Diane Keaton'ın Mutlaka İzlemeniz Gereken En İyi 5 Filmi

Annie Hall ve Godfather Part 3'teki rolleriyle tanıdığımız Diane Keaton, 79 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hem bildiğimiz rollerini hatırlamak, hem de bilmediklerimizi öğrenmek için bu listeyi hazırladık.
Diane Keaton'ın Mutlaka İzlemeniz Gereken En İyi 5 Filmi

5. Manhattan (1979)

woody allen'ın çektiği harikulade film. annie hall'dan sonra bu filmde de diane keaton'u oynatması çok hoş. yine, kadın-erkek ilişkileri üzerine önemli şeyler içerir. karşılıklı diyaloglar oldukça güzeldir.


4. Something's Gotta Give (2003)

şirin bir film. yaşlılık ve gençlik tartışması. konudan çok bahsetmeye gerek yok. aşkla ilgili, ilişkilerle, olgunlukla ilgili. çok zengin ve beyaz amerikalıların alternatif çokluğunun içinde yaşadıkları yokluklarla ilgili. ama sanırım en çok jack nicholson ve diane keaton ve gözden kaçmaması gereken frances mcdormand'ın görülesi oyunculuklarıyla ilgili. filmdeki karakterlerin bilmemkaç yaşlarında uğraşa didine buldukları değerlere, duygu yoğunluğu ve olgunluğuna daha genç yaşlarda da sahip olunabileceğini, yüzeysellikle gençliğin aynı şey olmadığını bilmek filmi okumak için ne kadar yararlı bilemiyorum ancak gençken yaşlıysam yaşlıyken ne olucam ulan sorusunu sordurup insanın kalbini delip geçebiliyor. (bkz: closure)

3. Baby Boom (1987)

başrolde diane keaton'ın olduğu komedi filmi. türkçemize süper anne olarak çevrilmiş, kariyer mi çocuk mu ikilemine çok güzel değinilmiş...

harward mezunu, yüksek lisansını da yapmış, işkolik ve yaptığı işte çok başarılı olan j.c. wiatt, holdingin yönetici pozisyonluğu arefesindedir. bir de kendisi gibi çocukları sevmeyen ve istemeyen bir sevgilisi vardır. fakat bir gün j.c. wiatt ingiltere'deki akrabasından kendisine miras kaldığını öğrenir. fakat bu mirası aldığında öğreneceği üzere, o bir bebektir. başlarda ne bebeği ne de anneliği istemese de zamanla buna mecbur kalacak işi ve aşk hayatı tehlikeye girecektir.

2. The First Wives Club (1996)

sevgilisinden/kocasından ayrılma konusunda tereddütte olan kadınları ayrılma yönünde gaza getirebilitesi yüksek, hatta bu sevgili/koca kendilerini aldattıysa intikam planları yapmalarını teşvik edecek türde eğlenceli bir film. sadece başrol oyuncuları için bile izlenir.

filmde feminist mesajlar verildiği iddia ediliyor. evet belki başlarda öyle düşünülebilir ancak bette midler'ın canlandırdığı karakterin kendisini daha genç ve güzel bir kadın için terk eden kocasıyla filmin sonunda barışması bu iddiayı yalanlıyor. hatta gelişme çağında bir çocukları olan bu çiftin biraraya gelmesi aile kavramının önemine de işaret ediyor ki bence bu saçmalığın daniskası. diane keaton'ın canlandırdığı özgüveni yerlerde sürünen karakterin bile kendisini terapistiyle aldatan kocasını şutlamasına rağmen, bette midler'ın parayı bulunca sapıtan fakat sonra para kaynakları karısının eline geçince bir anda karısının kıymetini anlayıveren(!) kocasını affetmesi "yuvam yıkılmasın" anlayışını gözümüzün içine sokuyor. o adamla yuva olurmuş gibi sanki... (feminist mesaj dediğin işte böyle olur.)

