Dadaloğlu Koçaklaması "Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri"nin Perde Arkasındaki Olaylar
gelmiş geçmiş türk dilinde yapılmış en değerli kayıt, dadaloğlu'nun bu koçaklamasının gerek arka planındaki olaylar gerekse kadim bir geleneğin günümüze kadar erişebilmiş nadir örneklerinden olması sebebiyle ve bittabii muharrem ertaş'ın bizzat kendi mevcudiyeti sebebiyle muharrem ertaş'ın avşar bozlağı plak kaydıdır. öncelikle kaydı bir dinleyelim:
ayrıntılı olarak dadaloğlu'nu, fırka-ı islahiye'yi, göçü, iskanı anlatıp dadaloğlu'nun nasıl bir halet-i ruhiye içinde bu satırları ciğerimize nakşettiğini, baba ertaş'ın sesinden dinlerken neden bu kadar hüzünlendiğimizi anlatmaya çalışacağım.
dadaloğlu dediğimiz zat, avşar boyundan. gayet kavmiyetçi, geleneklerine bağlı, dönemin olaylarıyla yakından ilgili, köroğlu ile karacoğlan arasında bir çizgiye sahip bir ozan. avşarlar, konar göçer insanlar. hayvancılıkla uğraşıyorlar, tarımla filan işleri yok. "ekin ekme eğlenirsin/ bağ dikme bağlanırsın/ sür keçiyi, çek deveyi/ gittikçe beğlenirsin" kafasındalar. kışın çukur'a yazın yaylaya gidip geliyorlar. yaylada hava serin, çukurun sıcağından, sineğinden uzaklar. küçükbaş hayvanlar için ot ve soğuk su bol olduğu için daha iyi semiriyor hayvanlar, aşağıda sıcaktan çatlar hayvancağızlar, bir de parazit yok denecek kadar az olur yaylalarda. kışın ise çukur, coğrafyanın en ılımlı havasına sahip, uçsuz bucaksız bataklıklar, makilikler arasında keçiler gönüllerince gezip dolaşıyorlar. yaşar kemal romanlarını okuyanlar çukur nedir, yaylak nedir göçer için, çok daha iyi anlarlar. avşarlar birbirlerine bağlı, otoriter insanlar. kimseye eyvallahları yok, osmanlı bizden kız aldı, bizim yeğenimiz olur diye böbürlenenleri varmış hatta. sadece osmanlı değil, osmanlıya diz çöktüren kavalalı mehmet ali paşa bile bunları iskan ettirmeye çalışmış ancak diş geçiremeyip, başarısız olunca çukurova'ya mısırdan, suriyeden arapları getirip yerleştirmiş zamanında, tarım yapsınlar diye ki bunların torunları hala mersin-adana arasında yaşamaya devam ediyorlar. neyse konu dağılmasın.
mevzu aslında kırım harbi ile patlak veriyor. kırım harbi sırasında, osmanlı büyük bir asker sıkıntısı çekiyor, islam dışıları dahi askere alma tartışmaları başlıyor. bu sırada akıllara mersin, adana, osmaniye civarında yaşayan konar göçerler geliyor. ancak bu insanlar her ne kadar savaşçı ve yiğit insanlar da olsalar merkezi otoriteye ve devlet-i âliye bir aidiyetleri yok, yeri gelince eşkiyalık yapıp hac kervanlarına dahi saldıran, kadim geleneklerine sıkı sıkıya bağlı, geçmişte yaşayan, isyankar tipler olunca askere alma çabaları pek başarılı olmuyor. tabii hem arazi şartlarının elverişsizliği hem de toplumsal yapı hasebiyle bu insanlardan vergi almak da pek mümkün değil, osmanlı için "şalvarı şaltak osmanlı/eğeri kaltak osmanlı/ekende yok biçende yok/yiyende ortak osmanlı" diyenler yine bu insanlar zira.
