COVID-19 Aşısı Üreten Şirketler Aşı Patentlerini Neden Dünyayla Paylaşmıyor?
pandemi dünyayı kasıp kavururken, dünyanın her köşesinde insanlar harıl harıl çağın vebasına çare aramaya giriştiler. ercüment ovalı bile neredeyse bulacaktı. devlet büyükleri, koca koca adamlar, yana yakıla kendilerine bir çare bulacak bilim insanlarının ortaya çıkmasını bekledi.
nedense kuzey kore ve küba gibi sosyalist ülkeler bulamıyor böyle çılgın tedavileri. ercüment ovalı da bulamıyor. hiçbir devlet de bulamıyor. neden diye hiç düşündünüz mü? hakikaten neden? devletler bile olsa, arkalarında kaynak bile olsa veya sosyalist devletlerdeki gibi kim jong un'un köpeklerine akşam yemeği aperatifi haline gelme tehdidi bile olsa, asla solcu/ devletçi kafaya sahip birileri bu aşıları bulamıyor.
bulamıyorlar çünkü para ile motive edilen girişimci güç ve girişimci gücün organize ettiği profesyonelce çalışan ekipleri olmadığı için. girişimci ve sermaye. bu ikisi olmadan, dünyada hiçbir gelişme olmuyor. peki bu girişimci dediğimiz, parayı bulup getiren ve işleri organize etmek için muazzam bir motivasyonla çalışan insanlar neden rahat rahat masa başında oturup, üç kuruşa çalışmak yerine bu zor işleri üstlerine alırlar? sen bir yerlerinde sinekler uçuşup pineklerken, neden elin almanı, japonu ve amerikalısı sabah beşte kalkıp, haftada 75 saat çalışır? para kazanmak için.
koronavirüs pandemisinin üçüncü ayında, dünyada 270 kadar farklı grup, bir aşı bulabilmek için çılgınlar gibi çalışıyordu. bu ekipler arasında muazzam bir rekabet, diğerlerinden önce etkin ve güvenilir bir aşıyı geliştirebilmek için zamana karşı bir yarış mevcuttu. insanlar canlarını dişlerine taktılar. içlerinden en zeki, yaratıcı ve düzenli olan olmak, yeterli değildi. bunu herkesten önce yapabilmek de meseleydi. ve normalde on yılı bulan aşı geliştirme işini, sadece aylar içinde hatasız yapmaları gerekiyordu. yalnız bu iş öyle laboratuvarda oturdum, bir deney tübüne biraz alüminyum oksalat koydum mu tamamdır diye yapılamıyor. bilginin yanı sıra, büyük laboratuvarlar, muazzam bir emek ve farklı görevlerin organize bir biçimde yürütülmesi gerekli.
ilaç firmaları açısından bir başka mesele de bu aşıyı kendileri bulamayacaklarsa bile, yeryüzünde çalışan binlerce grup içindeki aşı adayları arasında etkili olma potansiyeli en yüksek olanı bulma işi bile, ne yazık ki sosyalistlerin pek anlamayacağı kadar ciddi emek ve yatırım gerektiren bir iştir. (pfizer bu tür avrupalıların geliştirdiği, ama yeterince iyi pazarlayamadıkları için kaybolup giden ilaçları parlatıp, dünya sağlık sektörünün bunlardan faydalanması konusunda en başarılı işlere imza atmış firmadır sözgelimi). yani bu iş, her açıdan milyonlarca dolar kaynakla dönen bir iş.
biontech'in daha adı bile duyulmamışken, pfizer aşı konusunda önemli bir yol aldıklarını geçen nisan ayında fark etti ve firmaya resmen açık çek iletti. ne kadar olduğunu tam olarak bilmediğimiz, ama yüzlerce milyon dolar olduğunu tahmin ettiğimiz bu kaynak sayesinde bugün biontech aşısı var. ama pfizer'in verdiği o muazzam para, bir kumardı. aşı başarısız olabilirdi. paranın tamamı çöpe gidebilirdi. çünkü aşı geliştirme işinin sonuca ulaşma garantisi yok. ama heyhat o ciddi meblağlarla büyük kumarı oynamayan şirketlerinse, bugün karşımıza etkin bir aşı ile çıkagelme şansı hiç yok.
