Boşanma Oranlarının Artma Sebeplerini Günümüz Sorunlarını Ele Alarak Nihayete Kavuşturan Bir Yazı

Boşanma oranlarının fazlaca artması artık çoktan kanıksanmış ve üzerine bir sürü de analiz yapılmış bir durum. Sözlük yazarı "beautiful judgement", olayı günümüz insanının temel sorunlarını esas alarak çok güzel açıklamış.
Boşanma Oranlarının Artma Sebeplerini Günümüz Sorunlarını Ele Alarak Nihayete Kavuşturan Bir Yazı
iStock.com

boşanma oranlarının artma sebepleri, evliliğin amacından sapmasıdır.

insanların çoğu evlilik dışındaki amaçları, evlilikle elde etmek için evleniyor. bu nedenler arasında, düzenli bir hayata kavuşmak bile, bir evlilik nedeni olmak için yeterli değilken düzenli hayata kavuşma nedeninden de fazla evlenme nedeni var. bu nedenler ise çoğunlukla sığ, aslında evlenmeden de elde edilebilecek şeyler iken bir evlilik yapılarak elde edilmek isteniyor ve evlilik fikrine ihanet ediliyor.

boşanma nedenleri arasında en geçerli neden, eskiden, ekonomik yetersizliklerken şimdi neredeyse adı geçmeyecek.

insanların çoğu

* gösteriş olsun diye evleniyor.
* kusur kalmamak için evleniyor.
* ailesi istediği için evleniyor.
* düzenli bir hayat için evleniyor.
* para, statü için evleniyor.
* "bu kadını kaptım.", "bu adamı kaptım." demek için evleniyor.
* yaş dayatması(özünde toplum ve aile bu) altında evleniyor.
* özellikle ailesinden baskı gören gençler, bir kurtuluş olmasını umut ederek evleniyor.
* hatta, eğlence olsun diye evleniyor.
* instagram, facebook gibi sosyal ağlara fotoğraf yüklemek, kocasından ve çocuğundan/çocuklarından bahsetmek için bile evlenenler var.

bunların hiçbiri de evlilik nedeni olamaz, olmamalı. oysa nedenler çeşitli varyasyonlarla hemen hemen bunlar. buradaki koşul ise eli yüzü düzgün bir kadın, eli yüzü düzgün bir erkek olsun, biraz da amaçlar doğrultusunda yönetilebilecek gibi kişiler olsun yeterli görülüyor. sevgi, aşk? korkarım, bu ikisinin varlığından pek çok evlilikte söz edemeyiz. kaldı ki bana göre, sevmek bile evlenmek için yeterli değildir. aşk, olmak zorunda ve yine bana göre, sevginin dahi ortaya çıkmasının koşulu aşktır. öteki türlü öğrenilmiş sevgilerden konuşmuş oluruz. filmler, başka âşık insanlar, şarkılar, bu konudaki planlı ikonlar, yönlendirmeler hatta sevgililer günü yaklaşımları vb. birileri insanlara, "böyle sevin." diyor ve onlar da öyle seviyor. tavşana kaç tazıya tut, yuvarla-fırınla.


işte yukarıdaki maddeler de evlilik gibi bir oluşumu taşıyamaz; çünkü evlilik, dünyanın mikro halidir. dünyanın mikro hali olduğu için de kimi zaman şartlar, dünyadakinden daha ağır olacaktır. mutluluklar ve zevkler de daha yüksek olacaktır; ama öyle zamanlar gelecektir ki dünyanın bir bölgesinde doğal bir felaket olması gibi, evliliğin bazı noktalarında da felaketler olacaktır. o felaketlere de yine yüksek mutluluk günleri, yani aşk, kol-kanat gerecek. aşk bir koruyucudur. evlilik yemini de işte bunu özetliyor: "hastalıkta sağlıkta, zenginlikte yoksullukta, hüzünde mutlulukta, ölüm bizi ayırana kadar" gibi... gerçekçi olmak lâzım, aşk yoksa bu hükümlerin üstesinden gelinemez. kocası ya da karısı hastaneye düşse yüklediği fotoğraflardan ya da yaptığı yorumlardan facebook hesabıyla beğeni toplarken, adamın ya da kadının birine de beğeni atar; çünkü aynı zamanda açlık da var. ister ilgi açlığı deyin isterse seks açlığı isterse de yapay bir ciddiyetin altına gizlediği beğenilme ihtiyacı. bu da evlilik değil, evlenme nedeninin iflasıdır.


evlilik, evlenilen kişiyi hayatının merkezine almayı gerektirir.

evet, evlilik mikro bir dünya ise dünyanın en yüksek dağı, en derin çukuru vb. gibi, yani dünyanın bir en'i olması gibi, evliliğin de bir "en" merkezi var. o merkez de evlenilen kişidir. bir kadın, kocasını hayatının merkezine aldığında, o evlilik zaten %80-%85 oranında olmuştur. gerisi uyumlar. erkek de aynı şekilde, kadını merkeze almalı; ama erkekler, bunu kadınlar gibi yapmaz. onların daha farklı davranışları olabilir. kadının merkezde olduğunu hissettirmek gibi. kadınsa merkezi açığa vurandır. en azından çevremde, çok kişiye hayal-rüya gibi gelecek mutlu evliliklerde ben bunu gördüm ki otuz beş - kırk yıllık evliliklerden bahsediyorum. en son, tanıdıklarımdan birinin evliliği, kadının, kocasını merkezden atmasıyla bitmişti ki o bile yirmi beşinci yılında bitti. kocasının yaptığı büyük bir hata nedeniyle kadın yoluna gitti, erkek ise hâlâ yeniden evlenmek, barışmak için kadının peşinde. genelleyemem; ancak bunu gördüm.

bir de insanlar ithal fikirlere, öğretilere çok kapılmamalı diye düşünüyorum.

insanlar, bana göre öncelikle, anneanne-dede, anne-babasının evliliklerini ve eğer onlar boşanmışlarsa da onların yaptıkları hatalar konusunda düşünmeli. hâlâ evlilerse de neleri doğru yaptıklarını. hatalardan ders alınıp doğruları artırmak, doğruları da geliştirmek daha da iyi evliliklere kapı açabilir; ama koca orada çalışırken kadın, internette veya bir dizinin karşısında vakit geçirmemeli diye düşünüyorum; çünkü bu yanlış bir "kişisel alan" ifadesi olurdu. çok da gerekli olmayan şeyleri "kişisel alan" fikri altında meşrulaştırmaya çalışan eşler olacaktır. neden? aşk olmadığı için işte.


tüketmemek de önemli.

yalnızca türkiye değil, dünya da tüketiyor ve tüketmek, insan tüketmek şeklinde bir yamyamlığa evrildi. tüketmenin altında yetersizlikler var gibi.

saygıyı kaybetmek de önemli bir etken.

bazen çiftler birbirine küfür edebiliyor, korkunç sözler söyleyebiliyor ve o zaman yüz-göz olunuyor. yüz-göz olunduğu zaman ise bırakınız hâlâ sevişebilmeyi, dokunmak, aynı ortamda oturmak bile güçleşebilir. öte yandan kavgalar için her ne kadar ilişkinin tuzu biberi dense de kavgaların ilişkiyi, yüz-göz olmaya doğru yuvarlaması kaçınılmaz olabilir. yukarıda bahsettiğim uzun evliliklerin biri hariç, diğerlerinde kavga da yok denecek kadar azdı.