Farklı Konusuyla İnsanı Hemen İçine Alan Yeni Dizi: Pluribus

Breaking Bad ve Better Call Saul'un yapımcısı Vince Gilligan'ın yeni dizisi Pluribus ilk iki bölümüyle beğeni topladı.
Farklı Konusuyla İnsanı Hemen İçine Alan Yeni Dizi: Pluribus


Pluribus'un konusu

şimdi şöyle, uzaylılar çok uzun zamandır belki de insanlığın ortaya çıkmasından önce bile bir sinyal yayınlıyorlar sürekli olarak. uzaylı arayanlar bu sinyali yakalıyor ve fark ediyorlar ki sinyal aslında bir rna zincirini gösteriyor. laboratuvarda bu rna zincirini oluşturup hayvanlar üzerinde deneyler yapmaya başlıyorlar ancak uzun süre hiçbir şey olmuyor gibi görünüyor.

derken bir gece laboratuvarda fare birini ısırıyor ve muhtemelen virüs haline getirilmiş rna'yı bulaştırıyor. bulaşınca önce bir kaç saniye sara krizi gibi titriyorsun, sonra bunu başkalarına salya yolu ile bulaştırıyorsun. virüs bu sayede kişiden kişiye bulaşıyor ama herkeste aynı anda aktive olmuyor ki anlaşılmasın, hatta uzay istasyonu gibi yerlere önce bulaştırmışlar ki kimse kalmasın. askeriye bu durumu fark edince virüs birden bire bulaşmış herkeste aktive oluyor ve o sara krizi gibi şeyi geçirdikleri için uçaklar düşüyor, yangınlar çıkıyor kazalar oluyor ve 800 milyon insan ölüyor.

gelin görün ki dandik romanlar yazarı rhea seehorn ile birlikte dünyada 12 kişi bu virüse bağışıklığı olduğu anlaşılıyor.


bulaşı yemiş olanlar ise o titreme şeyi geçtikten sonra hive minda dönüşüyor, yani vücutlar farklı ama hepsi aynı zihin gibi çalışıyor ve herkes hakkında her şeyi biliyorlar. seehorn ile iletişime geçip onun neden bu virüsü yemediğini araştırdıkları ve buna çözüm üreteceklerini söylüyorlar ve niyetlerinin kötü olmadığını, hiç kimseyi hatta hiç bir canlıya bilerek zarar vermediklerini ve kendisine de ne isterse o konuda yardımcı olacaklarını söylüyorlar. seehorn ise bu durumu kabullenmiyor ve dizi bunun üzerine kuruluyor.

hive mind anladığım kadarıyla kendisine hakaret edilirse, yüksek sesle konuşulursa v.s. yine sara krizi gibi krize giriyor, bir diğer değişle bu virüse yakalanmış birine hakaret ederseniz bu titremeye başlıyor ama sadece o titremiyor herkes titriyor ve o sırada tehlikeli işler yapıyorlarsa yine kazalarda ölüyorlar. seehorn'ın o yüzden 11 milyon leşi var. hive mind'a bağırdığı için.

birçok açıdan matrix'e benziyor ve benzer soruları soruyor. hive mind'a katılmak, yani matrix'e girip mutlu yaşamak mı yoksa uyanık kalıp dünyanın cefasını çekmek mi? kahramanımız virüsten etkilenmeyen diğer kişilerden ingilizce bilenleri ile buluşuyor bu meseleyi konuşmak için. hive mind bunlara her noktada yardım ediyor, özel uçak kaldırıyor yediriyor içiriyor falan.

s01e02 ise murat evginin türkçe şarkısıyla bitiyor :)

harika harika.

Pluribus bize ne anlatıyor?

breaking bad ve better call saul'da yeterince kötü adam yazdım, artık yoruldum" diyen vince gilligan'ın, yorgunluğunun meyvesi olan, ilk bakışta garip ama ikinci bakışta dahi işi olduğunu anladığımız apple tv yapımı bilimkurgu/kara mizah draması dizi. zannımca bölümler geldikçe dizinin temposunun da bir o kadar artacağı yönünde gibi duruyor çünkü vince reisin diğer yapımları bize bunun garantisini veriyor diyebilirim. sinir bozucu gerginlik hissini dizi çok iyi veriyor bence. 

çoğunluğun yazdığı gibi "mutluluk virüsü" temasının ötesinde, bu diziye yönelik bazı okuduğum detayları da şöyle paylaşayım:

toxic positivity'nin kıyameti: dizinin temel sorusu, gilligan'ın da söylediği gibi, "bu bir ütopya mı, distopya mı?" sorusudur. dünya nüfusunun neredeyse tamamı, uzaydan gelen bir sinyal sonrası tek bir mutlu bilinçte (hive mind) birleşmiş, bireysellik ölmüş, ama herkes huzurlu ve kibardır. geriye kalan ve bu virüse bağışıklığı olan mutsuz yazar carol sturka'nın (rhea seehorn) misyonu ise, dünyanın bu dayatılan mutluluktan kurtarılmasıdır. gilligan, bu konsepti "zombi hikayeme yaptığım twist" olarak adlandırır; zira zombiler değil, sadece aşırı mutlu insanlar peşinizdedir.

gaslighting alegorisi: dizinin en sarsıcı ve eleştirmenlerin de dikkatini çeken yanı, toplu bilincin carol'a karşı sergilediği tutumun bir istismarcı ilişki (abusive relationship) alegorisi olarak okunabilmesidir. mutlu kalabalık, sürekli olarak carol'ın öfkesini ve hayal kırıklığını görmezden gelir, onu sakin olmaya ve iyi düşünmeye zorlar. hatta carol'ın öfke patlamaları, toplu bilinçte duygusal aşırı yüklenmeye neden olup milyonlarca insanın ölümüne yol açabilir. bu durum, bireyin duygularının sürekli reddedilmesi ve "sen delisin" hissi yaratılması (gaslighting) durumunu ürkütücü bir bilimkurgu düzlemine taşır (kaynak : the guardian review).

anti-ai manifesto: gilligan, yapay zeka (ai) konusunda hollywood'un en sert eleştiren isimlerinden biridir. dizinin jeneriğinde kasıtlı olarak, günümüz teknolojisine bir gönderme olarak, "this show was made by humans" (bu dizi insanlar tarafından yapılmıştır) uyarısı yer alır. gilligan, yapay zekayı "dünyanın en pahalı ve en enerji yoğun intihal makinesi" olarak nitelendirir. bu da dizinin, latince'de "çokluktan bir" anlamına gelen ve plur1bus olarak stilize edilen ismine farklı bir boyut katar: insan tekilliğine karşı makine çoğulluğunun sorgulanmasıdır (kaynağımız : times of india article).

özetle, sırf better call saul bittikten sonra kim wexler'ı (rhea seehorn) albuquerque, new mexico sokaklarında görmeye devam edelim diye çekilmemiş. bir dâhinin, bireysel öfke ve özgür iradenin, zoraki kolektif huzurdan daha kıymetli olup olmadığını sorgulattığı; derinlikli ve huzursuz edici bir yapım diyebilirim. apple tv'ye gilligan'ı serbest bıraktığı için bir gönül borcu oluştuğunu itiraf etmek lazım. izlemeye (özellikle bir better call saul ve vince reisin hayranı olarak) devam edeceğim. ilk iki bölüm genel puanım 8.1/10