uzun uzun mu anlatmış oldum? o zaman kısa özeti: eğer ilaç firmaları ve bilim insanlarını sosyalist ülkelerdeki gibi hayrına çalıştırmaya kalkarsanız, bir dahaki pandemide ilk aşı karşınıza yirmi yılda çıkar. yeni kanser tedavilerini bir tarafa bırakın, sağlık konusunda bir adım ilerleme bile olmaz. bu sadece sağlık sektörü için de geçerli değil. yeryüzündeki tüm sektörlerde durum bu. insanları para kazanmak dışında hiçbir güç çalışmaya, yeni çözümler üretmeye, çevrelerine faydalı olmaya motive edemez.
***
dipnot: jonas salk gibi kimi bilim insanları geliştirdikleri aşıları patentlemeyerek ve bunlardan hiç gelir elde etmeyerek büyük hayır örnekleri gösterdiler. fakat burada dikkat edilmesi gereken birkaç ayrıntı mevcut. bundan seksen sene öncesinden ve ilaç geliştirme maliyetlerinin çok daha düşük olduğu bir çağ ile günümüzü karşılaştırmak hatalı olur.
kaldı ki, salk bu örnek davranışı neticesinde popüler bir kişi haline geldi, günümüzde bile bilimsel çalışmalara odaklanan salk vakfını kurabilecek servete kavuştu. yani en hayırsever ve idealist bilim insanının hikayesi bile, zannedildiği kadar sermaye ve gelir, getiri denklemlerinin dışında yer almıyor.
bu yoruma karşıt bir görüşü de ekleyerek kararı size bırakalım
sosyal medyada bu konu hakkında "ohooo hayır kurumu mu işletiyor o şirketler?" diyen ne çok insan olmuş! hakkaten ohooo... e madem öyle, madem kazanacak elbet şirketler, o halde aşının bir dozuna bin dolar fiyat çeksinler, on bin dolar da olabilir. madem öyle, madem haktır, etiktir bu, buyrun böyle bir kafaya alalım sizleri.
yakın zaman önce de çin aşılarının başta afrika ülkeleri olmak üzere, yoksul ülkelere dağıtılması gerektiği gibi açıklamalar yapılıyordu. bu da etik, değil mi?
ha bir de biontech'in ceo'su olan yurttaşımız kişisinin "ticari kaygımız yok, bu aşıdan para kazanmıyoruz" gibi bir şeyler söylediğini okumuştum geçenlerde.
diyeceğim şu: ortada bütün insanlığı ilgilendiren bir salgın var iken ve buna çare olarak bir aşı geliştirmişsen, gidip bu aşının patentini almak bile başlı başına etik olmayan bir hadisedir.
mesela jonas salk yıllar önce bulduğu çocuk felci aşısı için: "güneşin patentini alabilir misiniz; ölümü ortadan kaldırmak kişisel kazançtan çok daha önemlidir." demiştir.
bu, gerçekçi ve insani olan bir harekettir. bu aşının formülünü açmıştır salk dünyaya. kafa başka çalışsa, dünyanın en zenginlerinde başa oynardı kuşkusuz. biontech'in ceo'su olan, bizim yurttaş doktorumuz ve onun ve de şirketinin savunucuları gibi romantik değildi yani salk. zira uğur şahin, bugün 5,2 milyar doları ile, dünyadaki en zenginler listesinde başa oynuyor. salgına kadar adı sanı bilinmeyen biri, aşının bulunmasının ardından, servetiyle ön plana çıkmayı da başardı. hayır kurumu değil elbet işte...