diyor. ümran seçimlerinin pişmanlığını yaşıyor. o hem varlık hem de şöhret sahibi olmak isteyen biriydi. çevresi tarafından parmakla gösterilmek isteyen biriydi.
ümran'ın kocası:
üç yaşlı adam salonda otururken aralarında şu diyalog geçiyor. "böyle nezih bir aile, böyle bir kabiliyet, böyle bir gençlik çöpe mi atılmalıydı? gitti memur parçasıyla evlendi." "memur parçası dediğin yılmaz'ı el üstünde tutmuş aslan gibi evladının da babası olmuştur." ümran zamanında evlilik yaptığı adamı içten içe beğenmiyor ve hakir görüyor. aklı hala zamanında kaçırdığı zengin kısmetlerde. ama bir yanı da çocuğuma babalık etti kocam diye kendini avutuyor.
"bir eğitimci olarak...":
ilkkan için "sen hala o herifle mi takılıyorsun" diye soruyorlar. ümran aslında bu "ben bir eğitimci olarak" diye sürekli ısıtıp ısıtıp getirdiği yönünü geçmişte bırakması gerektiğinin içten içe farkında. ama gerçek saygınlığı elde edemediği için küflenmiş saygınlığı bırakamıyor.
illkan & ersoy:
ersoy ile illkan sürekli kavga halinde. ilkkan ersoy'a durmadan body shaming uyguluyor. terli gözüktüğünü ve giyinmesi gerektiğini söylüyor. geçmişteki eğitimci, derli toplu, saygın ümran; kendisinin dönüştüğü bu yeni kadından adeta iğreniyor. ersoy hala masayı bir araya getirmeye çalışan ilkkan'a "çökeceksin, az kaldı, kurtuluyoruz senden" diyor. şimdiki ümran artık geçmişte yaşayan ümran'dan kopmak istiyor. ama hayatında tek gurur duyduğu şey olan eğitimci yönünden kopmak onun için çok zor.
yılmaz & ersoy:
insanlar yılmaz'a sevgi gösterilerinde bulunurken, kendisiyle ve hayattaki yeriyle gurur duyarken yanında hep ersoy'u görüyoruz. parkta, bahçede, restoranda... ersoy ümran'ın bu paralel evrendeki popülerliğinden son derece mutlu. olmak istediği kişiyi ve hayatı yılmaz'da yaşıyor. ilkkan ise bu sahnelerde yok çünkü o yılmaz'a ve ersoy'a gerçek ümran'ı, geçmişteki ümran'ı bıkmadan usanmadan hatırlatıyor.
ümran'ın (belki) şöhret macerası ve travması:
ümran teyze aslında köpekleri sevmiyor aksine havlama seslerini duyunca huzursuz olduğunu görüyoruz. sahneler arası bir geçiş sesi olarak kullanılmış köpek sesi. geçmişteki büyük bir travmaya işaret ettiğini düşünüyorum. öyle ki ümran köpeklerden korktuğu gerçeğini bile derinlere itmek istemiş. bir barda içkisini yudumlarken konuşan adam "artık köpeklerden korkmana gerek kalmadı. bi plak koyup yanıma gelsene" diyor yılmaz balkondayken "başıma neler geldi bittim ben öldüm rahmetli oldum bildiğin" diyen saadettin. bir süre ünlü olma hayali kuran ümran belki de pek de iyi niyetli olmayan insanlarla karşılaşmıştır. ümran'ın ün peşinde koşarken belki de kandırılarak birinden hamile kaldığını ve çocuğuna sonradan evlendiği adamın babalık ettiğini düşünüyorum. "memur parçası dediğin yılmaz'ı el üstünde tutmuş aslan gibi evladının da babası olmuştur." (?...)
rüyanız hayrolsun:
oturup rüyası hakkında konuşurken "bir de rahmetli babam şimdi sevmesin çok severdi beni. bi tanecik kızıyım çok düşkündü bana. beni hayatın her alanında desteklemiştir." diyor. ümran kafasını kuma gömüyor. babasının ona verdiği zararın farkında ama bunu derinlere itmeye çalışıyor. babası her zaman onu yargılayan ve kısıtlayan biriydi. kendine ne kadar da değerli olduğunu hatırlatmaya çalışsa da en çok değer verdiği kişi olan babası tarafından sevilmemişti ve hep bir hayal kırıklığı olarak görülmüştü. ümran teyzenin kimsenin umurunda olmayan solup gitmiş hayatı böyleydi bence.
"dans edebilmeyi çok isterdim. çok sevilmek isterdim, çok."