Breaking Bad ve Better Call Saul'da İzlediğimiz Saul Goodman, Neden Saul Goodman Oldu?

Bob Odenkirk'ün müthiş şekilde hayat verdiği Saul Goodman'ın psikolojik röntgenini çeken ve bu sayede onu anlamanızı sağlayacak bir yazı.
Breaking Bad ve Better Call Saul'da İzlediğimiz Saul Goodman, Neden Saul Goodman Oldu?

bazen düşünüyorum da, saul cidden çok özgün bir karakter

yani bu zamana kadar izlediğimiz diziler arasında çok nadir çıkmıştır böylesi bir karakter. karakterin derinliği, bob odenkirk'in mükemmel oyunculuğu falan ayrı konular, tüm bunların dışında karakter resmen "ben gerçeğim!" diye bağırıyor. saul'un içinde riski seven ve dolandırıcılıktan keyif alan bir adam var ve ne yaparsa yapsın bu olaydan kurtulamıyor, zaten kurtulmak da istemiyor, özü bu.

her şey bittikten sonra yani walter öldükten ve süpürgeci vasıtasıyla gene takovic kimliğine kavuştuktan sonra bile, eski reklamlarını izleyen ve o günlere özlem duyan bir adam saul:


hani bazı insanlar vardır, çocukluklarında, ergenliklerinde, gençliklerinde bile hiç risk içeren şeyler yapmazlar ve "ya böyle hayat mı yaşanır?" dedirtirler, tıpkı olgun bir insan gibidirler, hayret ettirirler kendilerine. bazıları da, çocukluklarından beri zaman zaman türlü türlü risklere girerler ve hayatlarından macera eksik olmaz, başlarında her zaman uğraşabilecekleri bir sorunları vardır ve eğer hayatlarında herhangi bir sorun yoksa rahatsız hissederler, işte saul bu ikinci kategoriye giriyor, yani rutini sevmiyor. saul, gene takovic olduktan sonra yine rahat durmuyor ve burada bir suçlunun tekrar suça dönmesinden çok daha fazlası var. yani aslında değişmek isteyen bir adamın, o değişimi sadece yüzeyde başardığını ama derinlerde hiç başaramadığını biliyor ve görüyoruz. saul, fiziksel olarak kaçıyor, kimliğini değiştiriyor, yeni bir şehirde, yeni bir isimle yaşıyor ama içindeki o adam hâlâ orada ve ne yaparsa yapsın onu susturamıyor, o adama olan özlemi bitmiyor.


saul için gene takovic aslında sadece bir kamuflaj. saul goodman’ın cehennemden kaçarken giydiği gri bir palto gibi. ne rengi belli, ne de kişiliği. o cinnabon dükkanında sabah saat beşte kalkıp hamur yoğuran, sonra markette yalnız başına çörek alan adam, gerçekten saul olabilir mi? saul’un yaşadığı bu geçiş, bana göre sadece bir isim değişikliğinden ibaret değil. bu bir “kendinden kaçış” denemesi. yani saul goodman, yaptığı onca şeyin yükünü taşıyamadığı için, kendisini tamamen silmeye çalışıyor. ama ne yaparsa yapsın, o içindeki kıpırtı dinmiyor. çünkü insan ne kadar saklanırsa saklansın, kendi gölgesinden kaçamaz. “insanın gerçek kimliği yalnız kaldığında ya da köşeye sıkıştırıldığında ortaya çıkar!” derler ya hani, işte tam olarak öyle oluyor. gene’in hayatına bir bakın: bir şeyler paylaşabileceği bir arkadaşı yok, aşk yok, sadece fırından aldığı çörek var. işte bu izole hayat, saul’un içindeki o bastırılmış kişiliğin tekrardan uyanmasına sebep oluyor. yani aslında gene’in yalnızlığı, saul’un tekrar doğduğu bir kuluçka dönemi gibi. mesela chuck saul'u hhm'e neden kabul etmemişti ve ona you're slippin jimmy! yani "insanların asla değişmeyeceğini biliyorum, sen her zaman slippin jimmy olacaksın" demişti? çünkü zeki bir adamdı ve gerçekleri biliyordu. saul hangi konuma yükselirse yükselsin, içindeki slippin jimmy bir gün harekete geçmek isteyecekti, zaten geçiyordu, bunun saul'un sahip olduklarıyla bir alakası yoktu, çünkü o slippin jimmy olmayı seviyordu.

