Düşündükçe Kafaları Allak Bullak Eden Mevzu: Determinizm ve Özgür İrade Paradoksu
konuyu şöyle özetleyim
chebyshev efendinin de bahsettiği laplace determinizmi ve genel olarak klasik fizik, evrendeki neden-sonuç ilişkilerinin kesinlikle tanımlandığından söz eder. bu ilişkilerin alternatifi yoktur. evreni milyarlarca kere geriye sarıp tekrar oynatsak, her atom her seferinde aynı şekilde davranır. alternatifin olmayışı da elbette özgür iradeyi yok eder.
fakat asıl dikkate edilmesi gereken husus, determinizmin olmamasının özgür iradenin varlığını ispatlamadığıdır. özgür irade savunucuları, klasik determinizmi yerle bir eden quantum fiziğiyle savlarının güçlendiğini iddia etmekle büyük hata yaparlar, ayara mahal verirler. hemen izah edelim: yüzde altmış ihtimalle bu cümleyi tamamlamadan önce bir şarkı söyleyeceğim. sizin de duyduğunuz gibi hakkaten söyledim. şimdi ben özgür irade sahibi miyim? birincisi, "irademle" veya içimdeki tanrısal kuvvetle, bu olasılıkları etkileyemiyorum, yani kısmen de olsa bir irade söz konusu değil. ikincisi, birinci tezim yanlış bile olsa, yüzde 1'lik bir irade dışı seçenek bile özgür iradem olmadığını kanıtlar.
yani belli bir zaman aralığının yüzde 99'unda iradem özgür ama yüzde birinde güncelleme işlemleri yapıldığından performans sorunları yaşayabilirim diyemeyiz. bu açıdan bakıldığında zaten, determinizm olsun olmasın özgür irade yoktur, zira genetik ve çevresel koşullar bizim bilincimize -o da en iyi ihtimalle- daracık bir oyun alanı bırakırlar.
ben aslında bu oyun alanının da bırakıldığını düşünmüyorum. beynimiz bir sistem, inputları ve outputları var. fakat bir mühendisin aksine bu sisteme kuş bakışı değil de, ancak sistemin içinden bakabildiğimiz için, inputları kendimiz yarattığımız izlenimine kapılıyoruz. dikkat edelim, burada input sadece çevresel etmenler değil, bilinçaltımız, genlerimiz, hafızamız da bilincimizin girdileridir. eğer bu inputlara bağlı bir sistemsek ve inputların bırakın hepsini, hiçbirini kontrol edemiyorsak, nasıl olur da özgürlükten bahsedilir? kendimize kalan o küçücük oyun alanı da bir illüzyondan ibarettir efendim, sistem klasik olsun, olasılıkçı determinist olsun, hiçbir durumda irade içermez.
buraya kadar sıkılmadan okumuş olanlar ve ben bunları zaten biliyordum diyenler için işleri biraz daha ilginç hale getirelim
özgür irade kavramını bilincimize bağlıyoruz. açıkça kimse bir virüsün bilincinden ve iradesinden bahsetmiyor veya bir karıncanınkinden. ama köpek konusunda işler karışıyor (kim demişti unuttum, "dünyada iki tip insan vardır: köpeklerin ruhu olduğuna inananlar ve köpeği olmayanlar"). şempanzelerinse şartlandırma ve taklitten öte, gerçekten "akıllı" olduklarını gösteren binlerce deney var ve elbette şempanzeden insana geçiş de teorik olarak, giderek akıllılaşan ara türler barındırabilir. buradan anlayacağımız, bilincin siyah ya da beyaz olmadığı, dereceleri olduğudur. bilincin az olduğu hayvanlarda da özgür iradeden daha az söz edebiliriz.
madem buraya kadar itiraz duymadım, o zaman şunu da ekleyebiliriz: bir şempanzeyle aramdaki bilinç seviyesi farkının tek olası kaynağı, ufak tefek biyolojik farklılıklar olmalı. corteximiz ne kadar karmaşıksa o kadar "özgün" bir varlık oluyoruz. demek ki bilinç dediğimiz nöron bağlantılarının karmaşıklık derecesinden başka birşey değil. fakat nöronlara tek tek baktığınızda hepsi aptal birer voltage amplifierdan başka birşey değil. bir inputtaki voltaj farkı belli bir seviyenin üstündeyse, elektrik iletiliyor. nasıl oluyor da bunlardan bilinç doğuyor? "demek ki mistik birşeyler olmalı, evrenin özü olan sevgi olmalı bize bu gücü veren de vıdı vıdı vıdı..."
bu sorunu şöyle izah edelim. basit yapıların basit kurallar çerçevesinde bir araya gelerek karmaşık özellikler barındıran sistemler meydana getirdiği bilinen bir konudur. bu bakımdan karınca iyi bir örnektir. tıpkı nöron gibi bir karınca da basit ve kısıtlı bir sistemdir. fakat bir sürüsü bir araya geldiğinde, sadece birbirlerinin kokularını izleyerek, çok karmaşık işler başarabiliyorlar. koloninin çeşitli etkilere karşı cevap verdiği dahası bunların bir nevi akıllı cevaplar olduğu gözlemlenmiş. fakat karınca sayısında bir azalma olduğu vakit, birbirini izlemekte kullanılan kokuların yoğunluğu azalıyor ve basit de olsa bir bilinci olduğuna yemin edebileceğiniz koloni anında dağılıyor!!! (çok önemli bir sonuç, ancak üç ünlem kurtarırdı) analojiyi beyinle kuralım ve bu teorinin ne kadar kuvvetli sonuçları olduğunu görelim.
godel escher bach ışımlı başyapıtın da ana tezi, bu sistemlerin belirli koşullar altında patternleri, bu patternlerin de bir "karakter" yarataçabileceğidir. bu koşullar, sistemin dış dünyayla ilişkisi bulunması, self reference özelliği olması, karmaşık feedback mekanizmaları sayesinde adapte olabilmesi gibi koşullardır. yani çok karmaşık bir bilgisayar programının veya bir sensor networksun de ufaktan bilinci olabilir, bizimkinden çok daha düşük seviyede olsa da.
şimdi bütün bunlar determinizmin her iki türüyle de uyumludur. yani sonuçta bilinç, dereceli olarak, atomların belli birtakım organizasyonlarına verilmiş bir isimse ve bu atomlar da fiziğin kurallarına göre hareket ediyorsa, anladığımız anlamda özgür irade olamaz! birincisi hem bu fizik kanunları olasılıkçı da olsa determinist bir şekilde işliyor, hem de bu sistemde, sistemden ayrı bir varlıkmışçasına, mistik bir şekilde bir anda ortaya çıkan bir iradeye yer yok, sistem kendi başına yeterli! özgür iradenin bu noktada tek savunması, atomların karmaşık ilişkilerinin yarattığı bilincin mistik bir şekilde, bu atomların işleyişini düzenleyen fizik kanunlarına etki etmesidir, ki böyle abuk bir teori bile olasılıkçı determinizmin varlığında, iradeyi özgür yapmak için yeterli neden değildir.