Doğal Güzellikleri ve Alıştığınızdan Çok Uzak Yaşam Tarzıyla Bir Afrika Ada Ülkesi: Komorlar
ülke 3 adadan oluşmakta. grand comoros, anjouan ve moheli. jeolojik yaş olarak moheli > anjouan > grand comoros olsa da gelişmişlikte ve nüfusta durum tam tersi. adanın toplam nüfusu 690.000 olup, bunun 350.000’i g. comoros’ta, 300.000’i anjouan’da, 40.000’i ise moheli’de yaşamakta.
komorlular kime benzer?
çokça afrikalılara, biraz araplara, daha az da hindistanlılara. zaten adada vaktiyle hüküm sürenler de hep bunlar. dolayısıyla karma bir kültürü var. idari anlamda afrikalı, sosyal anlamda arap, aile yapısı olarak hindistanlı. bu yapı giyim kuşama da yansımış. erkekler cuma günü umman stili entariler giyip yine umman stili başlıklar takarken, kadınlar her daim afrikan-hint tarzında giyinmekte.
ada eski bir fransız sömürgesi ve adadaki fransız hayranlığı/nefreti baki. eski bir komor adası olan mayotte ise yetmişlerde yapılan bir referandum ile fransız sömürgesi olarak kalmaya devam etmeyi seçmiş. insan komorlar'daki sefaleti görünce mayotte’lulara hak veriyor, “bağımsızlık” ile ilgili kafasında soru işaretleri oluşuyor doğrusu.
müslüman bir ülke. hatta resmi adı da “komor islam cumhuriyeti”. ancak şeriatın geçerli olduğunu söylemek yanlış olur. hala fransa zamanından kalma kanunları var. her ülkenin islamı yorumlayışının farklı olduğunu inkar eden yoktur sanırım. dolayısıyla buranın müslümanlığı da komor müslümanlığıdır. kimi konularda aşırı tutucu, kimi konularda aşırı rahat. camisi boldur. cami derken yanlış anlaşılmasın, dört tane duvar işte. dışarıdan bakılınca bakkal dükkanı sandığınız yer cami çıkabilir. standart bir cami fotoğrafı:
ülkeye havayolu ile ulaşım zahmetli. ama ülke bir takımada ülkesi olunca kaçınılmaz da. ülkenin başkenti moroni’nin de bulunduğu grand comoros’taki uluslararası havaalanına inen belli havayolları var. bunlar kenya airways, precision air, air madagascar, air austral (reunion merkezli bir fransız havayolu) ve yemen air. yani ülkeye ya kenya, ya tanzanya, ya madagaskar ya da yemen üzerinden gidilebilir. bir de reunion var tabi ama oraya gidiş de zaten başlı başına bir olay. türkiye’den gelmek için en mantıklı çözüm ise kenya ya da tanzanya. ancak transferlerdeki beklemeler ve türkiye çıkış noktasına göre adaya ulaşmak 24 saati alabiliyor. gidişte de durum farklı değil. bu yolculukların en güzel, belki de tek güzel yanı kilimanjaroyu kanlı canlı görmek.
ülkeye ilk kez gelen birisinin havaalanından şehre giderken ilk dikkatini çekecek şeylere gelince:
birincisi uçsuz bucaksız yeşil, ikincisi ise üzerinde seyahat ettiği yolun durumu. bu ülkede yollar, daha doğrusu ulaşım ağı tam bir felaket. karayollarını şu sıralarda türk ve fransız firmaları iyileştirse de hala çok yollar kat edilmesi gerekmekte. yollardaki 20 cm derinliğinde çukurlar olağan karşılanmakta.
peki adalar arası ulaşım ne durumda?
geçen 2 sene içerisinde ölümlü bir vapur, ölümsüz bir uçak kazası yaşandı. adalar arası uçuşta kullandığım bir cessna 404 uçakta pilotun yanındaki koltukta seyahat edebileceğinizi, panel üzerine renault 12 tx’lerde bulunan bir oto teybinin monte edildiğini ya da uçak iniş yapar yapmaz pilotun uçağın kelebek camını açtığını söylersem durum daha net anlaşılır sanırım. bu uçaklara dahi binebilen birisi olarak adalar arasında kullanılan vapurlara kesinlikle binemeyeceğimi söylersem de deniz ulaşımı hakkında yeterli bilgiyi vermiş olurum sanırım.
pilot yanı yolculuk için:
moheli havaalanından bir görüntü:
ülkenin resmi dili fransızca. ancak halk kendi arasında arapça ve swahili karışımı olan komorca’yı konuşmakta. ingilizce ve arapça neredeyse hiç bilinmiyor. eğitimli olmayan kesim fransızca da bilmiyor.
