George Orwell Sosyalistse Neden "1984" Gibi Bir Distopya Yazdı?

George Orwell’ın, sosyalist kimliği ile sosyalist bir distopya yaratması fikri pek çok kişi için çelişkili bir durum gibi gözükebilir. Gelin, bu meseleyi derinlemesine ele alalım.
George Orwell Sosyalistse Neden "1984" Gibi Bir Distopya Yazdı?

insanlara, george orwell’ın sosyalist kimliği ile sosyalist bir distopya yaratması fikri normal olarak çelişkili gelir çoğu zaman. ilk etapta, görünürde bir çelişki var gibi durur, ama işin aslı daha derindir. bu meseleyi sadece "1984" özelinde değil, orwell’ın tüm düşünce dünyası ve yazınsal çizgisi içinde değerlendirmek gerekir kanaatimce. çünkü orwell, sosyalizme inanan ama aynı zamanda sosyalizmin diğer hareketlerde olduğu gibi hangi kolaylıkla totaliterliğe sapabileceğini fark eden, oldukça rasyonel bir yazardı.

george orwell, sosyalizmi ideolojik bağlılıktan değil, insan onuruna ve adalete olan inancından dolayı savunuyordu. onun sosyalistliği, birey haklarını, sınıfsal eşitliği ve sömürünün ortadan kalkmasını savunan bir vicdani duruştu. ancak bu, körü körüne bir ideolojik teslimiyet anlamına gelmiyordu. aksine, orwell her zaman şunu soruyordu: “bu fikirler, pratikte gerçekten adaleti sağlıyor mu? yoksa sadece yeni bir tahakküm düzeni mi kuruluyor?”

orwell, özellikle ispanya iç savaşı sırasında bizzat tanık olduğu stalinist uygulamalar sayesinde sosyalist hareketlerin bile otoriterleşebileceğini, hatta faşizmin yöntemlerini birebir kopyalayabileceğini görmüştü. devrimci idealizmle cepheye giden orwell, kendini bir anda stalinci hiziplerin iç tasfiyelerinde buldu; boynundan vuruldu, karısıyla birlikte canlarını zor kurtardılar. bu travmatik deneyim, onun ileride hayvan çiftliği ve "1984" gibi eserlerle sosyalizmin totaliterleşmesine karşı bir tür "ahlaki bağışıklık sistemi" geliştirmesine neden oldu.

orwell’ın düşünsel yolculuğunu anlamak için yalnızca hayvan çiftliği ya da "1984" değil, daha kişisel ve içe dönük romanı olan aspidistra da önemlidir. 1936 tarihli bu roman, büyük ideolojik sistemlerin ötesinde, kapitalist toplumda bireysel düzeyde sisteme başkaldırmanın ne denli zor ve çelişkili olduğunu gözler önüne serer.

başkarakter gordon comstock, burjuva sınıf değerlerine ve “paraya tapınmaya” karşı çıkar; reklam sektöründen ayrılır, kendi idealleriyle yaşamaya çalışır. ancak zamanla yoksulluk, yalnızlık ve görünmezlik içinde ezilmeye başlar. orwell burada çok net bir mesaj verir:

“kapitalist düzende paranın dışında durmak mümkün değildir, çünkü bu düzen parayla insanı tanımlar.”

aspidistra bitkisi, romanda orta sınıfın sıradanlığını ve konformizmini simgeler. gordon'un bu bitkiye olan nefreti, aslında paranın egemen olduğu hayata duyduğu tiksintidir. fakat o da, sonunda bu bitkiyi kabul eder , çünkü sistemden tam anlamıyla kopmanın bedeli, özgürlükten daha ağırdır.

bu roman, orwell’ın sosyalizmini sadece stalin karşıtlığına indirgememek gerektiğinin en iyi kanıtıdır. orwell yalnızca otoriterliğe değil, aynı zamanda paranın insan değerini belirlediği düzene de karşıdır. bu açıdan, onun sosyalistliği yalnızca siyasal değil, aynı zamanda ahlaki bir duruştur.

orwell’ın sosyalizm eleştirisinin ilk büyük alegorik örneği "hayvan çiftliği"dir. burada sosyalist devrimin, zamanla nasıl yeni bir ayrıcalıklı sınıf (domuzlar) tarafından gasp edildiğini ve halkın (diğer hayvanların) tekrar ezildiğini görürüz. “bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir” cümlesi, orwell’ın bütün külliyatının omurgası gibidir: iktidar değişebilir ama iktidarın yozlaştırıcı doğası asla değişmez.

snowball’un sürgünü troçki’ye, napoleon’un yükselişi stalin’e, halkın belleğinin kısa olması ise orwell’ın tarih, bilgi ve bilinçle ilgili uyarılarına karşılık gelir. tüm bunlar, 1984’ün temellerini atar. hayvan çiftliği, devrimlerin nasıl ihanete uğradığını anlatır bize.

1984’teki “ingsoc” (ingiliz sosyalizmi), orwell’ın inandığı sosyalizmden tamamen farklıdır. bu yapı, sosyalizm kisvesi altında kurulmuş bir mutlak kontrol rejimidir. parti’nin amacı eşitlik değil; düşüncenin, dilin ve gerçeğin kontrolüdür.

"1984", sosyalizme değil; onun bürokratik, merkeziyetçi, kişilik kültüne dayalı ve halktan kopmuş versiyonuna yöneltilmiş güçlü bir eleştiridir. bu, orwell’ın sosyalist olmasına rağmen kendi inandığı ideallerin nasıl ihanete uğradığını görmesiyle ilgilidir. onun için mesele sola ya da sağa ait olmak değil; insanı ezen tüm yapılarla mücadele etmektir.

"1984" eseri, sosyalizmi değil, totalitarizmin karanlık parodisi olarak bize sunulur.

neden yazıyorum” adlı kısa yazısında orwell açıkça söyler: “tüm yazdıklarım doğrudan ya da dolaylı olarak totaliterliğe ve entelektüel sahteciliğe karşıdır.” yani onun yazarlığı, sadece estetik ya da sanatsal bir eylem değil, politik bir duruş, bir tür ahlaki tanıklıktır. bu yüzden sade ama etkili bir dil kullanır. lowry’nin süslü cehennemleriyle değil; gündelik bir netlikle konuşur. ve bu sadelik, onun etkisini bugün bile canlı kılar.

george orwell bir sosyalistti. ama her şeyden önce ahlaklı bir gözlemci ve otoriterliğin her türüne karşı derin bir bilinç taşıyan bir yazardı. onun sosyalizmi, bireyin haklarını önceleyen, gücün merkezileşmesine karşı çıkan, halktan kopmamış bir sosyalizmdi. 1984 ya da hayvan çiftliği, sosyalizmin değil, onun yozlaşmış ve faşizan versiyonlarının hicvidir. bu yüzden orwell hala daha günceldir ve okundukça yalnızca geçmişe ışık tutmaya, geleceği de anlamamıza yardım eder.