Dünya Tarihini Geri Dönülemez Şekilde Değiştiren Savaş: Gaugamela Muharebesi
gaugamela muharebesi, dünya tarihini geri dönülmez şekilde değiştiren bir savaş. ve savaşın kaderini belirleyen an büyük iskender'in süvarileriyle pers ordusunun merkezine yaptığı o ünlü 160 derecelik manevrası. bu manevra, sadece bu savaşın değil, dünya tarihinin kırılma noktalarından birisi.
savaşta iskender komutasındaki makedonya ordusu yaklaşık 45 bin kişi. karşılarında ise sayıca ezici üstünlüğe sahip, 250 bin kişilik pers ordusu. bazı tarihçiler bu sayıyı 500 bin, 1 milyon olarak verse de bunlar epey abartılı. iki ordunun karşı karşıya diziliminin böyle olduğu düşünülüyor ve oldukça büyük bir güç dengesizliği var.
iskender ordusunun merkezini düz bir hat şeklinde, solunu ise perslerin tırpanlı savaş arabalarını üzerine çekmek için hafif çapraz ve sabit tutuyor. bizzat kendi komuta ettiği sağ kanadı düşmanın soluna ve dış hattına doğru ilerletmeye başlıyor. bu hareket ilk başta persler için anlamsız görünüyor ama kendi sol kanatlarını, iskender'i takip etmek için o yöne kaydırmak zorunda kalıyorlar. bu hareket pers ordusunun merkezinin incelmesine, düzenin bozulmaya başlamasına yol açıyor.
işte o anda iskender aniden yön değiştirip, birliklerini 160 derece döndürerek merkezde oluşan zayıf noktaya yıldırım gibi dalıyor. iii. daruis ordu merkezine kadar yaklaşan iskender'i görünce panikleyip kaçmaya başlıyor. onun kaçışı ordunun çözülmesine ve dağılmasına neden oluyor. bu hamleye bir tür blitzkrieg bile diyebiliriz. zayıf bir noktaya yoğun odaklanılmış kuvvetle sert darbe var. derinlemesine ilerleyip cepheyi yarma var. düşmanın komuta merkezini, iletişimi, moralini felce uğratmak, psikolojik olarak çökertip savaşamayacak hale getirmek var. iskender belki de blitzkriegin at üstünde tarihte ilk provasını yaptı.
makedonların kaybı 4 bin, perslerin ise 120 bin civarında. bu yalnızca bir zafer değil, devasa bir imparatorluğun sonu ve tarihin yönünü değiştiren bir andı.
bu savaş kaybedilse pers imparatorluğu varlığını sürdürür, yunan toprakları tamamen işgale açık hale gelirdi. helenistik kültür doğuya yayılmazdı. iskender mezopotamya'ya ve ardından babil, şuşa, persepolis gibi pers imparatorluğunun kalbi kentlerine giremezdi. bugün bile orta doğunun, iran'ın hatta hindistan'ın bazı bölgelerinin kültürel dna'sı farklı olurdu. roma imparatorluğu helenistik mirası devralamaz, batı düşüncesi ve sanatı farklı evrilirdi.
iskender'in gaugamela'daki o ani dönüşü basit bir savaş manevrası değil, bir uygarlık hamlesidir. bukefalos'un başının dönüşüyle başlayan o hamle, yüzyıllar boyunca sürecek bir medeniyet değişiminin kapısını araladı. ve o kapı bir daha hiç kapanmadı.
gaugamela zaferi iskender'in bile isteye, adım adım yürüttüğü bir medeniyet politikasının dönüm noktasıydı. bu savaş sadece persleri yıkmadı, doğunun görkemi ve mitolojik aklı, batının mantığı ve felsefi aklıyla ilk kez bu kadar doğrudan temasa geçti ve kaynaşmaya başladı.
iskender savaştan sonra başlarda çok tepki çekse de persliler gibi giyinmeye başladı. doğunun disiplinli yöneticilerini kendi yönetim sistemine entegre etti. askerlerini doğulularla evlendirdi. persepolis'i yakması bile sembolikti. eskiyi yık, yeni sentezi inşa etmeye başla mesajı taşıyordu. o, salt bir işgalci ya da batılı bir fatih değildi. doğu ile batıyı birleştirmek isteyen, küresel imparatorluk fikrini ilk uygulayan kişiydi. o güne kadar çok keskin bir şekilde ayrılmış iki medeniyet kolu ilk kez aynı potada erimeye başladı.
gaugamela öncesinde doğu ile batının etkileşimi vardı. ticaret yolları açıktı. efes, milet gibi anadolu kentleri pers egemenliği altındaydı. persler anadolu üzerinden batıya baharat, kumaş, değerli taşlar gibi ürünler; yunanlılar da zeytinyağı, seramik, şarap gibi ürünler gönderiyordu. ama ticaret üzerinden dönen bu etkileşim çok zayıf ve yüzeyseldi. tüccar satıyor, diğeri alıyordu. maddi alışveriş vardı ama kültür alışverişi çok zayıftı.