ülkede tarım ve sanayi neredeyse yok.
parfümün ham maddesi olan yağın üretiminde kullanılan ylang ylang, karabiber ve karanfil üretimleri var ancak herhangi bir tesis yok. balıkçılık ilkel şartlarda yapılmakta. hayvancılık çok az. kısacası ülke tamamıyla dışa bağımlı. ama bu tip ülkeler için en önemli tesis olan limanlar içler acısı halde. ülkenin başkentindeki limana gemiler yanaşamıyor. bu yüzden gemiler açık denize demirliyor ve barge adı verilen sallar ve bu salları çeken tekneler ile gemiler boşaltılıyor. anjouan’daki liman nispeten daha iyi olmakla birlikte moheli’deki limancığın üzerinden dalgalar geçmekte.
balıkçılıkta kullanılan, ülkenin parasında dahi resmi olan kendine özgü kayığı:
ada volkanik. özellikle kıyı şeridinde lavın halen akıcı haldeyken donması ile oluşmuş şekiller muazzam. galapagos belgeselini izleyenler hatırlayacaktır o siyah kayalıkları. neredeyse aynısı. buyurun bakın:
karthala yanardağı ise halen aktif bir yanardağ.
deniz seviyesi gün içerisinde 2,5 metre yükselebildiği gibi 2,5 metre düşebiliyor da.
trafikse tam bir felaket.
kural yok. trafik ışığı yok. trafik sağdan akmasına rağmen araçların sola park etmesi ya da taksilerin solda durup yolcu indirip bindirmesi oldukça olağan. sürücüler çok rahat. karşı yönden gelen tanıdık sürücü ile arkadaki araçları umursamadan pencereden pencereye koyu bir sohbete dalabiliyorlar. araçların yarısının yan aynası ya kırık ya da kapalı. aynası olanların da ayna kullanma alışkanlığı yok. velhasıl bu ülkede araç kullanmak için çelik gibi sinirlere ihtiyaç var.
kullanılan araçların %90’ı fransız markası. ağırlıklı olarak renault olmakla birlikte peugeot ve citroenler en çok göze çarpan araba markaları. suv kullanım oranı aşırı yüksek.
kavşaklarda göbek (roundabout) olarak iş makinesi lastiği kullanımı oldukça yaygın. başlarda ilginç, hatta komik gelen bu uygulama daha sonra olağan gelmeye başlıyor. alışmak bu olsa gerek.
çarşı pazardaki dükkanlar genellikle basit çinko barakalar şeklinde. şanslı olan ise yük konteynerlerini modifiye ederek bir şeyler yapmış. kalanı da harabe betonarme yapılar. pazar diyebileceğimiz birkaç sokak ve mekan var. sokaklarda tezgah olarak genellikle el arabası kullanılıyor. el arabası olmayan ise ürünlerini ya yere sıralıyor ya da boya tenekeleri üzerine yerleştirdiği tepside sergiliyor. basit işporta ürünleri, muz, ekmek meyvesi, ananas, hindistan cevizi, papaya, vanilya, balık (çoğunlukla ton balığı), kurutulmuş balık, acı biber, domates, meşrubat, vcd/dvd en çok görülebilen ürünlerden.
birkaç tane market var. hemen hepsi hindistanlıların elinde. satılan ürünlerin neredeyse tamamı ithal ve çok pahalı. ithal ürünlerin çoğu fransa’dan ve arap yarımadasından. türk markaları da yok değil. en çok görülenleri ülker, dimes, halk ve paşabahçe. marketlerde olmasa da inci akü de ülkedeki diğer bir türk markası.
türkiye’deki tablacılar nasıl mevsimine göre can eriğinden yer fıstığına, çiçekten kestaneye geçiyorlar ise burada da durum aynı. mevsimlik ürünler genellikle şunlar oluyor: liçi, kavrulmuş küçük yer fıstığı, közde mısır ya da soyulmuş hindistan cevizi. tavuk mangal ise her mevsim mevcut.
afrika tasvirlerinde hep olur ya. kafasında bir şeyler taşıyan afrikalı kadınlar. bunlardan çok var komorlar'da. dünyanın en normal işini yapıyormuşçasına kafasında tek bir kutu kola ya da tek bir pet şişe suyu taşıyan kadınlar var. sanırım farklı ülkeler görmenin en güzel yanı da bu.
çok sayıda gurbetçisi var ülkenin. bunların büyük çoğunluğu da marsilya’da yaşıyor. yaz tatillerinde ülkeye dönen bu gurbetçilerin büyük bir çoğunluğunun devam eden bir ev inşaatı oluyor. bu yüzden yarım bırakılmış inşaatlar oldukça fazla.
