Black Swan Filminde Tekrar Tekrar İzledikçe Göze Çarpan Güzel Ayrıntılar
dün gece üçüncü ya da dördüncü kez izledim, bir filmi birden fazla izliyorsam zaten sevmişimdir de, asıl yazma sebebim bu değil. asıl yazma sebebim bu sefer fark ettiğim diğer detaylar. üzerine yazayım, iz kalsın isteyişim...
natalie portman ne zaman yoğun baskı yaşasa ya sırtını kaşıdı ya da tırnakları ile uğraştı filmin başından sonuna değin
ilk izlediğimde filmde doğaüstü bir konu çıkacak yanılsaması yaşamış, sonraki izlememde var ya bu psikoloji ne enteresan bir bilimmiş havasında farklı gözle irdelemiştim filmi. fakat bu detayın ayrımına bu izleyişimde vardım. seçmeler var, sırt kaşıyor. gala gecesi, tırnağını koparıyor.
gerçeklik algısının kayboluşu ve halüsinasyonlar
tren garında karşıdan gelen kişinin kendi hareketlerinin aynısını yapısı (telefonu aynı anda kapatmaları) sonra birbirlerine doğru yürürken karşısındaki kişinin kendine benzediğini fakat baştan aşağı siyah giydiğinin ayrımına varisi ve tam yan yana geldiklerinde kendi suretini o kişide görüşü... korku filmi gibi, aman yarabbim. evdeki tablolarda da annesinin gözlerini hareket ederken görmesi mesela. son olarak sezon açılış gösterisinin olacağı gün öncesi tek başına prova yaparken elektrik kesiliyor, artık stres yoğun baskı had safhadayken öğretmeni ve arkadaşını sevişirken gördüğünü zannediyor sonra bir anda öğretmeni canavar kostümlü dansçıya dönüşüyor ya, aman yarabbim!
elbette açılış gösterisinin olduğu gün dans ayakkabılarını giyerken parmaklarını birleşik görmesi, tıpkı bir kuğu gibi, perdesiz ayak parmakları olduğunu zannedişi, rolle nasıl bir bütünlük kurmuş zihni arka planda, sırtından kanat çıktığını zannetmesi sonra...
paranoya başlangıcı: arkadaşının onun rolünü çalmak istediğini sanması, daha fenası buna inanması ve öğretmenine ağlayarak yedek olarak o arkadaşını seçmemesi için yalvarışı...
bir önceki baş balerinin kişisel eşyalarını çalması. rujunu, törpüsünü... üstüne üstlük bunları kullanması. çok acayip.
kendini bırakma sahnesi
acayip etkilendim mesela ben bu sahneden. öğretmeni kaskatı olduğunu söyleyip önce kendine dokunma ödevi veriyor, kahramanımız bu ödevi yapmasına rağmen bir türlü kendini bırakamıyor. çünkü mükemmellikle kafayı bozmuş, kusursuz olmakla. ah ne yorucu :( bunun üstüne öğretmeni sahnede resmen kızı tahrik ediyor dans ederken, dokunmalar, ellemeler derken kahramanımız nihayet kendini bırakıyor fakat öğretmen tam bu esnada dansı pat bırakıveriyor ve kız adeta yalvarırcasına lütfen bırakma gibi bir laf ediyor. çünkü rahatlamaya muhtaç. ah o acizliği çok fenaydı. insan seks yaparken cinsellik gibi bir konuda bile kendini bırakmayı bilmiyorsa ya da başaramıyorsa, ne bileyim. nasıl yorucudur...
baba yoktu filmde
nina'nın babası yoktu. bu kısmı bilemiyoruz tabi. anne ile ilişkisi çok acayipti. çocuğun odasındanki peluşlar hapishane gibiydi. hakeza nina'nın arkadaşı eve uğradığında annenin sürekli müdahale edişi mesela. fakat annenin sırtını daha öncede kaşıdığını söylediği sahnede neredeyse kusacaktım. bu şu demek bence: bir anne evladını hasta olduğunu bile bile görmezden geliyor, ihmal ediyor demek.
biliyorum bu tarz işler özdisiplin ve erken yaşta sağlanan bir süreklilik getirir. bunun için bu alanda çalışanların ya anneleri ya babaları balerindir. ya da müzisyen bir ebeveynin çocuğu müzisyen olur. etraflarında hep bu tarz insanlar olduğu için disiplinli çalışma davranışı mutlak doğrudur yanılgısına varabilirler. çünkü normal bir çocuk yaz tatilinde matematik ödevi yapmazken konservatuvar öğrencisi aynı yaşta bir çocuk her gün en az 2 saat enstrüman çalışır, balerin ısınır, antremanını aksatmaz vs.
ama bir anne önce anne olmalıdır ya. çok çok ince bir konu, benim de kızım konservatuvar öğrencisi, bu alanda eğitim alan bir çocuğa annelik etmek ip üzerinde yürümek gibi...
ve final sahnesi
annesinden onay alıyor, göz göze geliyorlar, nina kendini bırakabiliyor kusursuz oynuyor sahnede oyununu, kusursuz. peki ne uğruna?
onca emek, onca çalışma, bozulan bir ruh sağlığı, onca antreman, onca konser, onca gösteri, aşırı çalışma, geçen çocukluk yılları, biten ergenlik dönemi, hiç gidilemeyen arkadaşlarla gezmeler, hiç yenilemeyen pastalar.
bilemiyorum.
güzel film. kesinlikle güzel film.