Efsane Ressamları Taklit Ederek Milyoner Olan Adam: Han van Meegeren
bence gelmiş geçmiş en iyi sanat taklitçisi bu adam. zaten sanat dünyası garip. bir yanda milyon dolarlık tablolar, diğer yanda eleştirmenlerin burun kıvırdığı ressamlar. işte tam burada devreye giriyor: han van meegeren. bu hollandalı usta, sadece fırçasıyla değil, kurnazlığıyla da tarihe geçti. düşünün, bir ressam ki, vermeer gibi efsaneleri taklit ederek milyoner oluyor, nazileri kandırıyor, savaş sonrası vatan hainliği iddiası ile idamla yargılanıyor ve sonunda milli kahraman ilan ediliyor! eğer sanat sahtekârlığı bir spor olsaydı, han van meegeren altın madalyayı kapardı.
1889'da hollanda'da doğuyor. babası katı bir öğretmen ve oğlunun da mimar olmasını istiyor. "sanat ekmek getirmez." diye düşünen babalardan birisi. genç han, teknik üniversitede mimarlık okuyor ama aklı ve kalbi hep resimde. hatta üniversitenin kürek kulübü için bir tekne evi tasarlayarak adından söz ettiriyor. 1913'te mimarlığı bırakıp lahey kraliyet sanat akademisi'ne geçiyor. burada öğretmenlik bile yapıyor, portreler ve manzaralar çiziyor. çizdiği bazı tablolarla ün kazanıyor ama eleştirmenler "bu adam eski ustaları taklit ediyor, orijinal bir şey yok!" diye hevesini kırıyorlar. bence burada abimizdeki kayış kopuyor. resimlere sanat simsarlarının ve eleştirmenlerin değer biçmesi onu rencide etmeye başlıyor. kim bilir kaç tane mükemmel ressam bu herifler yüzünden tarihten silindi diye düşünmüş olabilir. evde, ayna karşısında "size taklit nasıl olurmuş gösteririm" diye yumruğunu sıkıp bir yemin ediyor. (tamam burası sallamasyon).
işte bence motivasyonu sanata değer biçen herifler yüzünden devreye giriyor. van meegeren, eleştirmenlere kızıyor. "madem eski ustaları seviyorsunuz, size öyle bir vermeer vereyim ki, aklınız uçsun!" diye düşünüyor. 1920'lerde frans hals gibi ustaların kopyalarını yapmaya başlıyor. bunları gerçekmiş gibi satarak bayağı para kazanıyor ama asıl şovunu 1930'larda fransa'nın roquebrune-cap-martin kasabasında tuttuğu atölyesinde yapıyor. burada lüks bir hayat sürüyor: villalar, partiler, pudra şekerleri falan. daha çok para lazım oluyor tabii. altı yılını mükemmel bir sahtekârlık tekniği geliştirmeye adıyor. işte bu adamı benim favori "sanatçılarımdan" biri haline getiren şey de bu. herif utanmasa kurşunu altına çevirecek. aslında benzer bir şey yapıyor: mükemmel johannes vermeer taklitleri yapmaya başlıyor. para etmeyen eski resimlerin üstüne çizdiği sahte resimleri satmaya başlıyor. sanat simsarları, eleştirmenler falan kesinlikle anlamıyor. han abimiz öyle bir teknik geliştirmiş ki inanılmaz. olay şöyle:
17. yüzyıldan kalma, üstünde vasat bir manzara ya da portre olan eski keten tuvaller buluyor. bunları dikkatlice kazıyıp, üzerine kendi kopyalayacağı resmi ustalıkla yapıyor. böylece günümüzde karbon-14 testi yapılsa bile keten dokuma gerçekten eski çıkar. bu tablolar şimdi bile oldukça ucuza bulunabiliyor bu arada. imzasız veya şöhretsiz insanların yaptığı tablolar, ne kadar eski olurlarsa olsunlar ufak tefek müzayedelerde birkaç yüz euroya alınabilir. bakarsınız siz de bir tane salvator mundi bulur ve 45 sterline alıp, 450 milyon dolara satarsınız.