1. Annie Hall (1977)

hep yazıp, hem yöneten, hem de oynayan, kısacası filmin bütün kimliği kendisi olan woody allen etiketli; 1977 yapımı kült romantik film. woody'e eşlik eden ve aynı zamanda ex aşkı olan duru oyuncu diane keaton, annie hall rolüyle karşımızda.

woody allen filmlerini izlemeyi seviyorum fakat filmlerini art arda izlemek bende boğulma etkisi yaratıyor. nedeni bilemiyorum ama woody'nin filmlerinde çarpık bir etki söz konusu. bu filmi, bu kadar geç izlememin nedeni de öncesinde bolca woody allen filmi izlememden kaynaklı. yönetmene ara vermek, belli bir zaman sonra izlemek daha iyi geliyor bana. woody tabiki ağır bir yönetmen değil, belki de en hafif anlatımı bulunan usta bir yönetmen.

filme gelecek olursam, evet, gerçek bir klasik. romantizm konusu açıldığında bile adı anılacak cinsten. bu film; allen'ın new york'a düşkünlüğünü, kadınlara aşkını ve onları aldatma gerekliliğini, hollywood'dan hem coğrafik, hem de endüstiyel olarak nefretini vurgulamakta. kendisi gerçek hayatta da böyle olduğu için annie hall, woody allen'ın en otobiyografik filmlerinden biri. "alvy singer" karakterinin bu kadar gerçekçi olması da woody'nin resmen kendini oynaması. new york'a bu kadar aşık olan ve filmlerinde de bunu oldukça vurgulayan bir yönetmen kendisi. ona göre los angeles dışı her şehir güzel belki de:)

filmde; sitkom montajları, müzik prodüktörleri, sinema sektörü gibi birçok konu hakkında da ince eleştiriler var. yani bolca hollywood göndermesi görüyoruz. bu da woody'nin gerçek düşünceleri. en iyi film dahil, 4 dalda oscar alan bu filmde, zekâ içeren seviyeli espriler sayesinde türünün sadece romantizmle sınırlı kalmadığı, felsefik ve didaktik bir türde olduğunu da düşünüyorum.

film woody'nin en prestijli filmi bana göre. ben çok beğendim. kesinlikle tavsiye edeceğim, tekrar tekrar da izleyeceğim tatta. woody allen tarzını sevenlerin kaçırmaması gereken bir film...

Keaton'a bir veda notuyla bitirelim

diane keaton gitti. ekranda zarafet diye bir şey olduğuna beni ilk inandıran kadındı o; kahkahanın içine kırılganlığı, kırılganlığın içine dağ gibi bir karakteri koyabildi. “komik” olmanın ucuz bir şamata değil, ölçülü bir cesaret olduğunu ondan öğrendim. siyah beyaz bir takım, büyük bir şapka, ince bir kravat… kostüm değil, tavır. sahnede ne varsa hayatında da o vardı: mesafeli bir nezaket, utangaç bir özgüven.

annie hall'la bir dönemin bütün çekingen âşıklarını cesur yaptı; “yanlış zamanda doğru insan” hissini cilasız oynadı. godfather'da kapının yavaşça kapanmasına eşlik eden o bakış… sevginin yetmediği anların sessizliğini kimse onun kadar temiz taşıyamadı. reds'te ideallerin bedelini, something's gotta give'de geç kalmış mutluluğun ihtimalini, father of the bride'da evin sıcaklığını bize eli titremeden verdi. “bir kadın hem çocuk gibi güler, hem dünya kadar ağır durur” denecekse, benim zihnimde bu cümlenin yanında hep onun fotoğrafı var.

onunla beraber şunu da sevdim: büyümeyi. yaş aldıkça kendini parlatmanın, gürültü yapmadan, zarafetle mümkün olduğunu gösterdi. gençlikten olgunluğa, oradan da yaşlılığın asil ritmine… aynı gülüş, aynı netlik. moda sayfalarından sinema tarihine uzanan çizgisinde hiç rol kesmedi; doğru ışıkla değil, doğru ölçüyle parladı.

kişisel bir borcum var: bazı kadınlara hayran olmayı ondan öğrendim. bir stile, bir zekâya, bir mizaha… abartmadan, efsaneleştirmeden, insan gibi. sevdiğim kadınlara duyduğum saygının dilini (sakin, temiz, gösterişsiz) diane keaton kurdu bende.

bugün bir şehir daha sessiz geldi gözüme. yine de içimde teşekkür var: filmlerinle bizi büyüttün, üslubunla bizi toparladın. hatıran, çekmecede bir çift eldiven gibi… lazım olduğunda takıp kendine çeki düzen vereceğin bir zarafet. hep kalacak. iyi ki geçtin hayatımızdan, iyi ki böyle geçtin.

çok güzeldin. hoşçakal.