tabii osmanlı durur mu yapıştırmış cevabı, 1864 yılında bu kanunsuz, vergi vermeyen, eşkiyalık yapan, devlet-i ali içerisindeki nüfuz ettikleri alanda adeta bir derebeylik kuran bu insanlara karşı bir harekat düzenleme kararı almış ve bunun için fırka-ı islahiye adında hem askeri hem de sosyolojik yönleriyle öne çıkan bir birlik oluşturulmuş. başına ise o dönemde 4. ordu müşürü olan derviş paşa ile dönemin büyük siyasetçilerinden, bölgeyi ve bölge halkını iyi tanıyan ahmed cevdet paşa getirildi. bu derviş paşa, hani o meşhur dadaloğlu türküsünde geçen "derviş paşa gayrı kına yakınsın/böbür böbür dört bir yana bakınsın/ama bizden gece gündüz sakınsın/öç alırız ilk fırsatı bulanda" sözlerinin yazıldığı kişi, kini görüyorsunuz. bu kin hala türkmenlerde diridir, kinleri azalmış değil osmanlı'ya karşı. ne diyorduk, bu ordu öyle basit bir ordu değil. derviş paşa bizzat, kırım savaşında aktif rol almış, dağ savaşında tecrübeli arnavut ve çerkeslerden oluşan 7 tabur seçmiştir, ayrıca çeşitli bölgelerden gelen top birlikleri, bir süvari alayı, çevre illerden toplanmış ekstra 4 tabur ve yaklaşık 500 atlı ile düşman aşiretlerden gelen atlıları da ekleyince devasa bir ordu ortaya koymuştur. sadece askeri mevcudiyet olarak değil komuta kademesi de yıldızlar karması gibidir bu ordunun, yemen valisi ahmet feyzi paşa, gedik ali paşa, ahmet muhtar paşa gibi daha sonraki başarılarıyla ünlenecek olan pek çok komutan da bu orduda görev almıştır.
gelelim harekata. takdir edersiniz ki hala kargıyla, kılıçla ve basit tüfeklerle dövüşen başı kabak, ayağı yalın bir avuç türk osmanlı'nın modern, düzenli, iyi tahkim edilmiş asakir-i nizamiye-i şahane ordusuyla boy ölçüşemez. ancak ölümden, yiğitlikten çekinmeyen, mitralyözün üzerine yalın kılıç hücum eden enver misali deli insanlar olduklarını es geçmeyelim. aslında avşarlar bir ara uzunyayla dolaylarına yerleştirilmeye ikna edilmiş ancak 1864 kafkas sürgününden canını kurtaran çerkesler buraya yerleştirilip avşarlara başka bir yer gösterilince yeniden başkaldırmışlar. o dönemde avşarların içinde en büyük sülale kozanoğulları, kozan derebeyliğinin başında bunlar var, beylerinin ismi de yusuf, kozanoğlu yusuf ağa. dadaoğlu'nun meşhur türküsünde geçer hani:
aşağıdan yusuf paşam geliyor
düşmanına karşı koyan mert olur
şahin kocasa da vermez avını
aslı kurttur kurt yavrusu kurt olur
küheylanım yedim yedim yederler
olanca malımı talan ederler
heves güves yaptırdığım odalar
korkarım ki düşman konar yurt olur
der dadaloğu'm da göründü dağlar
aşiret kavgasını görenler ağlar
bre benim öldüğüme gam yemem beyler
korkarım ki zalım düşman üstümüze mert olur
sadece şu üç dörtlükten bile yaşanılan hayal kırıklığını, ezilmişliği, yenilgiyi hissediyorsunuz. sadece düşman değil bir de kolera salgını başlar, o dönemde kozan civarında, o kadar ki savaşa ara verilir. ordu feke'ye çekilir, yusuf bey fırsat bu fırsat deyip karşı saldırıya geçer ancak başarısız olur ve sağ yakalanıp idam edilir. "n’olaydı da kozanoğlum n’olaydı/sen ölmeden bana ecel geleydi/bir çıkımlık canımı da alaydı/böyle rusvay olmasaydık cihanda" ölüsü günlerce yerlerde sürüklenerek sokak sokak gezdirilir. bu öyle bir yenilgidir ki dadaloğlu'na kıyamet mi geliyor diye düşündürtmüştür "aşağıdan iskan evi geliyor/bezirganla koç yiğide gülüyor./kitabın dediği günler oluyor/yoksa devir döndü ahir zaman mı?"
şimdi olayın arka planını bildiğimize göre türküyü bir kez daha dinleyince bahsettiğim o hüzün ve acıyı o muhteşem avaz ile hissedeceksiniz: