Dünyaca Ünlü Çığlık Tablosunun 1994'te Garipliklerle Dolu Çalınma Hikayesi
norveç, 1994 yılı lillehammer kış olimpiyatları'na ev sahipliği yapacaktır ve bu sebeple ülkedeki polislerin üçte biri bu şehire yerleştirilmiştir. bu arada oslo'daki ulusal galeri de başıboş kalmıştır. 12 şubat sabahı saatler 6.31'i gösterirken iki adam lapır lüpür galeriye girerek o zamanki tahmini değeri 48 milyon pound olan çığlık tablosunu (skrik) çalıverirler. alarmlar çalmaz mı? çalar ama saftirik nöbetçi sistemde bir arıza var herhalde diyerek pek oralı olmaz.
hırsızlar yaklaşık 20 dakika boyunca binada kalıp da yakalanmamalarına şaşırarak ve sevinerek çığlık'ı alıp giderler. arkalarında da -dalga geçer gibi- "the good story" adlı, gülen üç adamın resmedildiği resmin bir kartpostalını bırakırlar. kartın üzerinde "zayıf güvenlik için teşekkürler" yazıyordur. güvenlik hakikaten o kadar zayıftır ki tablonun çalınması, dışarıda duvara dayalı bir merdiven gören bir polis memuru sayesinde fark edilir.
polis önce kürtaj karşıtları lobisinden şüphelenir zira grup olimpiyatlar sırasında bir eylem yapabileceğini bildirmiştir. hatta tablo çalındıktan sonra üzerinde "hangisi daha değerli? bir çocuk mu, bir tablo mu?" yazılı posterler boy gösterir. ancak tabloyu bu grup çalmamıştır.
o zamanın norveç polis şefi leif lier, kankası john butler'ı arar. butler da scotland yard'ın o zamanki başıdır ve sanat sepet hırsızlıkları konusunda tecrübelidir. neyse efendim, planlar yapılır, butler'ın ajanlarından biri paul getty müzesi elemanlarından chuck roberts olur ve etrafa roberts'ın tabloyu ödünç alabilme şartı ile tablonun fidyesini ödeyeceği dedikodusu yayılır. hırsızlar yemi yutarlar. norveç'in ünlü kanunsuzlarından jan olsen, iş arkadaşlarından biri olan art dealer ve müzayedeci einar-tore ulving'i arayarak tablonun geri getirilmesine yardımcı olabileceğini söyler. bunun kandırmaca olmadığını göstermek için de hırsızlar, kullanılmayan bir otobüs durağına tablonun viktorya tarzı -tezatın böylesi- çerçevesini bırakırlar. bunun yanında eğer istenirse "tabloyu yiyip sıçtıktan sonra boklarını kültür bakanlığına yollayabileceklerini" söylerler. bu intestinal tehditin ardından pazarlıklar başlar.
roberts rolündeki ajanımız olsen ve ulving ile oslo plaza hotel'de bir buluşma ayarlar -otelde o sırada yıllık isveç narkotik memurlar birliği toplantısının olması bir tesadüf mü bilemiyoruz-.
neyse en sonunda 7 mayıs'ta bir sonuca varılır ve ingiliz roberts, oslo'nun güneybatısında -zamanında munch'un da bir yazlık evinin olduğu- asgardstrand kasabasına götürülür. orada tablo mavi bir yatak örtüsüne sarılı bir şekilde bağırmaktadır. kenarları biraz yıpranmıştır ama onun dışında çok zarar görmemiştir. o arada bir şekilde para olsen ve onun adamı björn grydal'a verilmeden bu arkadaşlar tutuklanıverirler. hemen ardından da en başta tabloyu çaldıkları düşünülen pal enger ve william asheim tutuklanırlar. hepsi birden 'yok valla biz çalmadık dinimize imanımıza' deseler de "hıı hıı tabi" denilerek hapse atılırlar.
polis en başından beri enger'in bu planın arkasında olduğunu düşünmektedir. zira kendisi eski bir profesyonel futbolcu olsa da daha önce başka bir munch tablosunu çalmaktan dolayı tutuklanmış olması şüpheleri birazcık onun üzerine yöneltmektedir. 1996 yılında bbc'nin 'the theft of the century' belgeselinde enger eeeh eytere bea diyerek şu açıklamayı yapar:
"futbolda en iyilerden biri değildim ama suç dünyasında en iyilerden biri idim ve en iyi olduğum takımda oynamanın daha eğlenceli olacağını düşündüm".
enger ilerleyen günlerde iyice sapıtır ve dagblatet'e -norveç gazetesi- oğlunun doğumuna ithafen 'bir çığlıkla geldi' gibi ilanlar verir. bununla da yetinmez, hapisten çıkmasına sadece 14 ay kalmışken, hükümlüler tarafından oslo'nun yeni yapılan havaalanına yapılan bir ziyaret sırasında -hükümlüler neden havaalanına ziyaret yapıyorsa artık- kaçmayı başarır. ancak iki hafta sonra bir tren istasyonunda güneş gözlükleri ve bir peruk ile -beraber değil yolu ile- kılık değiştirmiş haldeyken yakalanır.
norveç polisinin ne kadar düdük olduğunu tarihe altın harflerle işleyen bu olaydan sonra ulusal galerideki güvenlik önlemleri, galeri müdürünü tabloyu geri getirdiği gün yanında kimlik kartı yok diye içeri almayacak kadar salak bir düzeye kadar arttırılır.
kaynak: edward munch the scream’’, m bohm-duchen. the private life of a masterpiece (berkeley/la: 2001)