Fantastic Beasts The Crimes of Grindelwald, Neden Kötü Bir Harry Potter Filmiydi?

Harry Potter serisi ile tanıdığımız Wizarding World'ü genişleten Fantastik Yaratıklar serisinin ikinci filmi Grindelwald'ın Suçları, isminin yarattığı büyük beklentiyi karşılayamayarak hayal kırıklığı yaratmıştı. Üzerinden biraz zaman geçtikten sonra baki kalan hatalarını tekrar bir konuşalım.
Fantastic Beasts The Crimes of Grindelwald, Neden Kötü Bir Harry Potter Filmiydi?

büyük bir harry potter ve wizarding world sever olarak ve ekşi sözlük'te bu filmin başlığını vizyon gününe kadar sürekli olarak aktif tutmaya çalışıp, sözlükteki fanların da gelişmeleri yakından takip edebilmelerine yardımcı olmaya çalışmış biri olarak üzülerek söylemek zorundayım ki çok çok kötü bir film maalesef. bu seri buradan nasıl toparlanır artık diye düşündürecek kadar bana karalar bağlatmış bir filmdir hatta.

hayır, burada 7 kitapta yaratılan canon evrenle çelişiyor gibi görünen ya da gereksiz olan plot twistlerden bahsetmeyeceğim, ki her iki filmde de öyle çok büyük çelişkiler yok canonla. bu filmdeki profesör mcgonagall olayı henüz açıklığa kavuşmuş bir şey değil, çünkü filmde "minerva mcgonagall" olarak geçmedi isim, sadece profesör mcgonagall dendi ya da filmin sonundaki twistte adı geçen kişi gayet de açıklanabilir. ya da ve ya da herkesin inatla yanlış anlamaya devam etmekte ısrar ettiği gibi mürver asa'nın sahiplik değiştirmesiyle ilgili harry potter kitapları ve bu film serisi arasında çelişen bir şey yok.

film bunlar yüzünden iyi ya da kötü değil, film ele aldığı yeni hiçbir karakteri adam gibi anlatamadığı ve harcadığı, ilk filmden buraya getirilen orijinal dörtlüyü de tamamen rezil kepaze ettiği, çok daha sağlam atılması gereken temelleri atamadığı ve ilk filmde attığı kadarını da bozduğu için facia bir film. bir sinema filmi eseri olarak tam bir garabet. bir bakalım nedir bu facialar:

Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.

1- tina-queenie-jacob üçlüsünün bu filmde yer almaları için hiçbir sebep yok

hepsi son derece zorlama bir şekilde filmdeler ve ilk filmde kurulan karakterlerinin hepsi de mahvedilmiş durumda. queenie-jacob ikilisinin dinamiği tamamen gerzeklik. iki karakter zaten birbirlerini sevmişler ilk filmde, bu filmde queenie'nin jacob'ı londra'ya getirmesi için aşk iksiri/büyüsü vs. gibi bir şey yapması saçmalığına ne gerek var? hadi yaptın, getirdin diyelim. adamla sudan bir sebepten kavga edip çekip gidiyorsun. ondan sonra paris'te görünce neden "ah jacob, aşkım, hayatım" diye peşinden koşuyorsun? ne oldu da fikrini değiştirdin? bu nasıl bir tutarsızlık?

2- karakter motivasyonları

ilk film sadece iki günlük zaman zarfında geçen bir filmdi. tina'yla newt iki günde nasıl bu kadar birbirlerine deli gibi aşık olmuş, birbirlerinin muhtemel başka sevgilileri yüzünden birbirlerine bu kadar trip atacak hallere girmiş olabilirler? kaldı ki queenie ve jacob ikilisi bile sarışın ve güzel kadını görür görmez aşık oluveren saf ve sempatik şişman fırıncı klişesinden ortaya çıkmış bir çift. her iki çiftin de ilişkilerinin temelleri zaten çok zayıf ki. bu filmde bu temelleri daha da güçlendirip karakterleri daha iyi ve inandırıcı bir şekilde seyirciye tanıtıp sevdirmek varken ilk filmde birbirini iki gün görmüş adamların aşklarından ölüp bitmelerini izledik. götümle güldüm resmen. karakterlerin hepsi rezil derecede karikatüre dönüştü, bütün o potansiyelleri ve zaten az olan ciddiyetleri tamamen gitti. koskoca newt meğer aşkından ölmüş bitmiş de paris'e dumbledore'un söyledikleri yüzünden değil, tina'sını arayıp bulmak için gitti. ah canım benim. bir siktirin gidin. bence abd'li üçlünün elemanları 3. filmde öldürülüp seriden çıkartılacak. bir tek tina kalır ister istemez, o da newt'in karısı olacağı için.

