Empati Duygusunun ve Taklit Yeteneğinin Kaynağı Olan Müthiş Keşif: Ayna Nöronlar
film izlerken duygulanmanıza hatta ağlamanıza neden olan nöronlardır. aynı zamanda birini ilk kez gördüğünüzde onunla ilgili "bence yaramaz biri ben öyle hissediyorum ve hislerimde yanılmam." ukalalığını yapmanızı sağlayan nöronlardır. sosyal hayat ve hatta medeniyetin oluşmasında belki de en önemli göreve sahiptirler.
tamamen tesadüfen bulunmuş bir nöron grubu (ing. mirror neurons)
parma üniversitesindeki araştırmacılar maymunlarla deney yaparken bir grup motor nöronun maymun hareketsizken bile aktive olduğunu görmüşler. sonra fark etmişler ki maymun bunları izliyor, izleyince de bu motor nöronlar aktive oluyorlar. ondan sonrası malumunuz. ayna nöronlarla ilgili herkes birşey söylüyor, her bir şeyi açıkladığı idda ediliyor. işin ironik yanı insanlarda ayna nöronların olup olmadığını tam olarak hala bilmiyoruz. maymunlardaki gibi tek hücre çalışması yapılamadığı için pet ile fmri ile ne kadar bakabiliyorsak o kadar biliyoruz. dolayısıyla insanlar için konuşurken ayna nöronlar yerine ayna nöron grubundan bahsediliyor. değişik çalışmalarda da bu nöron grubunun beynin üç bölgesine yayıldığı idda ediliyor ('frontal gyrus','preçentral gyrus','inferior parietal lobule').
edit: entry yazıldığında olmayan direk nöronlara electrode bağlanmasıyla gerçekleştirilen (kafatasının açılmış olması gerekiyor) çalışmayı insanlarla 2011 yılında ameliyat olmak üzere olan epilepsi hastalarıyla yaptılar (kafatasını bu çalışma için değil ameliyat için açıyorlar, açmışken içine bir iki elektrot takip çalışmalarını yapıyorlar). linki aşağıda.
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/pmc2904852/
ilgisi olanlara, pbs'in bu videosunu izlemelerini şiddetle tavsiye ederim. ayna nöronlarının öğrenme, algı, empati, sosyalizasyon, duygusal algı ve adaptasyon üzerindeki etkisini, ve dahası otizmi anlamak adına muhteşem bir örnek. hatta alıntıyla, "mirror system is the most basic social system in human brain" (ayna nöronları sistemi, insan beynindeki en temel sosyal sistemi oluşturur).
http://www.pbs.org/…encenow/video/3204/w01-220.html
edit: ayrıca en büyük hayranlarından biri olarak, kırmızı gömlekli amcanın ünlü nöropsikolog vilayanur s. ramachandran olduğunu belirtmeden geçemem, oh no geçemem.
ünlü nörolog v. s. ramachandran, ayna nöronları hakkında "bilim dünyası için dna'nın keşfinden daha önemli bir aşamadır" demiştir. beynin çeşitli bölgelerinde yerleştiği varsayılan bu nöronlar aynı zamanda başkasının düşüncelerini ve hareketlerini kestirebilmeyi inceleyen theory of mind (bkz: zihin kuramı) için de önemli bir temel teşkil etmektedir
fizyolojinin psikolojiyle ne kadar ayrılamayacak kadar tekleşmiş bir ilişkisi olduğunu anlatan, son dönemin en etkili ve inanılmaz keşiflerden biridir
metabilişselliğe yepyeni bir boyut kazandırmıştır; economy of mind hala geçerlidir evet, yani herhangi bir durumla karşılaştığımızda mevcut semalarımızı çekip çıkartırız, ya da alturism yoktur derken insanın her hareketinin yine kendini geri beslemeye yönelik egosantrik eylemler olduğunu söyleyebiliriz, ama beyinde empati denen kavrama ait özelleşmiş nöron bulunması, en azından benim için insan sosyalizasyonuna dair bambaşka bir perspektif kazandırdı. o da şu: birbirimizi anlamak kaderimiz. ha genetik ve türe ait kaderimiz, ama kaderimiz. otistik ve otistik eğilimli olmadıkça (sadece otistiklerde yok bu ayna nöronlar) birbirimizin acılı yüz ifadelerini okumak istemesek de tamamen fizyolojinin etkisiyle, yani ayna nöronların varlığı sebebiyle okuyoruz, ve dahası aynı yerden canımız yanıyor. bir başka deyişle "abi ya, işiniz mi yok, yok açlıktan ölen çocuklar, yok kayıplara karışanlar" argümanı ve türevleri direk olarak çöpe gitmiştir. insan başkasının açısına ya da mutluluğuna (ve diğer duygularına) kayıtsız kalamaz, fizyolojimiz bu şekilde çalışıyor zira.
