DNA'yı İstenen Şekilde Kesip Biçerek İnsanı Doğuştan Düzenleyen Teknoloji: CRISPR

crispr: bilim kurguyu gerçeğe dönüştüren genetik makas
düşünsene, jurassic park'ta dinozorları geri getirmek, x-men gibi mutantları yaratmak ya da h.g. wells'in doktor moreau'nun adasındaki gibi tuhaf canlılar oluşturmak artık sadece edebiyat veya sinemanın sınırlarında değil. işte karşında crispr, bilimkurgunun laboratuvarlarda hayat bulmuş hali.
aslında olay çok basit: bakterilerin virüslerle savaşırken geliştirdiği doğal bir bağışıklık sistemini alıyor, laboratuvar ortamında dna'yı düzenlemek için bir nevi biyolojik makas haline getiriyoruz. bir harfi yanlış yazılmış bir gen mi var? kes, değiştir, yapıştır. yanlış mutasyon mu olmuş? geri al, yeniden yaz. yani, genetik kodu düzeltmek artık word belgesinde yazım hatası düzeltmek kadar kolay.
geçmişe kısa bir yolculuk: genetik mühendisliği ve öncesi
crispr'den önce genetik mühendisliği 1970'lerden beri hayatımızdaydı ama o zamanki yöntemler tam bir kamyonetle ameliyat yapmaya çalışmak gibiydi: pahalı, yavaş ve korkunç derecede hassasiyetsiz. ilk genetik olarak değiştirilmiş organizmalar bakteri düzeyindeydi, ardından gdo'lu mısır, domates, soya fasulyesi geldi. sonra insan genom projesi devreye girdi, dna'nın şifresini çözdük ama hala müdahale etmek zordu. ta ki 2012'de jennifer doudna ve emmanuelle charpentier “hacı biz bu crispr'ı gen düzenleme için kullansak?” diyene kadar.
bu olayın bilimde yarattığı şok dalgalarını anlatmak için şöyle düşün: 1903'te wright kardeşlerin uçak yapmasına eşdeğerdi. öylesine büyük bir devrimdi ki, 2020'de nobel ödülü bile kaptılar.
günümüzde crispr – mucizeler ve etik savaşlar
peki neler yapabiliyoruz?
• kalıtsal hastalıkları silmek: kistik fibrozis, orak hücre anemisi, kas distrofisi gibi genetik hastalıklar için deneysel tedaviler şimdiden başladı. yani “aileden geçen” hastalıklar tarihe karışabilir.
• kanseri yenmek: crispr, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini daha iyi tanımasını sağlamak için kullanılabiliyor. bağışıklık hücrelerini süper asker moduna alıp kanseri tokatlayacak hale getirmek gibi düşün.
• hiv ve diğer viral hastalıklarla savaşmak: bilim insanları hiv virüsünü tamamen hücrelerden silmek için crispr kullanmayı deniyor. 10 yıl içinde hiv'in tamamen tedavi edilebileceği tahmin ediliyor.

ama tabii her şey toz pembe değil
etrafı genetiği değiştirilmiş süper insanlarla mı dolduracağız? çünkü teorik olarak zekayı artırmak, kas gücünü optimize etmek, hatta yaşlanmayı yavaşlatmak mümkün. çin'de he jiankui, 2018'de iki bebeğin genetiğini düzenleyerek hiv'e karşı bağışık hale getirdi ve büyük bir etik fırtına kopardı. bilim dünyası, “adam cyberpunk'ı gerçek hayata getirdi” diyerek çıldırdı, kendisi hapise girdi, ama olan oldu. kapıyı bir kere açtık artık.
gelecekte crispr: tanrı'nın editörü müyüz?
şimdi şu hayali kur: doğumdan önce doktor diyor ki...
• “çocuğunuzun göz rengi yeşil mi olsun, mavi mi?”
• “zeka modifikasyonu ister misiniz? iq'sunu +15 artırabiliriz.”
• “sporcu mu olsun, sanatçı mı? kas yapısını ona göre düzenleyebiliriz.”
gen düzenleme teknolojisi demir adam'ın jarvis'i gibi elimizin altında olacak belki de. ancak insan doğasını değiştirme meselesi etik olarak hala karanlık bir bölge. peki “tasarım bebekler” üretebilir miyiz? black mirror bölümü gibi duruyor ama sandığından daha yakınız.
crispr bir yandan tıp tarihindeki en büyük devrimlerden biri ama diğer yandan etik mayın tarlasında ilerleyen bir teknoloji. potansiyeli sınırsız ama gücü nasıl kullanacağımız tamamen bize bağlı.
belki de 2100 yılında birileri bu yazıyı okurken “ulan crispr artık her yerde, ne garip zamanlarmış be” diyecek. tıpkı bizim zamanında ilk bilgisayarları görenlere güldüğümüz gibi.
eklemeler
eğer crispr ve genetik mühendisliğiyle ilgili bu kadar konuştuktan sonra “hadi bir film patlatalım” diyorsan, sana gattaca'yı (1997) öneririm.
bu film, tam da genetik düzenlemelerin yaygınlaştığı bir gelecekte geçiyor. artık doğumdan önce çocukların genetik olarak mükemmel hale getirildiği bir toplumda, doğal yollarla doğmuş ve “kusurlu” sayılan bir adamın (ethan hawke) astronot olma hayalini anlatıyor. yani tasarım bebekler vs. sıradan insanlar hikayesi.
film, crispr gibi teknolojilerin insanlık için ne kadar büyük fırsatlar sunduğunu ama bir yandan da nasıl yeni bir sınıf ayrımına yol açabileceğini düşündüren bir başyapıt. hem bilimkurgu hem de distopya sevenler için mutlaka izlenmesi gereken bir klasik.
bonus öneri: eğer gattaca'dan sonra bilimkurgu iştahın kabardıysa, “ex machina” (2014) yapay zeka etiğiyle ilgili benzer bir gerilim yaratıyor. ikisini art arda izlersen “gelecekte insan olmanın anlamı ne olacak?” diye sorgulamaktan uyuyamayabilirsin.