yunanlılar persleri barbar olarak, persler de yunanlıları disiplin yoksunu, dağınık, şehir devleti çeteleri olarak görüyorlardı. iki taraf da birbirine üstten bakıyordu. persler merkezi ve aşırı hiyerarşik bir imparatorluktu. yunan devletleri ise fazla dağınık ve özgürlükçüydü. bu iki sistem birbirine yaklaşmaz, ancak sürtüşürdü.
tüm bu zıtlıkları birleştirecek bir köprü lazımdı ve o köprü de iskender'di. onun başlattığı helenistik yayılmayla doğunun bilgeleriyle, batının filozofları buluştu. babil kütüphaneleriyle, yunan bilim insanları aynı çatıda buluştu. hindistan'a kadar ilerledi, sanskrit geleneğiyle yunan düşüncesini karıştırdı. gaugamela'daki o manevra sadece düşman hattını değil, iki ayrı dünya arasındaki bariyerleri yıktı ve tarih bir daha asla eskisi gibi olmadı.
tarihte birçok büyük komutan, imparator, devlet adamı oldu. ama hiçbiri iskender'in vizyonuna sahip olamadı. çünkü mesele sadece kimin büyük topraklar fethettiği değildi. kimin dünyayı değiştirecek fikirle yürüdüğüydü.
fetihse napolyon bonapart da yaptı. cengiz han çok daha büyük topraklar fethetti. julius caesar roma'yı dönüştürdü. attila avrupayı titretti. ikinci ramses antik mısır'a en görkemli zamanlarını yaşattı. ama iskender'de bunların hepsinin kat kat üstüne çıkan dünya kurucu bir vizyon vardı.
cengiz han fethettiğinde ya kendine bağlıyor ya da tamamen yok ediyordu. caesar roma'yı imparatorluğa taşıdı ama iskender ölçeğinde bir dünya dönüşümü yapamadı. napolyon olağanüstü bir askeri stratejistti, kanunlar getirdi, kıta çapında reformlar yaptı; egemenliğinin merkezinde hep “ben” vardı, “biz” olmadı. persliler, hititler, asurlular… hepsi devasa yapılar kurdular, sistemler inşa ettiler, halklar yönettiler. ama hepsi, benim medeniyetim en iyisi, herkes bana boyun eğsin zihniyetindeydi.
hiçbiri, gelin birbirimize karışalım demedi. iskender burada bir kırılma noktası. fethettiği toprakların kimliğini eritmedi. tam tersi onlara karıştı. bir tür medeniyetler alaşımı yaptı. hindistan'a kadar gidip yunan tapınakları dikmedi. oraya yunan matematiğini götürdü. pers saraylarını, yöneticilerini yok etmek yerine onlardan yönetimi öğrendi. sadece bir imparatorluk değil, ortak bir insanlık kimliği oluşturmaya çalıştı. bunu yapan ilk kişiydi. bugün bile konuşulan global vatandaşlık kavramı onun hayalinin kalıntısı.
birçok imparator tarihte zafer için yaşadı. iskender de. ama onun derdi sadece zafer değil, aynı zamanda sonsuzluktu. o yüzden şehirler kurdu, yüzlerce yıl yaşayan kültür merkezleri yarattı. öldüğünde imparatorluğu hızla paramparça oldu. ama bıraktığı helenistik dünya yüzlerce yıl sürdü ve roma'ya, oradan da tüm batı uygarlığına aktı. etkisi ölümünden sonra bile büyüyerek arttı.
roma yunan dünyasını fethettiğinde askeri olarak galipti belki ama kültürel olarak teslim olmuştu. çünkü roma hukuku, sanatı, mimarisi, felsefesi helenistik temellere oturmuştu. devamında bizans imparatorluğu kendini roma'nın dolayısıyla helenistik dünyanın varisi olarak gördü. antik yunan'ın felsefesi, bilimi, sanatı korunarak batı dünyasına ve hatta islam dünyasına aktarıldı. ibn-i sina, farabi gibi düşünürler bu mirası daha da geliştirdiler. bu bilgiler haçlı seferleri ile tekrar batıya döndü. rönesans ateşini yakan şey antik yunan ve roma düşüncesine dönüş arzusuydu. sanat, bilim, astronomi, matematik, anatomi… hepsi helenistik dönemin yeniden keşfiyle adeta patladı. o ilhamın bile altında iskender'in açtığı kapılar vardı. günümüz dünyasının modern hukuk ve devlet yapıları roma üzerinden helenistik dünyanın temellerine dayanıyor. modern dünya dediğimiz şeyin en temel taşlarından birinde iskender'in fetihleriyle başlayan kültürel harman var.
büyük iskender sadece durdurulamaz bir savaş makinesi değildi. o, bir medeniyet mühendisi, zihinlerin fatihiydi. diğerleri toprak fethederken, o zihinleri fethetti. yalnızca zaferi değil, sentezi hedefledi. bugün hâlâ her kültürde yüzyıllardır isminin önünde “büyük” sıfatı varsa sebebi budur. çünkü o, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir vizyonun sahibiydi. bir benzeri çıkmadı. ve muhtemelen asla çıkmayacak.