renk pigmentlerini 17. yüzyılda nasıl yapılıyorsa öyle seçip boya haline getiriyor. mesela mavi rengi abimiz gidip lapis lazuli taşlarını ezip toz haline getirerek hazırlıyor. 17. yüzyılda bolca kullanılan ama 20. yüzyılda zehirli olduğu için artık kullanılmayan beyaz kurşundan sarı renk elde ediyor. bakırdaki oksitten yeşil renk yapıyor. kendi zamanında üretilmiş renkleri ve pigmentleri kesinlikle kullanmıyor.
abimizin diğer bir alametifarikası ise kopyalarının aseton testinden geçebilmesi. yağlı boya, kuruması çok uzun süren bir boya olduğu için (tam kuruması 50 yıldan fazla sürüyormuş) yeni yapılmış bir resim, asetona batırılmış pamuk ile silindiğinde renk veriyor. çok eski tablolar ise uzun zamandır kurudukları için renk vermiyor. abimiz bunu sağlamak için bakalit denilen ve 20. yüzyılda yeni keşfedilmiş bir madde kullanıyor. bu madde günümüzdeki plastiğin de atası. tablolarına, boyalarına bunu katıyor. sonra tablolarını evine koyduğu büyük pizza fırınında ısıtıyor. ısı sayesinde eski tablolardaki çatlakları, sertlikleri oluşturuyor. zaten bu çatlaklar, kullandığı eski tuvallerdeki çatlaklarla birleştiğinde bayağı gerçekçi görünüyor. resmin yüzeyi sanki 300 yıllık gibi oluyor.
bunların üstüne kopya tablolarına ince bir tabaka vernik sürüyor ve evdeki tozları, kiri falan serpiştiriyor. bunlar tabloya yapışıyor ve vernik kuruyunca yüzlerce yıldır duvarda kalmış görüntüsünü ve kokusunu sağlıyor. fırça darbelerine de çok önem veriyor. tabloların röntgenini çekerek, büyüteçlerle bakarak fırça darbeleri, tuval kıvrımlarını taklit ediyor. leylak yağı falan sürüyor ve böylece renkleri tam istediği şekilde şekilde gösteriyor.
bu arada tablolar röntgen altında böyle görünüyor. han abi bu detaylara kadar önem veriyor:
ama aslında abimizin en büyük başarılarından birisi ise konu seçimi. mesela vermeer gibi dini resimler yapmış ve bir sürü eseri bilinen ve bir sürü de kayıp tablosu olduğu düşünülen bir ressamı dümdüz taklit edemezsiniz. çünkü orjinalleri belli olan resimleri kimse almaz, sahte olduğu anlaşılır. bu abimiz, bilinen tablolardaki modelleri yine aynı ışık altında, aynı konseptte farklı şekilde resmediyor. abimiz sahte resimlerini, sanki vermeer aynı modelin birkaç tane resmini yapmış da resimlerden biri kaybolmuş ve bulunmuş gibi lanse ediyor. orijinalinde ayakta kitap okuyan model, sahtesinde yine aynı konsept içinde ama bu sefer oturmuş mektup okuyor. renkler, ışık, model… hepsi aynı. vincent van gogh'un ayçiçekleri resimleri gibi. benzer ama ayrı resimler.
solda abimizin çizdiği sahte resim, sağda ise gerçek vermeer:
ilk büyük vurgunu 1936-1937'de geliyor: "emmaus'ta akşam yemeği". bu tabloyu johannes vermeer'in "kayıp" bir eseri diye sunuyor. ünlü sanat tarihçisi abraham bredius bile "bu bir şaheser!" diye ortalığı ayağa kaldırıyor. rotterdam'daki boijmans van beuningen müzesi 520 bin guilder’e (bugünün kim bilir kaç milyonu) satın alıyor. abimiz toplam bilinen 14 sahte tablo yapıyor ama torununa göre daha fazlası var. çoğu sahteyi de savaş yıllarında üretiyor.