bence gerçekten, son zamanlarda bulunan en yararlı bilimsel gelişmelerden biridir.
adam fawer, empathy adlı romanında karakterlerinin empati yeteneklerinin sebebini bu nöronlara dayandırır. gelişmiş olan ayna nöronları sayesinde karakterlerimiz karşılarındaki kişilerin hissettiklerini çözümlemekte, romanın akıp gitmesini sağlamakta.
ben ayna nöronları, geçtiğimiz günlerde tesadüfen empatik beyin adlı bir kitabı karıştırırken keşfedip, hayattaki mevcudiyetim üzerine rahat bir nefes aldım. benimle ilgisi bile olmayan herhangi bir konuya bile gözlerimin dolmasının sulugöz olmamdan başka bir açıklaması olması gerekirdi zaten.
aşağıdaki tanım alıntıdır;
ayna nöronlar, başta işitme ve görme olmak üzere bütün duyular vasıtasıyla, dış dünyadan gelen sinyalleri alıp, âdeta onların fotokopisini saklayan hücrelerdir. bu nöronlar taklit etme ve karşıdakinden öğrenme gibi bir süreçte kendilerine verilmiş rolü hassas bir şekilde yansıtmakta ve kişiyi elinde olmadan taklide meyyâl hâle getirmektedir. bu durum beynin tamamen normal bir fonksiyonudur. insan elinde olmadan çevresindeki kişilerin mimiklerinin, hâl ve tavırlarının tesirine girer. aynı davranışları o ânda hemen doğrudan sergilemese bile, beynine kaydeder. televizyonda film seyrederken acıklı bir sahne gördüğümüzde kendimizi tutamayıp ağlamamız gayet tabiî bir hâdisedir. kişi elinde olmadan bu davranışı göstermektedir. bazen kendimizi gayriiradî başkalarının mimiklerini taklit ederken yakalarız veya nerede duyduğumuzu hatırlayamadığınız bir şarkının melodileri istemeden dilimize dolanır. esneyen birinin, ortamdaki diğer kişilerin de uykusunu getirdiğini ve esnemelerin giderek arttığını çoğumuz biliriz.
son yıllarda yapılan psikoloji araştırmalarının temelini oluşturan ayna nöronlara "sürü psikolojisinin" ortaya çıkmasında aktif rol verildiği anlaşılmaktadır. maç seyrederken insanların birbirlerini taklidi, mitinglerde insanların daha sonraları kendilerinin bile hayretle karşıladığı aşırılık ve taşkınlıkları ayna nöronların rollerine birer örnektir.
asıl mesele herkeste birbirinden farklı oranda işleyen bu nöronları nasıl yönlendirebileceğimiz
sanırım her duygu oluşumunda olduğu gibi önce nefes alarak ana dönüp, sonra o duygunun içinden geçtiğimizi farketmemiz esas öncelik. bir süredir kendi kendime düşünüyordum, porno sektörü sayesinde mastürbasyona harcanan vakti, insanın empati gücü sayesinde başka kanallara yönlendirirsek acaba ne sonuçlar alabiliriz diye. tabi birileri zaten benden çok önce ve benden daha fazla bilgi ve kaynakla yola çıktığına göre, bu konuda çok acayip çalışmalar vardır mutlaka. önümüzdeki zamanlarda beynin kullanımı dünyadaki en önemli güç haline gelecek. gelişmeleri yakından takip etmek lazım. mutluluğun formülü bile bu şekilde çözülebilir. tabi günümüz dünyası insanlığa özellikle bu kadar negatif pompaladığı için öncelikle bu negatifliklerden nispeten arınmanın yollarını bulmak gerekecek. bunun için çeşitli metodlar var, istek ve araştırmaya bağlı olarak sizin için uygun olanı mutlaka karşınıza çıkıyor.
bir de budist söylemlerde yer alan gün gelip spiritüel olarak adlandırılan olguların bilim dünyasında yer alacağı öngörüsü gittikçe gerçekleşiyor sanki. konuyla ilgili link için;
http://www.ted.com/…s_that_shaped_civilization.html
ufak bir derleme yapacak olursak
bu nöronlar taklit, izleyerek öğrenme, empati gibi unsurların gelişmesinde etkilidir diyoruz. pornografinin de bu nöronları baya baya uyardığı(en büyük uyaranlardan biri olduğu) ve o sayede porno izlemekten zevk alındığı göz önüne alınırsa iyi taklit yapan, izleyerek öğrenen ve en önemlisi empati sahibi insanların ya porno izleyerek bu nöronları geliştirdikleri veya pornografiden, diğer insanlara oranla daha fazla zevk aldıkları söylenebilir. daha fazla zevk almaları da yüksek ihtimalle daha fazla izlemeleri demek olacağından;
uyanın ahali!! empati yapan insan aslında pornocu ahaha.