Mevzubahis sahne


yani saul goodman’ın dolandırıcılık yapma dürtüsü, bence sadece para kazanmak ya da hayatta kalmak için değildi. bu, onun için bir yaşam biçimiydi. bir tür psikolojik bağımlılık. her insanın içten içe yaptığı bir şey vardır ya hani, yapmazsa kendini eksik hisseder, işte saul’unki de bu. o, insanları manipüle ettikçe, zekâsını kullandıkça, “oyun kurucu” oldukça kendini var hissediyordu. jeff ve onun arkadaşıyla kurduğu suç ortaklığı da aslında bu yüzden bir dönüm noktası. yıllarca bastırdığı karakteri, o “ustalık” tekrar yüzeye çıkmıştı. sanki bir alkoliğin “sadece bir kadeh içip bırakacağım” diyip sonra tüm şişeyi devirmesi gibi. ya da bir kumarbazın "sadece 1000 tl atacağım" diyip, o gece tüm banka hesaplarını patlatması gibi. işte saul da öyle. bir tane küçük dolandırıcılıkla başlayıp, yine kendini uçurumdan aşağı yuvarlayana kadar devam etti, çünkü o hazzı özlemişti. peki neden özlemişti? çünkü gene takovic olarak sıradan bir adamdı. ne onu tanıyan var, ne de önemseyen. ama saul goodman olduğun zaman? herkes onu tanıyor, dinliyor, hatta ondan korkuyor. saul için bu kontrol duygusu çok önemli. o, sahnenin ortasında durmaya alışmış biri. onun için hayatta olmak, oyunun merkezinde olmak demekti.

yani dolandırıcılığı tekrar başlamasının bir sebebi de bu bence. gene takovic olarak hayatının ne kadar anlamsızlaştığını fark ediyor. kendini “değerli” ve “oyunda” yani yaşıyor hissettirecek hiçbir şey kalmamış. bir süre sonra bu boşluk onu yiyip bitiriyor ve tek bildiği şeye geri dönüyor: zekâsını kullanarak oyunu kontrol etmek. ama bu sefer, o oyun ona sadece yıkım getiriyor. çünkü ne zaman durması gerektiğini bilemeyecek kadar bağımlı bu olaya. aslında chuck’ın ölümü, kim’in gidişi, walter white’la yaşananlar vs bunlar sıradan olaylar değil. her biri saul’un ruhunda büyük yaralar açtı. ama gene kimliğinde bu travmaları bastırıyor. üstünü örtüyor. görmezden geliyor. ama travmalar böyledir; sen onları bastırsan da bir yerden tekrar çıkarlar. bazen bir hareketle, bazen bir bakışla, bazen de bir eylemle. saul’un yeniden dolandırıcılığa bulaşması da aslında geçmişle yüzleşememesinin bir sonucu. chuck’ın ölümü özellikle çok derin bir etki yaratmıştı. kendini sürekli onun gölgesinde hisseden saul, onun intiharını bir yandan kendi üzerine alınırken bir yandan da bundan kaçtı. kim’in onu terk etmesi ise zaten bardağı taşıran son damlaydı. tüm bu yükleri gene kimliğiyle unutmaya çalıştı ama olmadı. çünkü bir insan geçmişinden kaçamaz, sadece erteleyebilir.

gene’in hayatı, dümdüz bir çizgi gibi. ne iniş var ne çıkış. hani hayatının kötü giden bazı zamanları olmuştur ve bu sabahlarda uyandığında “ben bugün neden uyandım ki?” diye kendine sorarsın ya, işte gene her gün bunu yaşıyor. çünkü o artık kimse değil. sıradan, silik bir adam. ama içindeki saul, bunu kabul edemiyor. çünkü o, birilerini etkilemeden yaşayamaz. takdir edilmeden, zekâsını göstermeden nefes alamaz. işte bu yalnızlık hali, gene’in tekrardan saul’a dönüşmesini hızlandırıyor. o boşluk, içindeki eski kimliğe yeniden yer açıyor. sonuçta insan değişmek isteyebilir, hatta değişmiş gibi de yapabilir. ama eğer içindeki temel dürtüler, travmalar ve arzular çözülmeden bastırılırsa, bir gün mutlaka geri gelirler. saul fiziksel olarak kaçtı. yeni bir şehirde, yeni bir isimle yaşadı. ama ruhunu değiştiremedi. çünkü o içsel yapı, sadece kaçmakla değişmez. gene takovic’in yakalanması bir son değildi, bence bir yüzleşmeydi. saul goodman nihayet aynaya bakmak zorunda kaldı. yaptıklarını, geçmişini, seçimlerini inkâr edemedi artık.

zaten cezasını 86 yıldan 7 yıla düşürmüşken bile her şeyi itiraf etmesiyle, artık kaçmak istemediğini net bir şekilde anlatmıştı.