3- leta lestrange kimdir, newt'e hâlâ aşık mıdır, theseus'la ilişkisi nedir, peki ona aşık mıdır?

newt'in okuldan atılmasına sebep belli ki bu hatundu. neydi o olay? neden anlatılmadı? hadi o geçmişte kalmış bir muhabbetti diye anlatılmadı, theseus ve ikisi arasındaki ilişki neden anlatılmadı? ben iki kere aynı sahnede bulunup birisinde de öpüşmüş iki insandan kadın olanı ölünce, erkek olanının zırıl zırıl ağlamasından neden etkileneyim? sanki biz bu karakterleri 3 filmdir biliyormuşuz gibi bir varsayımdan yola çıkılarak bu nasıl amatörce bir hikaye ve karakter anlatımıdır? bu ne pespayeliktir?

4- leta'yla yusuf kama arasındaki o itiraflar sahnesinin paçozluğu nedir?

kim olduklarını ve evveliyatlarını hiç bilmediğimiz, haliyle başlarından geçen şeyleri de zerre kadar bir yerimize takmadığımız insanların, kim olduğunu bilmediğimiz anaları, babaları, danaları, kardeşleri hakkındaki o evrenin sırrı çözülüyormuşçasına uzadıkça uzayan, aptala dert anlatır gibi tek tek açıklanan o sırlar silsilesi nedir? corvus lestrange'dan, babasından, anasından vs.'den bana ne? hatta bu serinin hikayesi içinde kime ne? bu karakterleri 3 filmdir biliyor olurum, başlarından geçen olayları izlemişimdir, hikayelerini merak etmişimdir, o zaman anlatırsın, ben de "vay anasını be, kadın ne kurgulamış yine arkadaş" derim ama tek filmde, 3-5 kere gördüğüm, kim olduklarını da anlamadığım insanların dertlerinden bana ve kime ne? kim bunlar?

5- bu filmin konusu, odak noktası nedir yani?

grindelwald mı, dumbledore mu, newt mü, leta mı, credence mi, nagini mi, yusuf mu, kim anlatılıyor bu filmde? ben adı "grindelwald'ın suçları" olan bir filmde adamın adım adım güç toplamasını, filmin sonundaki mitinge topladığı onca insanı nasıl kendi tarafına usul usul çektiğini nakış gibi işlenmiş bir anlatıyla izlemek varken, nurmengard'ı inşa ettirmesini görmek, dumbledore'la arasındaki husumetin temellerine adam gibi vakıf olabilmek varken neden leta-theseus-yusuf kama paçozları ve bunların 5. sınıf türk filmi diyalogları gibi yazılan berbat diyalogları ve olay akışlarını izlemek zorunda bırakıldım?

6- credence ilk filmin sonunda kurtuldu, fark ettik de zaten ama nasıl kurtuldu yani?

nasıl becerebildi o işi? neden anlatılmıyor? abd'de kurtulup paris'teki o sirke nasıl düştü? sirk sahibi adam bunu toz halinde falan mı bulup da kattı sirke, nasıl keşfetti? nagini'yle nasıl tanıştı da neden bu kadar yakın dost oldu? aralarındaki dinamik ne? credence'in kimlik arayışı üzerine olan bir filmse credence zaten ayrı bir rezalet. hiçbir şey anlatılamamış. kimden ve nereden bulduğu belli olmayan bilgilerle birilerini aramaya gidiyor falan. nereden aldın o bilgileri sen arkadaşım? nagini'nin daha ilk göründüğü sahnede direk "nagini" diye tanıtılması, paçozluk. credence ve nagini'nin sirkte nasıl bir kötü muamele ve aşağılamaya maruz kaldıklarına tanık olamadan, sirk hayatlarını göremeden daha göründükleri ilk sahneden sirki adamın başına yıkıp kaçmaları paçozluk... ne oldu da kinlendiniz o kadar? credence nagini'ye aşık mı olmuştu, nagini credence'a aşık mı olmuştu? nedir yani? bir bok belli değil. sirk sahibi adamın rowling'in maledictus'lar hakkında twitter profilinden verdiği bilgileri satırı satırına tekrar edip hatunun başına gelecekleri anlatmasındaki rezillik ne?

7- gereksiz bilgi verme çabası

filmdeki neredeyse bütün diyalogların aptala tek tek laf anlatır gibi her defasında kimin neyi neden ve nasıl yaptığını/yapacağını anlatmak ve bilgi vermek üzerine kurulması yeteri kadar korkunç değilmiş gibiyken bir de abuk sabuk sahnelerde durulup seyirciye ekranda olan bitenle ilgili bilgi verilmesi kepazeliği... mesela fransa sihir bakanlığı'ndaki matagot kedileri. kediler tina'yla newt'in üstüne atlamaya hazır, tina gayri ihtiyari "bunlar ne biçim kedi" diye soruyor, newt onca işin içinde "onlar kedi değil, matagot. şecereleri şöyledir. şu şu şu işlere yararlar ama aksi davranırsan şöyle şöyle yaparlar" diye wikipedia bilgileri veriyor filmin ortasında. tek kelimeyle korkunç. bir benzerini zouwu için yapıyor. "işte bu bir çin canavarıdır. saatte şu kadar bin km. yol gider, şudur budur". yapma ya... arkadaş orada bir olay akmaya çalışıyor, aralarda kompozisyon ödevini etkileyici hale getirmeye çalışan ortaokullu çocuk replikleri sığlığında repliklerle dolu film.

8- filmin paris'te geçmesinin sebebi ne?

sırları almak için illâki lestrange'ların aile mezarlığına gidip grindelwald mitingini orada mı yapmak lazımdı? ne gördük fransa'daki büyücü kültürüne dair? fransa sihir bakanlığı'nı gördük de ne anladık? gördüğümüz de ana giriş salonu hepi topu. ilk filmde abd'deki büyücü dünyasının durumu az çok anlatılıyordu. bu filmin fransa'da geçmesinin sebebi nedir cidden? grindelwald filmin bir yerinde dediği gibi neden "paris'ten nefret ediyor"?

9- cisimlenme?

credence ve nagini'nin bir sahnede başbaşa otururlarken bir anda damdaki grindelwald'ın yanına ışınlandıkları sahnede ne olduğunu anlamadım, filmde kare atladı sandım. o ikisi konuşup dururken birden nasıl grindelwald'ın yanına uçtular? nasıl bir yönetmenlik ya da kurgu kepazeliğidir?

10- tanınan en büyük simyacı falan olan nicolas flamel neden bu filmde var?

kristal küreden fal bakıp, filmin sonunda hermione'nin bile parmağını kıpırdatmadan yapabileceği "finite" büyüsünü koca koca seherbazlara yaptırmak için mi? adam simyacı arkadaş...ne finitesi, ne kristal küresi? bunları yaptıracak başka adam mı yok? siktirin gidin.

yani bir sinema filmi olarak devasa bir facia ve epic fail olmasına o kadar çok örnek sayılabilir ki bu filmin, uzar gider emin olun. hikayeler ya da karakterler belli ki potansiyeli çok bol olan ama hiçbiri yazılamamış, anlatılamamış karakterler. hayır yani, bu filmi cidden rowling yazdıysa ilk filmi kesinlikle o yazmamış. zira ilk film de müthiş olmamakla birlikte diyalogları çok daha kaliteli, belli bir olay akışı ve macera duygusu olan, buna göre çok daha derli toplu bir filmdi. hatta bence o filmi potter'ların senaristi ve bu serinin de yapımcılarından olan steve kloves yazmış gölge senarist olarak. seriye kabul edilebilir bir girizgâh kotarıp işi rowling'e devretmiş ve sonuç facia. iki film arasında diyaloglardaki ve kurgudaki başaşağı giden bu kalite farkı başka hiçbir şekilde açıklanamaz zira. iki filmi aynı kişi yazmamış. ilkini başkası yazmış, üstüne "j.k. rowling" diye isim atmışlar.

insanlar çoğunlukla "5 filme ne gerek var, 3 tane yeterdi, ikinci hobbit vakası" diye yakınıyorlar ama tam tersine bu serinin de ilk serideki gibi 7 film falan olması lazımdı. şu tek filme tıkıştırılmaya çalışılan bunca karakter ve hikayeleri 2-3 filme yayılarak, ilmek ilmek işlenerek taş gibi sağlam bir temel kurulur, sonra savaş-dövüş işleri başlardı. herkesi layıkıyla tanımış olur, dertlerine sevinçlerine ortak olur, bu filmde başlarından geçtiğinde hiçbir sikim hissedemediğimiz hallerine bir anlam verebilirdik. her şey mis gibi olurdu. hp serisi de 3. kitapla birlikte şaha kalkmıştı malum.

velhasılı kelam çok çok yazık edilmiş, inanılmaz hayal kırıklığına uğradım ve sonrası için de bütün beklentilerimi, heyecanımı yerle yeksan ve darmadağın etti şu film. hikayenin akışı daha güzel düzene oturtulup, macera duygusu toparlanır ama şu filmde içine sıçılan ve karikatürün de karikatürü olan hiçbir ana karakter ve hikayesi bundan sonra inandırıcı ve seyircinin yutacağı şekilde toparlanamaz bence. mahvetmişler ilk filmde kurulan dünyayı da. geçmiş olsun.

3/10

Albus Dumbledore'un, Harry Potter Serisi Boyunca Varlığını Hissettiren Sinsi Davranışları