abimizin emmaus'ta akşam yemeği tablosu:
ancaaaak: asıl bomba şimdi geliyor: meşhur nazi mareşali hermann göring, han abimize ulaşıyor ve han abimiz ona "zina eden kadın ve isa" adlı bir vermeer çakması satıyor. faturası falan kesiliyor ki bu fatura ileride başına büyük iş açacak. göring bu çakma tabloya karşılık han abimize, kendisinin yağmalattığı gerçek 137 tane tablo veriyor! sahte tablo karşılığında göring’den aldığı resimlerin şimdiki değeri 30 milyon dolar. abimiz bayağı lüks bir hayat yaşamaya başlıyor. ufak tefek çakmalar da satıyor. daha sonra savaş bitiyor.
zina eden kadın ve isa resmi bu. isa'nın "bak bir daha yapma tamam mı?" pozu çok iyi.
savaş bittikten sonra nazi mareşali hermann göring'in sağdan soldan yağmalattığı veya satın aldığı tablolar bulunmaya başlıyor. han abimizin sattığı "zina eden kadın ve isa" tablosu da faturası ile beraber bulunuyor. bir bakıyorlar faturayı han van meegeren abimiz kesmiş. adamı direkt içeri alıyorlar. suçu: "hollanda'nın kültürel mirasını nazi’lere satmak" ve "vatana ihanet"... mahkemeye giderken halk bile toplanıp abimizi domates yağmuruna tutuyor. savaştan hemen sonrası öyle bir zaman ki: nazi işgali sırasında çok acı çeken hollandalılar, nazilere ekmek arası küflü peynir satan şarkütericiyi falan bile kaldırımda vuruyorlar. tam bir kaos var. nazilerle fuhuş yapan kadınların saçları kazınıp şehir dışına atılıyor. hollandalılar reis bize 1 saat izin ver diyen goblinler gibiler. halkı bıraksalar mahkeme önünde vatan haini olarak gördükleri han abimizi paramparça edecekler. nazilere hollanda'nın resimlerini satmış hain köpek!
abimiz kendisini savunmak için resimlerin sahte olduğunu, hepsini kendisinin yaptığını anlatıyor ancak mahkemeye bilirkişi olarak gelen sanat simsarları bunları reddediyor. sonuçta bu bilirkişi olan sanat simsarları, zamanında han abimizden sahte tablolarını ondan alıp satan kişiler ile aynı kişiler. "doğru, bu adam sahte yapmış olabilir" deseler, milyonlara sattıkları sahte tablolardan dolayı müşterileri tepelerine çıkar. iflas ederler.
han abi bu sefer mahkemeye "getirin malzemeleri, size sahtesini yapayım" diyor. bu arada morfin bile istiyor. sahte tablolarını yaparken kafası da iyiymiş yani. neyse, bütün şartlar sağlanıyor, abimiz "isa doktorların arasında" adlı sahte resmi yapıyor ve mahkemeye sunuyor. mahkeme bunu kabul ediyor ve abimiz vatan hainliği suçlamasından aklanıyor. birden halk kahramanı oluyor. nazileri kazıklayan adam olarak halk arasında itibarı sonsuz hale geliyor. ancak 1 yıl sanat sahteciliğinden hüküm giyiyor ve maalesef hapiste kalp krizinden ölüyor. bu arada mahkeme sırasında söylediği:
"beni idam ederseniz yaptığım bütün sahte vermeer tabloları sonsuza kadar vermeer’e ait olacaklar"
sözü tarihe geçiyor. kim bilir kaç tane sahtesi günümüzde bile sağda solda sergileniyor.
abimizin mirası ise: sahteleri müzelerde sergilendi, kitaplar yazıldı, belgeseller, filmler çekildi. müzelerdeki bazı tablolar hâlen han van meegeren’in yaptığı sahteler olabilir mi diye tartışılıyor. sanat taklitçiliği, onun sayesinde bir "sanat" haline geldi.