Çocukları Birbirine Düşüren Fena Ebeveyn Davranışı: Evlat Ayrımı Yapmak

Zamanında evlat ayrımından çok çekmiş bir Sözlük yazarı, kendi tecrübelerini paylaşmış.
Çocukları Birbirine Düşüren Fena Ebeveyn Davranışı: Evlat Ayrımı Yapmak


aslında biliyordum hem annemin hem de babamın abime düşkünlüğünü

bu zamana kadar hiç sorun etmemiştim. öğrenimi ilkokulla kalmış, babamın rençberlik işlerine konmuş (hakkını yemeyelim o da o hırsla çok çalıştı sonradan) son derece kaba, terbiyesiz, görgüsüz, homiligırtlak ve narsist abimin sonunda ellerine bir fatura tutturacağını biliyordum. 

ablam henüz on yedi yaşındayken, bir tanıdığın oğlu ile evlendirilmiş, zulüm görmediyse de yüzü gülmemişti hiç. asgari ücretli eşi ile iki çocuğunu büyütmeye çalışırken geçim derdine evlere temizliğe gidiyordu. o sıralar bir yolunu bulup üniversiteye sığınan benim durumum da pek iç açıcı değildi. yemeksiz yurdumun ücreti, minik bir harçlık... tek ders kitabı satın alamamıştım.

okul sonrasında kafelerde karın tokluğuna bulaşık, servis, ne rastgelirse. yine de annemizden öğrendiğimiz terbiye gereği asla para gönderilenden fazlasını istemedim. ankara soğuğunda sırtım bir kaban bir mont görmedi üstelik. (şimdi abim onu ben okuttum diyor.) annemin bitmez tükenmez enerjisi, oğluna mal biriktirme telaşı, babamın insan üstü gayretleriyle abim küçük bir toprak ağasına dönüşmüştü çoktan.

sanırım yanlarında çalışan bir çobanın, bir şoförün bir günlük yevmiyesini ancak bize ayırıyorlardı. nasıl isteyeceksin? gidiyorsun evde üzerine oturacak kanepe yok, annemin ayağında ayakkabı yok, mutfak tamtakır, terek kırık dökük. meğer yükselme devirleriymiş, bilemedim. bir de şark kurnazı gelin eve gelip oğlanları peşpeşe doğurmasın mı? neyse ki mezun oldum ve tayinim çıktı, ardından kendi yuvamı kurdum. yine kimseden bir şey istemedim, ihtiyacım da olmadı çok şükür.

yıllar geçti

abim ve yengem büyük kavgalar çıkararak evden ayrıldılar, yüz göz olundu. annem kıyıp da ayağına ayakkabı alamadıysa da gelin hanım bilezikleri kollarına sıraladı, birazını abim gibi tohumluk olan kardeşine kaptırdı hatta. annemi evine sokmadığı gibi çok kıymetli oğlu yüzüne bakmaz oldu. çünkü ablam ev almaya uğraşıyordu ve babam ona evin yüzde beşi tutarında bir yardımda bulunmuştu. kıyametler koptu... abim ve ablamın arası açıldı. abim o benim param diyordu, başka şey demiyordu. uzaktan seyrettim. anne ve babam belasını bulduğu için duruma müdahilde olmuyordum. zavallı ablam dışında herkes hak ettiği yerdeydi.

sevgili ebeveynlerim bu süre içinde vicdanlarını rahatlatmak üzere bizlere fasulye ve yufka yardımında bulundular, kırılmasınlar diye kabul edip, teşekkürlerimizi sunduk. hor görmedik çünkü artık paraları yoktu, babam bir vesile tüm malları abimin üzerine yapmış, emekli maaşından da sigorta primlerini ödüyordu çünkü. zavallı ablam yazları gelir evlerini temizler, ev temizleyerek kazandığı paralardan sırtlarına atlet alır, utanmaz, giyerler tabi. yıllar böyle geçti. onlara kızgın değildim. beni okutmuş olmaları, dövmemiş olmaları, sevgi gösterilerini dayanak alarak yaşlanıyordum. şimdi durduk yere boğazıma takılıyor bu haksızlıklar, günde iki posta ağlıyorum. neden ki? o kaba saba küfürbaz, yerinden kalkmaz, aç gözlü, yüzlerine bakmayan abim sevilmek için hiçbir şey yapmazken, ablam ve ben kadınlık borcumuz var gibi bizi sevsinler diye böyle pespayeyiz? annemin yıllar sonra yine gözü döndü, abim onunla hala konuşmuyor ama şark kurnazı yengemin peşpeşe doğan şehzadeleri aslanlar gibi yetişti geldi çünkü.

keşke birinin serçe parmağı kadar sevseydi beni

yüzüne söylesem darılır,  olur mu öyle şey? der, beş parmağın beşi bir. sonra çıkılara sarıp evime getirdiği nevaleleri gösterir, bak sana fasulye getirdim, yufka suladım.kız çocuğa vicdan borcu, sadaka ya da her neyse...