Charlie Chaplin'in Filmlerindeki Polisler Neyi Temsil Ediyor Olabilir?

Charlie Chaplin'in 1931 tarihli filmi City Lights'tan hareketle, kendisinin sinemasındaki polislerin temsili üzerine düşünen bir yazı.
Charlie Chaplin'in Filmlerindeki Polisler Neyi Temsil Ediyor Olabilir?

city lights, chaplin'in uygarlık eleştirisine soyunduğu filmlerden bir diğeri. bu yazıda chaplin sinemasındaki polislerin işlevine kısaca bakacağız. city lights'tan bir sekans: 

id (alkolik burjuva) - ego (aylak proleter) - süperego (toplum polisi)


taş suratlı buster keaton da sürekli polisten ve sevdiği kızın babasının şiddetinden kaçsa da kimse şarlo gibi üzgün bir pozda bakamaz polislerin yüzüne. hitchcock (polislerden korktuğunu truffaut'ya itiraf ediyordu) gibi çocukluktan kalma kötü bir anı mıdır, kapanmaz bir travma mıdır, bilinmez ama gerek chaplin gerekse de keaton oynadıkları birçok filmde sürekli polislerle mücadele ederler.

sessiz sinemanın ölümsüz anarşistleri: ya bir manavdan meyve aşırırken suçüstü yakalanmışlardır ya da sakarlıklarından dolayı polise fiziksel bir zarar vermişlerdir veya kılık kıyafetlerinden dolayı şüpheli addedildikleri için peşlerine polis düşer, onları sokaklar boyunca kovalar.

bazen de sokakların şarlo'su, zaten arka sokaklarda uyuduğu için birden güzel bir koku hissederek uyanır, bir bakar ki bir sokak satıcısı sosisli ve süt satmaktadır. gizlice sosis aşırmak ister ama caddede devriye gezen bir polis onu görerek kendisine müdahale eder ve bir kovalamacadır başlar. elbette bu kaçıp kovalamaca maceralarının sonu gelmez, epey de komiktir; çünkü yaratıcı mizah unsurları barındırır. bu, chaplin için de keaton için de aynıyla geçerli bir durumdur.

bu iki anarşistin yaşam mücadelesinin sonraki amerikan filmlerinde rastladığımız, kolluk kuvvetleriyle sıradan amerikalıların girdikleri mücadeleden ne kadar farklı olduğunu anlamak için yolumuz yine hitchcock sinemasına düşer: hitchcock filmlerinde polisleri hemen her zaman beceriksiz ve olay yerine hep sonradan gelen, çoğu zaman da ortalarda gözükmeyen işe yaramaz tipler olarak karikatürize eder. chaplin ve keaton'ın ise ensesinde her zaman bir polis elinde copuyla biter. polis üniforması, rozet ve cop: değişmez süperego simgeleridir. katı, uzlaşmaz viktoryen düzenin simgeleri.


özetle

chaplin, ingiliz viktoryenliğinin baskıcı tahakkümünden kurtulamamış; filmlerinde gücü, yetkeyi, otoriteyi, zorbalığı defalarca kez gündeme getirmiştir. ama iyi bilinir ki onun sineması umut vadeder, iyimserdir. sonunda bir şekilde yakayı sıyırır ve kendi yaşam yolunu çizer. yanında da genelde sevgilisi vardır. fakat buster keaton genelde yalnız kalır ve başladığı noktaya geri döner. o, şarlo gibi şanslı değildir. zaten keaton oldum olası karamsar bir amerikalıdır.

son olarak

chaplin filmlerinde durmaksızın karşımıza çıkan rozetli, eli sopalı, ciddi bakışlı polisleri sıradan devlet memurları olarak değil, baskıcı, örneğin cinselliğin yaşanabilirliğini kontrol altına almaya çalışan, evliliği yüceltip çok çocuk yapmanın önemini incil'den ayetlerle kanıtlamaya çalışan, sürekli zinayı gündeme getiren, yine kürtajı kutsal kitap referansıyla bertaraf etmeye çalışan modern viktoryen uygarlığın ikiyüzlülüğünün eleştirisi olarak okumak gerekir diye düşünüyorum.