çok güzel plajları var.
en güzeli sanırım grand comoros’ta. buyrun:
bu da yukarıdaki plaja çok yakın bir krater gölü:
bir başka plajdan:
havalarla ilgili olarak şunları söyleyebilirim
senenin neredeyse 300 günü kısa süreli de olsa yağmur yağıyor. kimi zaman bu yağmurların aralıksız 10 gün devam ettiği olabiliyor. hal böyle olunca insanlar su ihtiyaçlarını yağmur sularını toplayarak gidermeye çalışmışlar. bu yüzden birçok binada yağmur olukları ile toplanan su özel olarak inşa edilmiş yağmur suyu toplama tanklarına yönlendiriliyor ve kullanma suyu ihtiyacı bu şekilde karşılanıyor. takdir edilesi bir uygulama. örneği, yukarıda paylaştığım cami fotoğrafında görülebilir.
yağmurun bir diğer yansıması ise neredeyse her gün çıkan gökkuşağı ve en şiddetli yağmurda bile sokaklarda görebileceğiniz baharda kornişte geziniyormuşçasına sakin hareket eden komorlulardır.
sıcağı çok yakmaz insanı. gayet dayanılabilir bir sıcağı vardır.
kadınların makyaj anlayışı çok özgündür.
yüzlerine kına ve safran karışımından hazırlanan, msindanu adı verilen bir karışım sürerler. sanmayın ki bu maske sadece evlerde ya da sadece kırsal kesimde kullanılır. sokakta görebileceğiniz her beş altı komorlu kadının birisinde bu maske vardır. hatta genç kızlar orta yaşlı ve yaşlı kadınlara nazaran daha çok kullanırlar bu maskeyi.
eskiden doğum sonrası 40 gün boyunca bu maske ile gezermiş kadınlar. doğum sonrası kiloları attırdığına inanılırmış. günümüzde ise sadece moda.
kadınlar demişken bu ülkede kadınlar türkiye’ye göre daha çok söz sahibi. belki meclisteki erkek vekillere oran açısından zayıf olabilirler ancak aile içindeki hakimiyetleri muazzamdır. kaldı ki burada düğünü kız tarafı yapar. babalar kızlarını evlendirmeden ona bir ev yapmakla mükelleftir. çünkü evlendikten sonra erkek kızın evine gelir. e hal böyle olunca da kadın egemenliği -evde de olsa- kaçınılmaz.
uzun mesafe koşu ve futbol en sevilen spor dalları.
sokaklarda her daim koşan birilerini görmek mümkün. büyük sayılabilecek bir spor akademisi de var. zemin futbol oynamaya pek elverişli olmasa da bol bol futbol sahası var. gençler büyük futbol kulüplerinin formalarını giymeyi çok seviyor. ağırlıklı olarak fransız takımlarını, özellikle olympique de marseille'yı tercih etseler de şu da var:
türkiye’nin bir köyünde sokakta ne sıklıkla tavuk horoz görülüyorsa burada da o sıklıkla keçi görülüyor. yalnız arkadaş keçi yavrularının ne kadar sevimli şeyler olduğunu burada öğrendim ben. tamam her canlının yeni doğanı sevimlidir ama keçininki bir başka oluyormuş arkadaş.
vahşi hayat yok. keçiden sonra en çok görülen hayvan gelincik, kuzgun ve kendine has yarasası. bu yarasalar gündüzleri de görünürler. meyve yerler ve bildiğimiz yarasalara göre oldukça büyüktürler. buyurun:
yine yollarda sıklıkla görülebilen ithal öküzler:
adadaki güzel ağaçlardan(çok var bunlardan):
dışarıda ne yenir?
esasında çok bir seçenek yok. zaten iyi denilebilecek çok sayıda restoranı da yok. olanlarda ise güzel deniz ürünleri olabiliyor. ekmeği french bread. muazzam yani. yalnız dışarıda yemek yemek için hijyenik kaygılardan biraz arınmak şart.
buyurun bir fast food restoranı:
sıtma olayına değinmiyorum bile. türkiye'de nezle grip ne ise burada da sıtma o.
finali de bir seri fotoğraf ile yapalım:
moheli'nin güney kısımlarından: (bu tip evlerin sadece moheli'de var ve mohelide de sayısı az)
moheli'de bir otelin restoranı:
moheli'de bir derslik: (evet kullanımda)
biraz da su altı:
anjouan'da bir otel:
anjouan'da bir dükkan: