Dağılmanın Eşiğindeki Sovyetler'i Bütün Gerçekliğiyle Anlatan Rahatsız Edici Film: Gruz 200

2007 tarihli Aleksey Balabanov filmini inceliyoruz.
Dağılmanın Eşiğindeki Sovyetler'i Bütün Gerçekliğiyle Anlatan Rahatsız Edici Film: Gruz 200

Nedir, ne değildir?

2007 yapımı, noir-thriller türünde denilebilecek rus filmi. filmin sinemasal değerinden ziyade 1984 yılı özelinden; dağılmaya yüz tutmuş bir rejime/ülkeye bakış atması açısından tarihsel değeri daha ön planda.

william faulkner'in sanctuary adlı eserinden serbest uyarlama diye geçiyor ve 84 yılında geçen gerçek olaylara dayanıyor. sinema dili olarak çok yeni bir yaklaşımı da sinematografi olarak büyük bir açılımı da yok. filmin iyi yanı dağılmakta olan bir rejimi, insan ve sistem noktasından yakalamış olması. koskoca sovyetler'in içten içe nasıl bozunduğunu, devletin yozlaşmasını, insanın karanlık yanlarını sergilemesi. bu manada aslında 80lerde sovyetler'in çöküşüne giden yoldaki son dönemeçte taşrada hayatın görünüşüne dair bir belgesel gibi bakılabilir. bir yanda askerlerin cenazelerine bile sahip çıkamayan koskoca bir rejim, öbür yanda aynı askerlerin yaşıtı olan ama sistemin açıklarını bularak çeşitli çakallıklarla para yapmaya çalışan, günü gün etme derdindeki bir genç kesim. bu gençliği temsili eden karakterin yozluğuna rağmen cccp t-shirti ile dolaşması, amerikan imgeleri ile donattığı arabası gibi sembolizmler de çok. aslında filmin tamamında derin bir alegori var. karakterlerin hepsinin bir sembolizmle yaratıldığı düşünülebilir. felakete sürüklenen genç angelika sovyet halkı, sapık polis şefi sovyet rejimi vs. gibi. yönetmenin diğer işlerini bilmiyorum ama , eski sovyet rejimine çok ağır bir eleştiri getirdiği açık. bunu yaperken ateizm kürsüsü profesörünün filmin sonunda dine meyletmesi ise nasıl bir mesajdı anlam veremedim. bu kısım biraz filmde açık kalmış ve ekletik duruyor. aynı şekilde antonia'nın film boyuncaki gri tutumundan ne mana çıkarılır, düşünmek gerekli.

80lerde afganistan bataklığının son aşamasındaki sovyet dünyasından bir kesiti görmek için kesinlikle izlenmesi gereken, oldukça sarsıcı bir film. uluslar arası adı cargo 200. bu isim ise filmin başında değinildiği gibi, asker cenazelerini getirilmesinde kullanılan kod.

zannedilenin aksine gerçek tek bir hikayeden değil de birkaç hikayenin birleştirilmesiyle yazılmış bir senaryosu vardır

yönetmen balabanov, zekice bir şekilde biraz sovyet seri katillerinden, biraz da kişisel deneyimlerinden katıp karıştırarak şekillendirmiş senaryoyu. şurada konudan biraz bahsetmiştim. (bkz: #144165676)

polis olan jurov karakteri meşhur bir seri katil olan mihail popkov olmalı zira o da bir polisti ve kanıt gizleme konusunda uzmandı. annesi ile ilişkisini ise alexander spesivtsev'den almış. bu katil, zihinsel sorunları olan annesi ile birlikte yaşamış ve onlarca insanın evde ölümüne şahit olmakla kalmamış oğluna yardım etmiştir.

jurov'un iktidarsız olması ve kıza tecavüz edemediği için şişe kullanması ise bariz şekilde andrey chikatilo'dan alınmıştır. bilindiği üzere çikatilo da iktidarsızdır ve penisi yerine bıçak kullanarak haz almaya çalışır. bir çoğunun makatına şişe, sopa, hatta taş soktuğu bile olmuş nadir görülür bir psikopattır. gerçi yönetmen gerçekten deri ticareti yapan ve sscb tişörtü giyen bir arkadaşı olduğunu, onun kız arkadaşının da şişeyle tecavüze uğradığını anlatmış ama ne kadar gerçek bilemiyoruz.

filmin hikayesi benzer bir kaçırma vakası ve psikopat üzerine kuruludur. en azından gene hatları budur. tabi ki mesajı ve göndermeleri bu sert sahnelerin etrafına serpiştirilmiştir. sscb'nin son dönemlerinde ayyuka çıkan yozlaşma ve kötü hayat koşullarını az çok herkes çözmüştür zaten. o nedenle ben biraz başka detaylardan bahsetmek istiyorum.

öncelikle göndermeler filmin adıyla başlıyor. adındaki 200 sayısı rusça bir tabir olan "dvukhsotie" yani standart 200 kilogramlık askeri kargo (tabut) ağırlığıdır. bu standart da afganistan savaşı esnasında getirilmiştir. bir de kanun numarası da 200 olunca adı böyle kalmıştır. normalde hava yolu ile taşınırsa 200, demiryolu ile taşınırsa 300 kg limit belirlenmiştir. bu kadar ağır olmalarının sebebi ise tabutların çinko olmasındandır. bir de gruz 300 adında savaş karşıtı meşhur bir film daha var. bir yanıyla ona da göndermedir.

sene 1984, sovyetlerin afganistan'a girdiği ve savaşın en çok kızıştığı dönemdir. öte yandan sovyetlerin rampadan aşağıya tepe taklak gitmeye başladığı tarihtir. balabanov bu tarihi yuri andropov'un ölümüyle bağdaştırır. ondan sonra sovyetler dikey şekilde çakılışa geçmiştir. tahmin edersiniz ki kızın ölü sevgilisi de afganistan savaşında hayatını kaybetmiştir. gördüğünüz bok gibi binalar, saçma sapan ahırdan bozma diskotek, evlerin korkunçluğu hep bu dönemin yozlaşmışlığını ön plana çıkarmak için seçilmiştir.

hatta henüz ilk sahnedeki göndermeler benim çok hoşuma gider. albay mikhail ve ateizm profesörü artem balkonda otururken birçok güzel detay vardır. şu sahneye bir bakın:


ateist sovyetler birliğinde, bir albay ve ateizm profesörünün arkaplanında kocaman bir ortodoks kilisesi mevcut. masada razlivnoy yani doldurma (sifon) bira var. zannımca bu kavanozlar koca sscb tarihinin özeti gibidir. şişe bira almaya paranız yetmiyor, lüks restoranlara veya barlara giremiyorsanız kavanozu kapıp bakkaldan sifon bira alırsınız.

komünist partide yerel yönetici olan, kariyerinde albay olmuş, istediği yere rahatlıkla girip çıkabilen konumda bir insanın arkadaşını s*k gibi dairesinin balkonunda doldurma bira ile ağırlaması, kızıyla eve gelen kaçakçılıktan yolu bulmuş çocuğun kendisinden çok kazandığını söylemesi vs. hep bu yüzden. namuslu, işini düzgün yapan insanların, konumu yüksek bile olsa yozlaşmadıkça cebine para girmediğini çok güzel özetliyor.

kaçak samagon üretilen çiftlikte yaşananları idrak etmek zor değil. öncelikle polisin de oraya içki almaya gelmiş olması, bütün kaçak göçek işleri bilmesine rağmen ses etmeyişi yine yozlaşmanın halk nezdindeki durumunu özetliyor. bir de profesörün teşekkür mahiyetinde salam vermesi de az buz mevzu değil. zaten diyaloglarda bahsi geçiyor ama bunları anlatınca inanmayan çok oluyor. altı üstü bir kilo salam ne kadar değerli olabilir ki diyor insan ama dönemi hatırlayan insanlara sorarsanız çok detaylı anlatırlar.

sovyetlerin son yılları bin türlü dertle geçti. bir yanda çernobil, öte yanda savaş, yetmiyormuş gibi isyanlar, depremler, yozlaşma yüzünden kopan zincirler. en şaşalı dönemlerinde dahi gıda dağıtımı bir problemdi lakin son dönemlerde iyice saçmalayarak karne ile gıda dağıtımına kadar gitmişti olaylar. filmde de o salam muhabbeti o yüzden başlıyor. taşradaki insan votkanın yanına sadece turşu koyabiliyordu. o yüzden o bir parça salamı olan adam burjuva gözüyle bakarak tirat atıyor köylü.

hani biz söyleyince sovyet düşmanı ilan ediliyoruz ya o bakımdan belirtme ihtiyacı duydum. hayvan gibi filmde ruslar kendileri anlatıyorlar işte neler yaşandığını. neyse, filmin kasvetli havasını zaten iliklerinize kadar hissediyorsunuz. polislerin kafasına göre sağa sola dalması, istediklerini pata küte dövmesi vb. sahnelerin hepsi gerçek hayattan. merkezden uzaklaştıkça disiplinsizlik arttığı için filmin esin kaynağı olan seri katiller ve çeşitli psikopatlar meydanı boş bularak bu dönemde patlama yapmışlardı.

öyle ki bugün putin gibi bir liderin sevilme sebeplerinden birisidir bu dönemin travmaları. insanlar bu dönemde öyle korktular ki, ekonomiyi bir nebze düzene sokan, gönyede durabilen, sokaktan ayyaşları ve fahişeleri toplatan, dindar görünümlü bir lider görünce üstüne atladılar. bizdeki "yol yabdı" söyleminin bir benzeri olarak rusya'da "gasbı durdurdu" derler mesela.

lan filmi unuttuk. filmde ilk b*k yoluna giden vietnamlı garibanın hikayesi de büyük bir göndermedir aslında. vietnamlının ne işi var leningrad yöresinde? kendisi anlatıyor filmde ufak ufak. ebesinin fizanından anasının örekesine süre süre getirmişler. mekanik ustasıyken kaçak votkaya kadar sürüklenmiş. lenin'in çarlık rusyası için kullandığı "halkın hapishanesi" tabirinin sovyetler birliği ile birlikte çoğul şekilde halkların hapishanesine dönüşme sürecini bu vietnamlı karakterde görüyoruz.

ayyaşın karısı antonina ise şahsi fikrimce halkın adalet duygularını temsil ediyor. içinde bulunduğu düzenden hali hazırda hoşnut olmayan karakterimiz gelişen olaylarla zıvanadan çıkıyor. kötü de olsa katlandığı düzen de bozulunca sazı eline alıyor. hazzetmediği burjuva kızına istemsizce yardım ediyor ama işe yaramıyor. en sonunda kocası için adaleti sağlarken kızı bağlı bırakıyor çünkü onunla bir işi yok. herkes kendi başının çaresine bakmalı diyor.


mağdur kızımız angelika futboldaki sahte 9 gibi bir karakter. bütün olaylar ve vurucu sahneler onun etrafında dönmesine rağmen aslında sadece ergen bir kız. yine de onun üzerinden de neler neler anlatılıyor. en basitinden ayakkabılarını bir an olsun yanından bırakmaması döneme dair yine önemli bir gönderme. çünkü o dönem ithal mal yok, babasının konumu sayesinde kaçak getirilmiş bir ayakkabısı var. kendi canından önce onu düşünüyor. babası tarafından münasip görülen asker koca adayını beklerken biraz olsun eğlenmek isterken başına bunlar geliyor.

finalde ise bütün olayların fitilini ateşleyen valera'nın, profesörün oğlu ile iş yapmaya karar vermesi yozlaşmışlarla burjuvanın yarattığı aristokrasiyi gözler önüne seriyor. profesör neden burjuva derseniz, film boyunca üzerinde duruluyor zaten. kendi aracının olması, dolabının dolu olması, ateizm profesörlüğü gibi absürt bir unvanı olması, kömür madenlerinde çalışmıyor olması bile yeterli. finalde hristiyan olarak doğru yolu bulması da bunun göstergesi. malum sscb yıkıldıktan sonra yoğun bir din propagandası başlamış ve bizdekine benzer bir dindar nesil kumpanyası baş vermişti. en büyük yatırımcıları ise aristokratlardı. putin'de bu formülün üzerine giderek basamakları tırmandı zaten.

Final notu

kendi içinde yaşadığı topluma bu kadar ağır eleştiri getirebildiği için cesur bir iş. otokratik rejimlerde durumlar üç aşağı beş yukarı bu filmdeki gibidir. sscb'nin dağılmasının esas sebebi genellikle afganistan ve çernobil olarak gösterilir. bu filmde bu dağılmanın altında hayatın geneline yayılmış yozlaşma ve adaletsizlik olduğunu da görüyoruz. "sscb dağıldı ve her şey düzelecek" gibi beklentiye sahip olmak da oldukça iyimser olur. bir şekilde filmdeki bu ruh hali kültürel kodlara işlemiş.

nitekim şu an rusya'da benzer bir rejimi görüyoruz. "bu tarz toplumlar demokrasiye nasıl evrilebilir?" gerçekten merak ettiğim bir soru...