Çocuk Gelin Gerçeğine Aile Ekonomisi Perspektifinden Bakış

Çocuk gelinlik, ahlaki bir sorun kadar ekonomik bir zorunluluk da olabilir mi?
Çocuk Gelin Gerçeğine Aile Ekonomisi Perspektifinden Bakış
İllüstrasyon: Sena Peker

bu konuya dair açıklamasal en iyi çalışmalardan biri peter leeson ve paola suarez'in child brides makalesi. aslında bunun sadece evlilik de değil, genel olarak aile ekonomisi içinde değerlendirilmesi gerekiyor. duygusal-ahlaken yüklü konuları "kaba" terimlerle ele almak, arkasındaki "mantığı" açıklamaya çalışmak estetik olarak hoş durmuyor pek, hem okurken hem yazarken insanda huzursuzluk, bir yanlışlık hissi uyandırabiliyor; fakat bir noktada yapılabilecek bir şey yok, başımızı öne eğip usul usul yürüyeceğiz.

çocuk gelinleri aslen bir kaynak yönetimi sorunu olarak ele alabiliriz. ekonomik gelişimle (yani kaynakların bollaşmasıyla) çocuk gelin sorunun kendi kendine ortadan kalkması bunun bir göstergesi. çocuk gelin fenomeni ekseriyletle ekonomik olarak gelişmemiş coğrafyalarda varlığını sürdürüyor. leeson ve suarez'in çalışması hindistan'ı ele alıyor ki bu konudaki çalışmalarda hindistan sık kullanılıyor zaten. bunun dışında bilhassa sahra-altı afrika ve orta doğu ülkelerinde de yaygın olarak görülüyor. bizde de güneydoğu bölgesinde epey büyük bir sorun olduğunu herkes biliyor. sanayi devrimi'nden öncesinde avrupa'da da vardı.

kaynakların kıt olduğu bir yerde eldeki kaynaklar çok daha değerlidir ve bu yüzden kullanımının çok daha planlı şekilde yapılması gerekir. bugün bizim görece zenginliğimiz bunlara kafa yormamızın önüne geçiyor ama bir 16. yüzyıl çiftçisi için kötü geçen bir hasat dönemi ölüm ile yaşam arasındaki tek çizgi olabiliyordu. bizim bugünki açlığımız ile ekonomik olarak izole biçimde yaşayan, sermaye birikiminin olmadığı bir dönem ve/veya yerde yaşayan birinin açlığı bile çok farklı şeyler aslında. kaynaklar önemli, onlardan nasıl en iyi biçimde tasarruf edebileceğini bulmak da. bu yaşamın kaynaklar etrafında düzenlenmesini gerektiriyor.

işte aile ekonomisi burada devreye giriyor. doğan her çocuk, aynı zamanda doyurulacak bir ağız ya da teknik jargonla ek bir maliyet demek. her çocuk belli bir yaşa kadar "otlakçı"dır, kaynak üretimine bir katkısı olmaz ve sürekli olarak kaynak tüketir. kaynak kıtlığının yaygın olduğu durumlarda bunun nasıl bir sorun olacağını görmek zor değil. bu yüzden aileler işgücüne katılabilecek, kendi maliyetini karşılamaya en kısa zamanda başlayabilecek ve son kertede faydası maliyetinden yüksek olacak aile üyelerini tercih eder. yoksul ailelerdeki erkek evlat tercihinin arkasında da bu var. erkekler şu ya da bu nedenden ötürü ekmek getiricidir ve kendi maliyetini çıkarma ve aile ekonomisine katkı yapma ihtimali çok daha yüksektir.

bunun bir iması, belirli koşullar (i.e, yoksulluk) altında erkek çocuk besleyip büyütmenin kız çocuk büyütmekten daha "rasyonel" olması. kız çocuğun fırsat maliyeti yüksek: bir kız çocuğa harcanabilecek her kaynağın alternatif bir kullanımı olabilir, ailenin kendisinin kullanması veya erkek çocuğun kullanması gibi. bu yüzden kız çocuklar "elden çıkarılmak" istenir ve bunun en makbul yolu onu evlendirmektir. kız çocuk elden çıkarıldığında gelecekteki getirisi yüksek olan erkek çocuk yapabilmek için de bir ortam sağlanmış olur, bu da çocuk gelinlere dair bir piyasanın oluşmasıyla sonuçlanır. (burada teksebepli bir açıklama yapmadığımızı belirtmekte fayda var, çocuk evliliklerine katkı yapan farklı unsurlar var tabi, bunları göz ardı ediyor da değiliz.)

makbul yol demiştim ya evlilik için, bunun daha az makbul bir yolu da var: çocuğu ya doğrudan öldürmek ya da ölüme terk etmek. bu (yukarıdaki nedenlerden dolayı) çoğunlukla kız çocukları için kullanılıyor olsa da zor zamanlarda erkek çocukları da aynı kadere mahkum edilmiyor değil. steve horwitz, aile kurumunun evrimini iktisadi araçlarla incelediği hayek's modern family'de edward shorter'ın the making of modern family'sinden alıntı yaptıktan sonra şöyle söylüyor:

"[shorter], yoksul annelerin bazen uyguladıkları başka bir taktiği belgeliyor: annenin çocuklarını çok uzun süreler boyunca yalnız bırakması. bu onları sadece "kendi dışkılarında saatlerce pişmekle" bırakmıyor, aynı zamanda onları ateş sebepli ölümlere ya da vahşi hayvan saldırılarına karşı da savunmasız hale getiriyordu. bazı vakalarda ebeveynler, çocuklarına bakmanın maliyeti haneye yapmalarını bekledikleri katkıdan yüksek olduğunda çocuklarını tamamen terk ediyorlardı."

insanın kendi çocuğunu ölüme terk etmesi bizim için korkunç bir şey olarak görünüyor hakikaten. bunu uygulayan aileler için de böyle olduğuna şüphe yok, ailelerin çocuklarına duyduğu sevginin koşulsuzluğu ve evrenselliği pek karşı çıkılabilir bir fenomen değil. fakat yoksulluk, sevgi ile tutumluluk arasında tercih yaptırmayı gerektirebiliyor kıtlığın çok yüksek seviyede olduğu zamanlarda. orta çağın kurgusal bir versiyonunda geçenthe witcher 3 oyununun bir bölümünde (ciri olarak oynadığımız the king of the wolves bölümü) tam da böyle bir şeyi görüyoruz. çok da spoiler vermeden: ormanda bir kız çocuğuna rastlıyoruz ve orada ne yaptığını soruyoruz. kız sabah süt döktüğünü, bu yüzden babasının onu evden uzağa bıraktığını söylüyor ve " en azından beslenecek bir ağız eksildi" diye ekliyor. orta çağın ekonomik durumuna dair böyle gerçekçi tasvirleri görmek benim sevdiğim şeylerden. netflix'teki disenchantement çizgi dizisinin de o yönünü epey severim mesela.

bu konu da böyle bir şey işte. bu çocuk işçiliği meselesi var ya, o da çok benzer dinamiklere sahiptir bakın ama o başka bir zamanın konusu. son tahlilde ekonomik altyapıya sahip bu türden can sıkıcı ve ahlaken yanlış pratiklerin önüne geçebilecek en iyi araç da ekonomik gelişim ve fırsat yaratımı oluyor mantıken. atalarımızın da dediği gibi: quod erat demonstrandum.