Değeri Bilinmemesine Rağmen Kimilerince Rus Edebiyatının En İyi Yazarı: Andrey Platonov
Kimdir, nedir?
andrei platonov (1899-1951), yirminci yüzyıl rus edebiyatının en önemli yazarlarındandır. şiir, öykü, kısa roman türlerinde yapıtlar kaleme almıştır. toplumsal yaşam içinde bireyin yerini, ilerlemeci anlayışı ve her tür siyasi yapıyı sorgulayan yapıtlarıyla rus edebiyatını derinden etkilemiştir. can, türkçede yayınlanan ilk romanıdır.
Sanatıyla hissettirdikleri
platonov, edebiyatta (ve tüm sanat dallarında) yalınlıktan hiç hoşlanmayan biri olarak yalın olduğu halde sevdiğim yazarlar kontenjanıma ernest hemingway'den sonra girecek gibi görünüyor. yalın olup da basit olmamak yazarın en büyük sınavlarından biridir (hoş karmaşık olup saçmalamamak ve bağlamından kopmamak da bir diğeridir). andrey platonov bunu çok güzel başarıyor sanki. o kısacık, içten cümlelerle hem yüreği hem beyni sarsarak hem de.
(bkz: dönüş)
Yaşamının sonuna dair
"platonov’un yaşamının son yıllarını bir edebiyat fakültesinde yerleri süpüren, yandaki küçük odada yatıp kalkan, sabahları okula gelen -onun romanlarından ve öykülerinden habersiz- edebiyat öğrencilerini seyreden bir hademe olarak geçirdiğini öğrendiğimde ağzım açık kalmıştı. xx.yüzyılda yaşamış büyük yazarlardan biri olan platonov’un bu acayip, hüzünlü, sıradışı yaşamı bilmecelerle doludur. sovyetler yıkılana dek kitapları hep yasaklı olmasına rağmen ne cezaevine girmiş ne de sürgünde öldürülmüştür. bunu nasıl başardığını kimse açıklayamıyor." (buradan)
ölümü çok fenaymış, oğlunun elinden olmuş. çalışma kamplarında verem olan oğlu döndüğünde babasına bulaştırmış, 52 yaşında hayatını kaybetmiş. dönüş kitabında çöl rüzgarı adında nazilerin eziyetini anlatan kurgusu içeriğinden dehşet bir öykü var, nazilerin de filmlerini çekip duranların da canına okumuş, olayı bitirmiş.
ağızda hoş bir tat bırakan harika cümlelerinden birkaçı
kitabın ismi: mutlu moskova
"insan henüz, pek ev yapımı, pek zayıf donanımlı bir varlıktı. bulanık bir ceninden, çok daha gerçek bir şeyin tasarımından fazlası sayılmazdı ve bu ceninden, hayallerimize gömülü o uçan, üstün suretin çıkması için kim bilir daha ne kadar çok çalışmak gerekecekti."
"insan bedeni kayıp bin yılların öncesinde bir yerde uçmuş olmalı, göğüs kafesi kapanmış kanatları andırıyor."
"hayatın olanca gürültüsünü tek bir insanın fısıltısına değişmezdi."
"aptallık, amacını bulamamış avare duygunun tabii ifadesidir."
"insanların birbirleriyle neden geçinemediğini buldum. aşkla bir araya gelinmez de ondan. ben kaç kere geldim, olmadı. ancak zevke benzer bir şey. mesela sen az önce benimle birlikte oldun da ne oldu? çok mu şaşırtıcı, çok mu şahane?"
"aşk komünizm olamaz. düşündüm düşündüm ve olamayacağını gördüm. sevmek gerekiyor sanırım, seveceğim de, yemek yemek gibi şey bu ama, sadece zaruret. asla hayat değil"
"en iyi duygu, başka insanı kavramakta, ikinci, yabancı bir yaşam külfetini ve mutluluğunu paylaşmaktaydı. kucaklaşmalardaki aşksa çocuksu mesut bir sevinçten ötesini vermiyor"
"yaşamın kederi ve yoksulluğu yaralamıştı onu, öylesine çaresizdi ki yaşam, gerçek durumunun bilincinden, hayaller yoluyla sıyrılmaya mecbur kalıyordu devamlı."
"gönlüm yok... sürekli şişinmek gerekiyor. ya düşüneceksin, ya konuşacaksın, ya bir yere gideceksin, ya bir faaliyet göstereceksin... oysa ki benim hiçbir şeyde gönlüm yok, yaşadığımı da unutuyorum sürekli, anımsarsam da bir ürperti..."
"aşkın, insanı daha iyi, daha yüksek bir yazgıya ulaşmasına imkan tanımayan, henüz kökü kazınmamış evrensel toplum yoksulluğundan kaynaklandığını anladı."
"hayır dünya sanılandan daha sağlam ve gizemliydi, ne bir elin hareketi, ne insan kalbinin atışı yıldızları rahatsız etmiyordu. aksi taktirde tüyün, tozun ürpermesiyle çoktan yıkılırdı her şey..."
"gizemli ve iyi şeylere ihtiyacımız var, gerçekleşmesi imkansızmış gibi gelmeli."